Mısır Yapılandırma ve Kalkınma Partisi Siyasi Müsteşarı ve Muhammed Mursî dönemi Meclis İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Usame Rüşdî, Strateji Düşünce ve Analiz Merkezinin (SDAM) düzenlediği seminere katıldı.
İstanbul Fatih’teki genel merkezinin seminer salonunda düzenlenen "Mısır’daki Son Siyasi Durum" konulu seminerde konuşan Rüşdî, Batı’nın Mısır’ın üzerinde yaptığı hesaplara değinerek 2011 yılında Mübarek’in devrilmesine yol açan süreçte Mısır ordusunun yönetimi tamamen ele geçirmek için gerçek niyetini gizlediğini söyledi.
Mısır’ın İngilizler tarafından işgal edilmesi sürecine değinerek konuşmasına başlayan Usame Rüşdî, İngilizlerin işgal sonrasında askerî mekanizmalar oluşturarak Mısır’ı dolaylı yoldan kontrol altında tuttuklarını belirtti.
Rüşdî, "İngilizler, arkalarında vesayetçi askerî bir nizam bıraktılar. Bu nizamın ilk belirgin siması, Cemal Abdül Nasır oldu. Nasır, askerî bir zihniyetle Mısır’ı yönetmeye girişti ve İslâmî kesimlere yoğun baskı uyguladı. Ardından Enver Sedat yönetimi devraldı ve İsrail ile antlaşma başta olmak üzere birçok kabul edilemez uygulamayı devreye soktu. Sedat’ın suikastla öldürülmesinin ardından ise 30 yıl Mısır’ı ağır bir diktayla yönetecek Hüsnü Mübarek yönetime geçti." diye konuştu.
Hüsnü Mübarek’in 30 yıllık yönetim sürecinde Mısır’ın büyük sıkıntılar yaşadığını ifade eden Rüşdî, "Mübarek dönemi halkın durumu oldukça kötüydü. Sosyal, ekonomik ve siyasi olarak büyük acılar yaşandı. Mısır zindanları İslamî kesimin gençleriyle dolduruldu. Söz konusu atmosferden dolayı ilk günden itibaren mücadele yürüten İslâmî oluşumlar, 2004 yılından itibaren Mübarek rejimi karşıtı çalışmalarına ağırlık vermeye başladı. Bu durum, 2011’deki devrim sürecine kadar devam etti." dedi.
"Ordu, yönetimi tamamen ele geçirmek için gerçek niyetini gizledi"
25 Ocak 2011 tarihinde devrim gösterileri başlayınca ordunun ilk etapta polis güçleri gibi davranmadığını dile getiren Rüşdî, "Ordu, devrim gösterileri başlayınca iyi bir tutum sergilemeye çalıştı. Mübarek’in emirlerine rağmen gösterilerde bulunan halka müdahale etmedi. Ordunun tavrı o dönem gayet müspet değerlendirmelere konu olmuştu. Ancak seçimler sürecinde ve daha sonra 2013 darbesinde anlaşıldığı üzere Mısır Ordusu, iktidarın Mübarek ve ailesinden tamamen kendisine geçmesi yolunda gerçek niyetini gizleyen bir strateji uygulamıştı." ifadelerini kullandı.
"Ordu devrimin ittifakını bölmeye çalıştı"
2011 Devrim sürecinde Mısır halkının tek yürek hâlinde hareket ettiğini belirten Rüşdî, "Ordu, 18 günlük olaylar süresince halkın tek yürek ve tek güç hâlinde bulunduğunu görünce bir süre arka plana çekildi. Ancak gizliden gizliye her oluşumun kendi isteklerini tetikleyerek bölünmelere yol açma girişimlerinde bulundu. Örneğin, devrim sürecinde ittifak halinde bulunan İslâmî oluşumlar arasında bir mücadele başladı. Mısır’da her şeyhin ya da âlimin bir siyasi parti kurması durumu ortaya çıktı. Bilhassa Mübarek dönemi partileşmelerine kesinlikle müsaade edilmeyen bazı Selefî grupların, İhvan-ı Müslimin’in önünü kapatmak için parti kurmalarına izin verildi, hatta teşvik edildi." diye belirtti.
"İslâmî partilerin başarısı iç ve dış odakları rahatsız etti"
Ordunun ve dış güçlerin tüm bölme ve yıpratma politikalarına rağmen İslâmî partilerin seçimlerde büyük bir başarı kaydettiğine dikkat çeken Rüşdî, "Başta İhvan’ın ‘Hürriyet ve Adalet Partisi' olmak üzere, Selefî Nur Partisi ve Cemaat-i İslâmî’nin ‘Yapılandırma ve Kalkınma Partisi’ seçimlerde büyük bir başarı kaydettiler. Meclis seçimlerinin ardından İhvan’ın Cumhurbaşkanı adayı Muhammed Mursi, ordunun adayı Ahmet Şefik’e karşı önemli bir zafer kazandı. İslâmî partilerin söz konusu başarıları neticesinde iç ve dış odaklar harekete geçti. Ordunun ekonomik kaynakları elinde bulundurmasının da avantajıyla önce çeşitli yapay krizler üretildi, Sina bölgesinde bazı oyunlar tezgâhlandı ve daha sonra ise bilindiği üzere askerî müdahalede bulunuldu." ifadelerini kullandı.
"Mısır’da Sisi diktatörlüğü yürürlükte bulunmaktadır"
Darbe süreci ve sonrasına dair önemli bilgiler paylaşan Rüşdî, bugün Mısır’da tam anlamıyla bir Sisi diktasının hâkim olduğunu belirtti.
Rüşdî konuşmasına şöyle devam etti:
"Darbe süreci ve sonrasında Mısır’da büyük acılar yaşandı. İhvan ‘terör örgütü’ ilan edildi. Tüm haklar askıya alındı ve binlerce insan hunharca katledildi. Rabia meydanında insanlık tarihinin en büyük katliamlarından biri gerçekleştirildi. Rabia Meydanı dışında da birçok katliam yaşandı. Örneğin, sınıflarında şehid edilen 200 civarı öğrenci kardeşimiz bulunmaktadır. Bugün yaklaşık 60 bin kardeşimiz Mısır zindanlarında oldukça kötü şartlarda tutulmaktadır. Hatta bazıları zindanlardan çıkarılıp Sina çöllerinde, ‘IŞİD’li olup askeriyeye saldırdıkları’ yalanıyla infaz edilmektedir."
"Sisi başarısız oldukça halkı cezalandırıyor"
Sisi döneminde Mısır’ın sosyal, ekonomik ve siyasi olarak büyük gerilemeler yaşadığını dile getiren Rüşdî, "Adam öldürmenin sıradanlaştığı, her türlü insan hakkının yok sayıldığı Sisi yönetiminde, sosyal ve ekonomik olarak da büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Darbeye karşı umutlar besleyen laik kesim bile ağır bir diktanın altında ezilmektedir. Siyasi istikrar, içtimaî huzur ve güven ortamı bulunmamaktadır. Ekonomik olarak ise, Mursi döneminde bir ABD Doları, 7 Mısır Cüneyhi’ne tekabül etmekteydi. Bugün ise bir Dolar yaklaşık 20 Cüneyhe karşılık gelmektedir. İşçi kesiminin maaşı ise yerinde saymaktadır. Hayır kurumları da kapatıldığından halka yardım edecek merci bulunmamaktadır. Devlet borçları ise yüzde 200 dolayında artış göstermiştir. Sisi, her alanda açık bir şekilde başarısız olmuştur. Başarısız oldukça da halkı cezalandırmaya yönelmektedir. Ancak Nasır, Sedat ve Mübarek dönemlerinden görüldüğü üzere, sadece askerî dikta zihniyetiyle ülkeyi yönetmeye çalışanlar er veya geç kaybetmeye mahkûmdur." diyerek konuşmasını tamamladı.
Seminer, soru-cevap bölümünün ardından nihayete erdi. (İLKHA)