HABER MERKEZİ - Mısır'da İhvan-ı Müslimin Hareketi'nin 80 yıla dayanan çileli mücadelesi ve bu mücadelede Kur'an ve Sünnet'ten şaşmamaları, vasat çizgide hareket etmeleri İslam dünyasının değişik coğrafyalarında yaşayan Müslümanlara İhvan modelini cazip kıldı. Çevre ülkeler ve birçok Arap ülkesinde aynı isimde ya da sistemde cemaatler kuruldu veya direk Mısır İhvan'ına bağlanan yapılar oldu. Bu hareketler gelişerek büyüdü, bulundukları ülkelerde önemli güç merkezleri haline geldi.
İkinci yılını geride bıraktığımız Arap Baharı'nın ilk olarak başladığı Tunus'ta Müslüman halk hareketinin başarı sağlayarak İhvanî çizgide yürüyen Nahda'nın ülkenin kontrolünü ele alması, merkez İhvan'ın bulunduğu Mısır'ı da cesaretlendirmiş ve diktatör Hüsnü Mübarek 30 yıldan fazla kaldığı zulüm tahtından indirilmişti. Sonrasında yapılan şeffaf seçimle ki öncesinde bin bir desisenin planlandığı ancak tutmadığı Mısır'da, İhvan mensubu Muhammed Mursi halkın çoğunluğunun oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilmişti.
Mübarek'in indirildiği o günün şokunu yaşayan ordu, elinde bulundurduğu ülkenin ekonomik gücünü kaybetmemek adına halkın yanında durmuş, halk hareketine sessiz kalmıştı. Peki ya Batı? O da Mısır ordusu gibi yaşanan Arap Baharı'na çok hazırlıksız yakalanmıştı. Yaptığı tutarsız açıklamalar sonrası halkın yanında durduğunu belirten Batı, yönetime gelecek İhvan'ı dönüştürmeyi düşünmüştü ancak istediği olmayınca bir yıl sonra yıllık 1,5 milyar dolarla emri altına aldığı Mısır ordusunun darbe isteğini geri çevirmedi, açıklamalarıyla destek verdi.
İHANETİN FOTOGRAFI
Muhammed Mursi'nin bu göreve getirmesine rağmen kendisine ihanette bulunan cuntacı General Abdülfettah Es-Sisi'nin devlet televizyonundan darbe ilanını yaparken yanında duran ve açıklamalarda bulunan Ezher Şeyhi Ahmed El-Tayyip ve Selefi Nur Partisi Başkanının tüm dünyaya verdikleri muvafakat fotoğrafı ise affedilebilecek bir vaziyet değildir.
İSLAM DÜNYASININ İÇİNDEKİ ÇİYAN! REJİMLER
Diğer yandan darbeye en çok sevinen ve ilk açıklamalarıyla bunu ilan eden İslam coğrafyasından üç ülke vardı ki bu kukla rejim ve liderlerinin artık iyice hafızalara münafık hainler olarak kazınması gerekiyor.
Darbe sonrası açıklamasıyla dikkat çeken Suudi Arabistan Kralı Abdullah, gayr-i meşru şekilde cunta tarafından cumhurbaşkanı olarak atanan Mısır Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur'u tebrik etti. Birleşik Arap Emirlikleri de Mısır'daki "değişikliğin" memnuniyetle karşılandığını bildirdi. Suriye diktatörü katil Beşar Esad de, 'Mursi'nin devrilmesi siyasi İslam'ın sonudur' açıklamasında bulunarak İslam'a düşmanlığını ve İhvan'a olan nefretini bir kez daha kusmuş oldu.
Bu işbirlikçi liderlerin başında bulunduğu rejimler, İslam dünyasının boykot ve baskısına maruz kalmalı, halkları nezdinde cezalandırılmaları için ciddi bir dışlanmışlığa tutulmalılar.
DARBEYE "DARBE" DİYEMEYEN SÖZDE DEMOKRASİ HAVARİSİ BATI
Mısır'da ordunun yönetime el koyarak darbe yapması sonrası uzun bir süre sessiz kalmayı tercih eden ancak açıklama yapmaları gerektiği için zoraki de olsa kameraların karşısına geçen sözde demokrasi savunucusu batılı haçlı zihniyetli liderler, gelişmelerin 'endişe verici' olduğunu dile getirdiler, ancak bir türlü darbeye "darbe" diyemediler.
ABD Başkanı Obama, Almanya Başbakanı Merkel, İngiltere Dışişleri Bakanı Hague, BM Genel Sekreteri Ban Kimon gibi isimlerin hezeyan dolu açıklamaları ne ilkti ne de son olacaktı. Tıpkı Mekke müşriklerinin taptıkları helvadan yaptıkları putlarını acıktıklarında yemeleri gibi Batı da savunduğu demokrasi'yi işine gelmediği an tanımadığını Mısır'da ispat etti.
İhvan mensubu Mursi yönetiminden hazzetmedikleri bilinen bu çokyüzlü liderleri endişelendiren durum ise ordunun, halkın seçtiği cumhurbaşkanını darbe ile indirmesi değildi elbette. Bilakis ordunun girişimde bulunduğu ve sonucu intihar olması muhtemel bu vakıayı Batı'nın menfaatleri doğrultusunda sürdürüp sürdüremeyeceği meselesidir ki batılıları endişelendiren durum da budur aslında.
BATIYI ENDİŞELENDİREN NEYDİ Kİ ANİDEN ÇARK ETTİ
Ancak gelin görün ki batılı liderlerin darbesever tavrı Mısır'ın sokaklarında günlerdir Mursi görevine iade edilmeden çekilmeyeceklerini açıklayan milyonlarca insanın kararlılığı karşısında bir anda değişiverdi.
Almanya başbakanı Angela Merkel Mursi'nin derhal serbest bırakılması gerektiğini söylerken Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton Mısır'da darbe yapan orduyu uyardı, darbecilerin atadığı yönetimi 'gayr-i meşru' ilan etti. Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı William Burns, Mısır'a giderek darbeci ve gayr-i meşru yöneticilerle görüştü. Görüşme sonrası gayr-i meşru hükümetçe İhvan ve Selefi partiye bakanlık teklif edildiği iddia edildi.
İhvan'ın kabul etmediği bu adımın, halkın ve uluslararası kamuoyunun tepkisini dindirmek amacı taşıdığı aşikârdır. Batı, Arap Baharı'nı fark etmediği gibi Tahrir'e toplanan Mursi karşıtı yüzbinlerce insan sayısına bakarak da yanılgıya düştü, aldandı. Oysa Tahrir'e toplanan insanların çoğu kandırılmıştı. Kimilerinin eline para tutuşturulmuş ve meydana sürülmüşlerdi. Ordu darbe yaptığını ilan ettikten bir gün sonra Tahrir'e toplanan insanlar darbecilerin safında olamayacaklarının, aslında kötü kandırıldıklarının farkına vardılar ve Tahrir'i boşalttılar.
Askeri ve ekonomik krizdeki Batı ise gerileme dönemine girdiği bu yüzyılda tekrardan büyük şoklar yaşamamak için azami dikkat sarf ediyor. Bundandır ki bir ileri iki geri adım atmakta.
ŞER ODAKLI ORDU, MEDYA, YARGI VE DIŞ GÜÇLERİN SİNSİ PLANI
Aslında 25 Ocak devrimi sonrası ordu darbenin startını vermişti. Orduya bağlı çalışan ekonomik tüm göstergeler aşağı çekilmiş, halkın birçok insani ihtiyacı giderilmeyerek ülkenin kaosa sürüklenmesi hedeflenmişti. Özellikle benzin kuyruklarının darbe ilanından bir gün sonrası kalkması bu işin planlı yürütüldüğünün en bariz örneğini teşkil ediyordu. Mübarek döneminden kalma medya işbaşındaydı. Mübarek'ten kalma bürokrasi, yargı, polis, istihbarat boş durmuyordu. Şer odaklarının sürekli kadrolu elemanı gibi çalışan halk görünümlü azınlık bir grup da diktatör Mübarek'ten ordunun darbesine kadar ordu-polis gözetiminde en iğrenç şekilde saldırılarını sürdürüyordu ve halen sürdürmekte.
MEŞRU CUMHURBAŞKANIMIZ MUHAMMED MURSİ'DİR
Ancak her şeye rağmen Mısır'ın Müslüman halkı, katledilmelerine rağmen Mursi'nin tekrar görevine döndürülünceye kadar ülkenin meydanlarını terk etmiyor. Bu onurlu dik duruşu selamlıyor, tebrik ediyor ve haklı davalarında sonuna kadar yanlarında olduğumuzu bildiriyoruz.
BÖLGENİN GELECEĞİNE DAİR ÖNGÖRÜLER
İhvan yönetiminin Mısır'ı tam bağımsızlığına götürmesi sonrası bölgede olabilecek değişimlerin neler olabileceğine dair birkaç öngörüyü ise şu şekilde sıralayabiliriz;
- İhvan'ın, İslami hareket olarak çevre ülkelerdeki İslami hareket ve camialara geçmişten günümüze rol model olduğu gibi yine iktidar olduğu Mısır'da devletleşme sürecinde de örnek olacağı endişesi, siyonist-haçlı zihniyetini ve yardakçılarını derinden endişelendiriyor. Bu yüzden devam eden süreçte şer güçler daha planlı ve sinsi hareket etti, etmeye de devam ediyor.
- İhvan kökenli bir yönetimle Mısır, zaman içinde geçmişte yapılan tüm anlaşmaları sonlandırarak Batılı devletler ve siyonist rejim israil'in zincirlerinden kurtulacak, tam bağımsız hareket alanına kavuşmuş olacaktır.
- Gazze'ye uygulanan ambargo tam anlamıyla kırılacaktır. HAMAS'ın israil'e karşı direnişinde İran'ın Lübnan Hizbullah'ına yaptığı ekonomik ve askeri yardım gibi İhvan yönetimli Mısır tarafından HAMAS'a her türlü yardım sağlanabilecek, bu da siyonist rejimin yok oluş sürecini başlatacaktır.
- Mısır'da darbe sonrası orduyu tebrik eden Suudi, BAE ve hele "Mursi'nin devrilmesi siyasi İslam'ın sonudur" diyen Suriye diktatörü Esad'ın bu düşmanca tavırları karşısında İran, bir İslam Cumhuriyeti olarak çok sesli biçimde Mursi'nin yanında durmalı ve zalim Esad rejimiyle tüm bağlarını koparmalıdır.
GELİŞMELER İSLAM DÜNYASI İÇİN BÜYÜK DERSLER BARINDIRIYOR
Ancak her şeye rağmen Mısır ordusunun bu darbesi, işgaller ve yıkımlara rağmen bir türlü ayağa kalkamayan İslam dünyasına ayna tutacak, birçok bölgede birçok şeyi Müslümanların lehine yakın zamanda değiştirecektir inşallah. Dünyanın dört bir yanında yaşayan bir buçuk milyar Müslüman artık giderek daha çok bilinçleniyor.
Mısır'daki askeri darbe, İslam dünyası için de içinde büyük dersler barındırıyor. Şehid Seyyid Kutup ve El-Benna'nın mirasçıları daha dün dünyaya işkencelere, zindanlara karşı sabrı öğretirken bugün de zalime karşı boyun eğmemeyi, başı dik durmayı, direnmeyi öğretiyor. İslam dünyası, küfre ve küfrün hesabına çalışan uşaklarına karşı daha kararlı ve cesaretle mücadele etmeli.
İslami cemaatler, hareketler, partilerin hatta kimi devletlerin Mısır'daki son süreci derinlemesine mercek altına alarak kendi yol haritalarını çıkarmaları ve ona göre hareket etmeleri bu saatten sonra daha hayati bir önem taşıyor.
TÜRKİYE DOĞRU OLANI YAPTI
Türkiye hükümeti adına başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Ak Parti hükümetinin Mursi'nin yanında, Batı'nın desteklediği cuntacıların karşısında durması takdiri hak ediyor. Ancak Ak Parti hükümetinin 10 yılı aşan iktidarına rağmen halen beklemeye aldığı İslami ve insani tüm hakları anayasal hak güvencesi altına alarak yüzde 99'u Müslüman Türkiye halkına derhal vermelidir. Ak Parti hükümetinin de Mısır'ın içinde bulunduğu durumdan üstüne düşen payı çıkarması gerekir. Bugün iktidar olabilirsiniz ama yarın muhalefet safında da yer alabilirsiziniz. Her zaman iktidar olunacağınızın garantisini kimse veremez.
EY HAÇLI-SİYONİSTLER NE YAPARSANIZ YAPIN DEVİR İSLAM'IN DEVRİDİR
Bugünden sonra haçlı zihniyetli batılı devletler ve özellikle siyonist rejimin hesabını iyi yapması gerekir ve şunu da iyi kavramalılar ki devir artık İslam'ın devridir, hiçbir güç bunu durduramayacaktır. Mısır da bizimdir! Suriye de bizimdir! Mukaddes şehir Kudüs-Filistin de bizimdir! Ceddimiz Selahhaddin-i Eyyubi de öyle yapmamış mıydı? Önce Şam diyarını güçlendirmiş, ardından Mısır'ı almış ve sonra Kudüs'ü fethetmişti.
Rabbimiz, evrensel yüce kitabımız Kur'an'da bunu ne de güzel haber veriyor: "Kâfirler istese de istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır."(Saf: 8)
(Mehmet Özcan - Analiz / İLKHA)