Mısırda İhvanı Müslimin’den ayrılarak yeni bir parti kuran ekip ilk seçimde iktidara gelmiş, arka arkaya girdiği seçimlerden zaferle çıkmış, bitme noktasına gelmiş ekonomiyi ayağa kaldırmış, başta Kıptiler olmak üzere azınlıkların hak ve özgürlüklerini genişletmiştir. Bu arada Sisi artıkları ona karşı darbe teşebbüslerinde bulunmuşlarsa da muvaffak olamamış ve deşifre olmuşlardır. Bu yeni partinin en önemli müttefiklerinden olan Selefi Nur particilerin desteği ile darbeye teşebbüs edenler başta emekli olan Sisi olmak üzere hepsi yargılanıp ağır cezalara çarptırılmışlardır.
Her ne kadar bu yeni parti İhvan’dan ayrılsa da halk genel başkanı iyi bir İhvancı görmeye devam ettiği ve İhvan’a olan sevgisinden hep onun yanında olmuştur. Halk, kendisinden kabul ettiği başbakanın devlete hâkim olması, bürokrasisini oluşturarak vesayetçilerin baskısından kurtulması için sabırla beklemiş, yıllarca en haklı taleplerini dahi dillendirmemiştir.
İhvan mensuplarının serbest kalması beklenirken hiç beklenmedik bir şekilde başta Sisi olmak üzere darbeciler özellikle başbakanı devirmeye çalışanlar serbest kalmıştır. Hatta sadece darbeciler değil İhvan’a vahşice saldıran baltacılardan dahi içerde kimse kalmamıştır. Bunun altında başbakanın Selefi Nur particilerle ihtilafa düşmesi gösterilse de Sisi ve benzerlerinin içeri attırdıklarının hala zindanlarda bırakılmasının akla uygun bir izahı yapılamamıştır.
İlk zamanlarda Sisinin idamla yargıladığı binlerce kişinin serbest bırakılması bilinçli olarak dillendirilmemiş, başbakanın işini zorlaştırmamak adına kimse bu zindanlardaki İhvan’ın tahliyesi için sesini yükseltmemiştir. Ama düzenin normalleşmesi beklentisi ve umudu korunmuştur. Ne yazık ki umutlar suya düşmüştür. Zaten idamlıkların dışındaki Müslümanlar on beş, yirmi yıllık cezalarını çekerek çıkmışlardır. Artık bu İhvan mensubu başbakanın ihvanı zindandan kurtarmasına lüzum bile kalmayacaktır.
Tam da bu sırlarda Türkiye’de garip bir gelişme olmuştur. Dünyanın geldiği nokta dikkate alındığında artık darbeciliğin mümkün olmadığı, buna uygar! dünyanın izin vermeyeceği, düşünüldüğü bir zamanda Türkiye’de darbe olmuş, İslamcı cumhurbaşkanı ve başbakan ile bütün parti ileri gelenleri zindana atılmışlardır. İslamcılara yönelik yoğun tutuklamalar tirajı komik yargılamalar, verilen idam cezaları Mısır’ı ayağa kaldırmıştır. Rabia ve Tahrir meydanları İhvan mensupları tarafından doldurulmuş ve Türkiye’deki hukuksuzluklar şiddetle protesto edilmeye başlanmıştır. Ancak ne gariptir ki bu protestoları sürdüren İhvan, kendi ülkelerindeki kardeşlerinin maruz kaldığı 2013 ve 2014 yıllarındaki mezalimi adeta unutmuştur.
Kimse Mısır’ın muhtelif hapishanelerinde yıllardır yatan Bediiler’in, Biltaciler’in isimlerini dahi hatırlamamaktadır!..
Geçen hafta özetle değindiğim bu konuyu yeniden ironi yaparak ele almak zorunda kalmam, işin ehemmiyeti ve aciliyetine binaendir. Zira birebir bildiğim en az Muhammed Bedii, Muhammed Biltaci kadar masum ve değerli insanlarımız zindanlarda çürütülmeye terk edilmişlerdir. Bunların bu zulümden kurtarılması bir yana diğer mahkûmların sahip oldukları haklardan yararlandırılmaması mahkûmlar arasında negatif ayrımcılığa tabi tutulmaları insanın içini yakıyor. Mesela dindar Müslümanların Doğan medyasına ait TV.leri izlemeye mahkum edilmesi ayrıca bir mahkumiyet değil midir? Geçen hafta ziyaret ettiğim Kandıra Cezaevi’nde çok sayıda imza toplanarak müracaat edilmesine rağmen Rehber TV. nin, hatta TRT’nin Diyanet kanalının izlenmesine izin verilmemesi katmerli zulüm değil midir?
Türkiye Müslümanlarının zindanlardaki “Müslüman kardeşler”i için Ankara’da milyonluk bir gösteri yapmaları zamanı geçmektedir. Hizbullah, Hizbuttahrir, İslami Hareket, Selam, Tevhit veya Umut. İbda-C, el Kaide ve burada adlarını sayamadığım ancak gerek maksat gerekse masumiyet bakımından İhvan-ı Müslimin’den farksız olan bu esirlerin kurtarılması için Müslümanların kendi aralarındaki ihtilafları bir tarafa bırakmaları derhal bir araya gelip bahsini ettiğim dev gösterilerde bulunmalarının zamanı geçmektedir. Bu insanlarımızın masumiyeti avukatları ve aileleri aracılığı ile bütün İslami kanallarda sürekli dillendirilmelidir. Kendi ihvanımıza çare olmadan Mısırdaki İhavan’ın mazlumiyetini dillendirmemiz bizleri “lime tekulune ma la tef’alun” ikazına muhatap kılar. Diğer bir ifade ile içimizdeki ihvanın ahının dualarımızın kabulüne mani olduğunu, zindanlardaki kardeşlerimizi hürriyetine kavuşturur birlikte dua edersek dualarımızın müstecap olacağını düşünüyorum.
Not: 1970 li yıllarda Urfa MSP binasında sürekli kalan “Emmo İse” dediğimiz İsa Amcamız vardı. Partiye her sabah gelir akşam giderdi. Bu amcamız aslen Arap olduğu için Mısır radyosunun İhvan ve merhum Seyyid Kutup aleyhindeki yayınlarından etkilenmişti. Bize “Yavrum siz bilmezsiniz, Seyyid Kutub’u bana sorun onun gibi bir terörist daha dünyaya gelmemiştir” derdi. Bu gün halkımızın çoğu içerdeki bu Müslümanlar hakkında “Emmo İse”den farksızdır.