Bilindiği üzere af konusunu en son olarak Türkiye'nin gündemine getiren kişi, MHP lideri Devlet Bahçeli'dir. Kendisinin 12 Mayıs'ta Twitter hesabı üzerinden yaptığı bir açıklama ile gündemleşen bu konu, hali hazırda MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız tarafından, Meclis'e verilen teklif ile biraz daha ete kemiğe bürünmüş durumdadır.
Genel kanaat odur ki; af kapısının aralanmasının ardından, hiçbir şey olmamış gibi gerisin geriye kapanmadığıdır. Tabi Türkiye'nin gerçeklerini göz önüne aldığımızda, adil bir affa ihtiyaç duyulduğu bir hakikattir.
Ergenekon, Batı Çalışma Grubu, JİTEM gibi yapılanmaların hukuk dışı uygulamaları sonucu mağdur olan ve hala cezaevinde bulunan şahısların varlığı, uluslararası yapılara hizmet etmek maksatlı kumpaslar sonucu, FETÖ yargısının dışarıda kalmasını sakıncalı gördüğü şahsiyetlerin bu yargı eliyle içeri atılması, infaz sistemi gibi hukuki bazı teknik arızalardan dolayı, tutukluluk süreleri uzayan kişilerin hapisteki yaşamlarının devamı, 12 Eylül fırtınası gibi 28 Şubat soğuklarının geneli etkilemesi şeklindeki dönemsel bazı hukuk faciaları, cezaevlerindeki fiziki şartlar ve doluluk oranları gibi gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, bir düzenlemenin gerekliliği su götürmez bir gerçektir.
Herkesin kendi yandaşlarına bir takım avantajlar sağlamaya çalışması, belki de normal karşılanabilecek bir durumdur. Ama konu adalet, hukuk olunca çok titiz davranmak ve ince bir hassasiyet göstermek icap ediyor.
MHP lideri Bahçeli'nin Alaattin Çakıcı ve Kürşat Yılmaz gibi organize suç örgüt yöneticileri için af istemesi ve yaklaşan seçimler vasıtasıyla İYİ Parti'ye kaptırdığı tabanına bir mesaj vermek istemesi siyasi bir girişimdir. Meclise sundukları teklifte akla ziyan bazı hususların olmasına rağmen değerlendirilmeye alınması, elinde bulundurduğu hükümet ortaklığı kozunu kullanıyor olmasındandır.
Ak Parti'nin de ittifaka verdiği değer bilinmekte ve bir takım muhalefet şerhlerine rağmen ortağını ürkütmemek, kırmamak babından hassas davrandığı gözlerden kaçmamaktadır.
Oysa adalet, ne ülkücü tabana ne de seçim ittifaklarına kurban edilebilecek ucuz bir meta değildir.
Af kapsamına alınan suçların listesi incelendiğinde, keserin kendi tarafına yontması şeklinde bir durumun ortaya çıktığı görülmektedir: Tehdit, uyuşturucu ticareti, hırsızlık ve nitelikli hırsızlık, nitelikli dolandırıcılık, resmi evrakta sahtecilik, organize suç örgütü (suç işlemek amacıyla örgüt kurma) suçları.
Kasti öldürme, işkence, eziyet, reşit olmayanlarla cinsel ilişki, çocukların cinsel istismarı, cinsel saldırı, devletin birliği ve milletin bütünlüğünü bozmak, düşman devletlere maddi ve manevi yardım, hükümete karşı suç, halkı askerlikten soğutma, savaşta yalan haber yapma, yasaklanan bilgileri açıklama, taksir sonucu casusluk fillerinin işlenmesi, devletin güvenliğine dair belgelerin paylaşılması, terörle mücadele kanunu kapsamındaki suçlar, Atatürk aleyhine işlenen suçlar, silahlı isyan, organ ve doku ticareti, insanlığa karşı işlenen suçlar gibi bazı hususlar kapsam dışında bırakılmış.
Genelleme yapılınca; hırsıza, dolandırıcıya, uyuşturucu tacirine gelen af, 28 Şubat mağdurlarına, İslami düşüncelerinden dolayı hüküm giyenlere, Sivas mağdurlarına, FETÖ kumpaslarıyla içeride olanlara pek uğramıyor. Tabi işkence, cinsel suçlar vb. diğer bazı suçların kapsam dışında bırakılması hususuna bir itirazımızın olmadığını bu arada belirtelim.
Eğer AK Parti siyasi mülahaza, seçim ittifakı gibi hususları göz önünde bulundurup, olduğu gibi teklifi kabul ederse, şu soruyu sorma hakkımız doğuyor. Onlar kendilerinden yana olan hırsızları savunmakta bu kadar cesur davranırlar iken, sizin kendileriyle aynı kökten olduğunuz İslamcıları savunmakta bu kadar ürkek davranmanız bir çelişki değil midir?
Ha bu arada…
Af istemeyip, yeniden yargılanmayı talep edecek kadar masum olanların olduğunu da unutmayın.