Kürt sorunuyla ilgili beni en çok uğraştıran hususlardan biri Suriye Kürtlerinin nasıl oldu da tasavvuftan sosyalizme doğru bir değişim yaşadıklarıdır.
Daha 1960'lı yılların başında dünyanın en dindar toplumlarından olan Suriye Kürtleri ne yapıldı da seküler bir yapıya sürüklendi ve siyasetleri sosyalist bir renk aldı?
Geçen yıl Batman'ın Temmuz sıcağında Şevval orucunu tutan bir grup Kamışlolu Kürt öğretmen grubuna bu soruyu sordum. Bana iftardan hemen öncesinin kısa görüşme süresinde özet bir cevap verdiler: “Sorunuzun cevabı gayet açık: BAAS rejimi, İmam Hasan El Benna'nın bir risalesini bir Kürt gencinde yakaladığında o gencin akıbeti belirsiz olurdu. Onu alırlar ve muhtemelen bir daha eve dönmezdi. Marks ve Lenin'in kitaplarını ise Kürt gençlerine bedava dağıtıyorlardı.”
Duyduklarıma şaşırmış değildim. Zira konunun İmam Hasan El Benna'nın kitapları ile ilgili kısmını daha 1988'de Amude Kürtlerinden şiddetli rejim yanlısı ve PKK sevdalısı yaşlı bir sofiden dinlemiştim. Uzunca sakalı ve düzgün sarığıyla tam bir Kürt sofisi görünümü veren yaşlı adam, zındıklık noktasında PKK ve Esed yanlısı, İmam Hasan El Benna düşmanıydı. Ramazan günü köyün camisinde, İhvan-ı Müslimin düşmanlığı yapar, PKK ve Hafız Esed'i bir arada överdi. “İmam bir kardeşim var. Biri ona Hasan El Benna'nın kitabını vermiş. Ahmaklık edip de almış. Bir gün polis evine baskın yapıp kitabı bulunca onu aldılar ve bilinmedik bir yere götürdüler. Benim iki oğlum, israil'le savaşta esir düştüğü için kendimde onu arama cesareti buldum. Şam'a kadar gittik. Onu nihayet bir cezaevinde bulduk. Kendisinden bu tür kitapları okumayacağına dair söz aldılar ve saldılar. Orada nice İhvan faşisti varmış. Kimi ölmüş, kimi ölmek üzere imiş. Bizimki de ölecekti de biz imdadına ulaştık.” demişti. Detaylarının kaynağı kendisi olsa da imam kardeşinin bir risale yüzünden hapse atıldığı ve onun aracılığıyla kurtarıldığı bilinen bir durumdu. Sofi, köyde bulunduğu sürece, duha namazını bile camide kılardı; yakınları ise sosyalistmiş. Ama onları velatpares (vatansever) oldukları gerekçesiyle seviyor ve destekliyormuş. Kamışlolu öğretmenleri dinlerken aklımda hep o sofi vardı. Sofinin anlattıkları ile onların anlattıkları ne kadar da uyuşuyordu. Bir bilgi farklı iki görüş tarafından nasıl bu kadar açık doğrulanabiliyordu?
Hafta sonunda kitap fuarı dolayısıyla bulunduğum Urfa'da Suriye Kürtlerinden iki şahsiyete aynı soruyu sorma imkanı buldum: Mustafa Bekir ve diş hekimi Doktor Mustafa.
İkisi de Kobaniliydiler; DAEŞ'in Kobane'ye saldırdığı günlerde Urfa'ya gelmişlerdi. PYD'ye karşıydılar. Mesut Barzanî'ye yakınlığı ile bilinen Suriye Kürt Ulusal Kongresi (ENKS) ile birlikteydiler. ENKS, farklı yapılardan oluşuyor. Yaşları altmışı aşmış Mustafa Bekir ve diş hekimi Doktor Mustafa, sol bir geçmişten geliyorlardı. 1970'li yıllarda Osman Sabri'nin fikrî öncülüğünü yaptığı Suriye Kürt Sol Partisi mensubuydular.
Doktor Mustafa, üniversiteyi 1970'li yılların başında İstanbul'da okumuş, Nuri Dersimî'nin “Kürdistan Tarihinde Dersim” kitabını Arapçaya çevirmişti. Sağlık problemleri vardı. Soruların cevabını siyasi olarak kendisinden daha geniş bir tecrübeye sahip olduğunu ifade ettiği Bavé Brusk olarak da bilinen Mustafa Bekir'e bıraktı. Her iki şahsiyete ve buluşmaya vesile olan İlkha Urfa muhabiri Osman Gülebağ kardeşime teşekkür ediyorum.
İslam dünyasını alt üst eden Mişel Eflak ekolünün Kürtler üzerindeki etkisini Mustafa Bekir gibi açık sözlü, mert bir siyasetçiden dinlemek benim için çok değerliydi. Kendilerine “Tasavvuftan Sosyalizme Suriye Kürtleri” başlıklı makalemden söz ettim ve sorumu açık bir şekilde sordum. “Suriye Kürtleri ne oldu da sosyalizme kaydılar? Bunda 1. Türk solunun, 2. Celal Talabani'nin, 3. BAAS'ın etkisi nedir?” dedim.
İstanbul'da Kürt solunun oluşum sürecinde olduğu bir dönemde diş hekimliği okuyan Doktor Mustafa, Musa Anter'in bir iki kitabının Arapçaya çevrilmiş olsa da Türkiye'deki solun kök itibariyle Suriye Kürtleri üzerinde sınırlı bir etkiye sahip olduğunu ifade etti, sözü Mustafa Bekir'e bıraktı.
Özeti şuydu anlatılanların: Suriye Kürtleri, Molla Mustafa Barzanî'nin 1958'deki harekatından genişçe etkileniyorlar. Molla Mustafa'nın desteğiyle siyasi bir örgütlenmeye gidiyorlar. Sürece Suriye Komünist Partisi'nin liderleri de dahil olur. Böylece Suriye'de Barzanî'nin etkisindeki Suriye Kürt Demokratik Partisi daha ilk anda sol bir renge büründürülür. Barzanî solun uç isimlerinden ve yine Suriye Komünist Partisi mensubu Cegerxwin gibi isimlere karşı tedbir alır. Bu rengi dengelemeye çalışır. Ama o dönemde Birleşik Arap Cumhuriyeti sürecine geçildiğinden Suriye'deki yönetim Mısır diktatörü Cemal Abdünnasır'dadır. Cemal Abdünnasır, Suriye'de bir Kürt coğrafyasının olduğuna inanmıyordu. Kürtleri Suriye'de göçmen görüyordu. Bununla birlikte Arap coğrafyası için Türkiye ve İran'a karşı bir kalkan olarak Kürdistan'ın önemli olduğunu düşünüyordu. Bunun için Kürtler arasında Barzanî karşıtı bir sosyalizmi destekledi. Nitekim süreç içinde Kürt siyasetinde öne çıkan Abdülhamit Hacı Derviş gibi sosyalist isimler, Suriye bağlamında Kürtlerin siyasi hak iddiasından vazgeçtiler, sadece sosyal ve ekonomik haklardan söz ettiler. Birleşik Arap Cumhuriyeti yıkılıp yönetime BAAS geçince BAAS yönetimi, Sovyet Rusya ile güçlü bağlar kurdu. Rusya'nın Şam Büyükelçiliği ve Halep Konsolosluğu Marks'ın, Lenin'in kitaplarını rejimin izni ve desteğiyle bedava dağıtıyordu. Buna Barzanî'nin 1975'te imzalanan Cezayir Mutabakatı'ndan kaynaklanan yenilgisi de eklenince sosyalizm uygun psikolojik ortamı da bularak Kürtler arasında ana akıma dönüştü. Abdülhamit Hacı Derviş gibi isimler ‘Barzanî, gericidir, feodaldır. Gerici ve feodal hareketler Kürt siyasetinden çekilmelidir” diyor, bu düşünceler Kürt gençlerine cazip geliyordu.
Konunun bu kısmını az çok biliyordum. Mustafa Bekir, Hafız Esed ordusunun Lübnan işgalinin Kürt siyaseti üzerindeki etkisinden de söz etti. Pek çok Kürt, Lübnan'da siyaset yapıyordu. Lübnan'ın işgaliyle birlikte onlar da Hafız Esed'in etkisi altına giriyor.
Nihayet Abdullah Öcalan, Suriye'ye gelir; o da Corc Habaş üzerinden Hafız Esed'le ilişkisini geliştirir; PKK Hafız Esed'in himayesi ve desteği altında Türkiye'ye karşı ilk eylemlerini gerçekleştirir.
Hıristiyan Ortodoks Mişel Eflak, Nusayri Hafız Esed ve sosyalist Öcalan... Bu, bilinmeyen bir ilişki değildir. Mustafa Bekir, bilinmeyen bir noktadan daha söz etti. Mişel Eflak'ın diğer öğrencisi Saddam Hüseyin'in Suriye'deki sosyalist Kürt grupları üzerindeki etkisi... Saddam Hüseyin, hem Lübnan üzerinden hem bizzat Suriye içinden Kürt sosyalist grupları Barzanî'nin etki alanını daraltma gerekçesiyle destekliyor. Onlara her tür parasal desteği sağlıyor. Hatta sosyalist partilerden birinin liderinin hanımı bizzat Irak'ın Lübnan elçiliğinde çalışıyor.
Beni bu yazıyı yazmaya götüren Saddam Hüseyin ile ilgili kısımdı. Mişel Eflak'ın Saddam Hüseyin'i... Mişel Eflak... Bir daha Mişel Eflak... Altmış yıldır İslam âlemindeki siyasetin merkezinde yer alan Fransız akımı sosyalistinin çok yönü işlendi ama onun Kürt solu üzerindeki etkisini kimse konu edinmedi. Onun gibi Esed ailesinin de çok yönü konuşuldu ama Kürt gençlerinin İslam'dan uzaklaştırılıp sosyalistleştirilmesindeki rolü hiç gündeme gelmedi.
Kimimiz Esed, Kudüs davasının çok önemli bir ismiydi, dedi. Kudüs'ün bir sosyalist için ne anlama geldiğini hiçbir zaman anlamadım. Buna karşı kimimiz onun Hama katliamından söz etti. Gözler önünde ve vahşi bir katliamdı. Kimimiz onun Kürtlere yaptığı doğrudan zulümden, onları topraksızlaştırmasından, kimliksizleştirmesinden söz etti. Bu, Türkiye'de Alevi-CHP ilişkisini andıran malum bir durumdu. Ama ya Kürt gençlerinin imanından yoksun bırakılması... Bundan daha ağır ne olabilirdi? Esed ailesi, bu ağır durumda nasıl bir rol oynamıştı? Önce, Suriye'de Kürt gençlerinin sosyalistleştirilmesi, sonra PKK üzerinden Kürt gençlerinin sosyalistleştirilmesi ve bugün PYD'nin Rojava'da uyguladığı eğitim sistemi ve bir daha Esed ailesi...
İmandan yoksun bırakılan binlerce genç... İnanın bu, Halepçe'den daha ağırdır, daha tehlikelidir. Ama ne katliamlarımıza ağlayan var ne de imansız bırakılmamıza üzülen... Şunun şununla ilişkisi, bunun bununla ilişkisi deyip dünyayı anlatırken evlerimizin içinde bir değişim yaşandı, bir zihinsel işgal yaşandı, sözünü eden yok. Şunun şu politikası, şu değeri kıymetli de bizim imanımız bu kadar ucuz mu?
Kimin tarafından desteklenirse desteklensin Esed sadece zalim değildir, aynı zamanda tağuttur. Mişel Eflak tağutunun beslemesi bir tağut... Son yarım yüzyılda çektiğimiz bütün acıların içinde payı olan bir tağut...