Baharı süreciyle beraber diktatörlüklerin devrildiği bütün yerlerde geçiş dönemi sancılı geçiyor. Tunus, Libya, Yemen ve Mısır zor günler yaşıyor. Eski rejimlerin bıraktığı devasa sorunlar çözülemediği gibi bazı yerlerde eskiyi arattıran çok daha kötü durumlar da oluştu. Mısır, devrim öncesi durumu arattıran duruma getirilen yerlerin başında geliyor. Mısır’ın özellikle engellenmek istenmesinin nedeni açıktır. Arap dünyasının her açıdan omurgası durumundaki bu ülke ayakta kalabilecek takati bulmasın diye şer güçler bütün imkânlarını seferber etmiş durumdalar.
Ocak 2011’de gerçekleşen Mısır Devriminin mecrasında ilerlemesini sağlayacak halk iradesi, İhvan ve diğer İslamcı hareketleri sandık yolu ile iktidara taşıdı. Bu değişim, başta ABD olmak üzere israil ve bölgedeki Batı uydusu gerici rejimler açısından hiç istenmeyen bir durumdu. Hemen harekete geçen bu dış mihraklar, içerdeki şer odaklarıyla anlaşarak Muhammed Mursi’nin -ancak bir yıl süren- iktidarı süresince hiçbir icraatta bulunmaması için ne varsa yaptılar. Sonunda sergilenen senaryo icabı askeri cunta yaptığı ihtilal ile halkın iradesini rafa kaldırdı.
İsrail, Amerika ve Batı dünyası, Müslüman ülkelerde halkın iradesini yansıtan bir idarenin olmasını hiçbir zaman istemediler. Göstermelik seçimler ile ülkeleri yöneten diktatörler her zaman destek gördü. Çünkü halkın iradesini yansıtan bir iktidar, Batı’nın bölgedeki çıkarları için büyük bir tehlike olur. İsrail ve Batı dünyası, Müslüman ülkelerdeki diktatör rejimler aracılığı ile bölge halkının gücünü kırmayı ve kendi çıkarlarını zorba yönetimler vasıtasıyla garanti altına almayı en uygun yol olarak görüyorlar.
Mısır askeri cuntasının meşru halk iktidarına karşı giriştiği bu kanlı darbe tamamen israil ve ABD yapımıdır. Bu sebeple bu devletler olup bitene seyirci kalmak bir yana, onu bizzat desteklediler. Olup bitene “darbedir” dahi demediler. Üç aydan beri cuntanın işlediği vahşi katliamlara da kör ve sağır kesildiler. ABD, bütün bu kanunsuzlukları ve katliamları işleyen Mısır ordusuna yapageldiği yardımlarına da ara vermeden devam ediyor. Şimdi bir düşünün, şayet Mısır’da cuntanın işlediği bu kanunsuzluklar, barışçıl gösteriler yapan halkın üzerine kurşun yağdırmaların yüzde birisi kadarı İran’da meydana gelmiş olsaydı, ABD ve Batı dünyası nasıl bir tepki ortaya koyacaktı acaba? Bunu tahmin etmek o kadar zor bir şey değil. Bütün bir medyası, uluslararası resmi ve sivil kurumlarıyla an be an takibe alınır, olay gündemin bir numarası olarak sıcak tutulur, muhaliflere de türlü destek ve yardım sağlanır ve hatta askeri bir dış müdahale için kollar sıvanmaz mıydı?
Ama Mısır cuntasının işlediği barbarca katliamlar Batı’da hiçbir yankı uyandırmadı. Kanunsuz ve keyfi tutuklamalar, haksız ve yersiz suçlamalar ile yargılanmalar ve daha enva-i türlü usulsüzlüklerin hiç biri batının umurunda olmadı. Yıllar önce Filistin ve Cezayir seçimlerinde kazanan tarafı nasıl görmezden gelip demokrasi putlarını yedilerse Mısır cuntasının işledikleri karşısında da aynı şeyi yapmaktan geri durmadılar.
Batı dünyası gibi İslam dünyası da Mısır’ı ve mazlum İhvan’ı unuttu. Türkiye bir tarafa bırakılırsa İslam ülkelerinin öyle kayda değer bir tepkisi olmadı zaten. Hatta zengin Arap ülkeleri cuntanın yanında yer alarak ona finansman da sağladılar. Türkiye’nin cuntaya ilk günlerdeki sert tepkisinin de yumuşadığını görüyoruz. Hatta cunta ile ilişkileri normalleştirmek uğruna İhvan’ı direnişten vazgeçirme konusunda arabulucu olma niyetleri seziliyor. Başbakan Erdoğan ile Halid Meşal arasında gerçekleşen son görüşmede neler konuşuldu bilemiyoruz. Bu arada Türkiye’deki İslami kesimin de İhvan’ı sessizce unutulmaya terk ettiği görülüyor. Unutmayalım ki dost, kara günde belli olur. Zalimlerin hedefinde her gün kan kaybeden bu kardeşlerimizi neden unuttuk? Uğraştığımız çok daha önemli meseleler mi bizi bundan alıkoydu acaba?!
İhvan’ı meşruiyet hakkını aramaktan feragat etmeye davet etmek ile 28 Şubat’a karşı olmak birbiriyle nasıl bağdaştırılabiliyor? Acımadan katliamlar yapan, Mısır’ı siyasi ve ekonomik açıdan kilitleyen ve ikide bir Gazze’deki mazlum Müslümanlara efelenen bu soytarılar ile anlaşmak, ne Mısır’a ne de İhvan hareketine bir iyilik ve hayır getirmez.