Mısır’da kelimelerin kifayetsiz kaldığı tam bir cinnet hali yaşanıyor. Yakın zamanda Bangladeş’te yaşadığımız vahşet sürecine rahmet okutan bir cinnet ve hezeyan halini müşahade ediyoruz.
Mısır’da siyonistler ve uluslararası şer odakları tarafından İslam Ümmeti’nin onuru, haysiyeti darağacına çıkarılmak isteniyor. Bu işte cellat olarak da siyonistlerin kuklası Sisi ve avanesi kullanılmak isteniyor. Mısır’da toplumsal mühendislik marifeti ile siyasal İslam’ın tamamen silinmesi ve toplumun İslam karakterli dokusunun tahrip edilmesi adına, asrımızın cinnetine imza atılmak istenmektedir. Hiçbir güvenirliliği ve ciddiyeti olmayan tiyatro mesabesindeki kukla mahkemede, hazırlanan uyduruk dosyalar bile okunmadan, 529 insanın idamına karar verildi. Cuntanın ve katil milislerinin cürümleri, mazlum Müslümanlara atfedilerek, mesnetsiz suçlamalar sıralanmış. Tüm dünyanın gözleri önünde Firavunlar, Musaların varislerini sehpalarda sallandırmak istiyor. Siyonistlere ve ABD’ye bağlılığı daha evvelce müteaddit defa belgelenen bu zalim cunta, aslında küresel güçlerin hesabına çalışmaktadır. Bu meşum güçlerin, İslam dünyası üzerindeki oyunlarına engel olmaya çalışan muvahhitlerin ortadan kaldırmakla vazifelendirilmiştir. Bu kavga, Mısır coğrafyası ile sınırlı olmayan bir keyfiyete sahiptir. Her açıdan stratejik öneme haiz olan İslam Ümmeti’nin bu beldesinin kaybedilme tehlikesinin tamamen bertaraf edilmesi için, işbirlikçilerin elleri ile türlü türlü vahşetlere imza atılıyor.
Genel kabul görmüş evrensel yargı kriterlerinin hiç birisi bu yargılamada yerine getirilmediği halde, tüm dünya bu durum karşısında suskun. Göstermelik birkaç tepki ise, tek kelime ile timsah gözyaşı kabilinden… Bir kez daha, “özgür dünya” söyleminin kocaman bir yalan olduğu tescillenmiş oldu.
İslam Ümmeti’ne gelince, sınırlı tepkiler dışında, bu zulme karşı dişe dokunur bir itiraz sesi maalesef görülmüyor.
Bütün tepkilere rağmen Bangladeş’te uyduruk gerekçelerle İslami hareket önderlerini idam eden laik ve işbirlikçi hain zihniyet, tüm dünyanın gözleri önünde asrın hezeyan ve cinnetine imza atmak üzere…
Bangladeş’te, sırf Hindistan’ın istediği için, Cemaat-ı İslami’nin öncüleri idam edildi ve belki de idam edilmeye devam edilecek. Mısır’da da siyonistler ve müstekbirler istiyor diye, İslam Ümmeti’nin çınarı mesabesindeki İhwan-ı Müslimin’in kökleri kurutulmak isteniyor.
Mısır halkının iradesi asker postalları ile ezildikten sonra, gayri meşru cunta yönetimi kadrolarını yasal zemine taşımak ve kapkara bir sicile sahip olan hain ve katilleri aklamak amacı ile siyasal bir süreç başlatıldı.
Toplumun ağır bir baskı altına alınmaması ve siyasal İslam’ın temsilcilerinin topyekûn sahadan silinmemesi durumunda neticenin değişmeyeceğini bilen zalimler, sırf bir iktidar uğruna bir ülkeyi onlarca yıl geriye götürdüler. Bir iktidar uğruna Mısır’ı topyekûn ateşe attılar. Mısır’da sosyal, siyasal, ekonomik yaşam diye bir şey kalmadı.
İşte başlatılan bu siyasal süreç, cürümleri ve kapkara sicili ile yol alıyor. Tamamen zalimlerin senaryosunu yazdıkları, Mısır toplumuna ait olmayan bir tiyatro oynanıyor. Bu öyle bir senaryo ki, bu senaryonun içerisinde Mısır gerçekleri, Mısır halkı ve İslam dışında ne ararsanız var: Zulüm, katliam, soygun, talan, ihanet işbirlikçilik…
Yani hainler, Mısır’da halka rağmen bir süreç başlattılar ve Mısırlıların tüm itiraz ve hak arama talepleri ise, zulüm ve ihanet değirmeninde öğütülmektedir.
Ajanslara yansıdığı kadarıyla, Sisi, cumhurbaşkanlığına giden yolda bir adım daha atarak, askeri vazifelerinden istifa ettiğini bildirip cumhurbaşkanlığı için adaylığını açıkladı.
Adım adım oynanan gayri meşru tiyatronun sonlarına yaklaşıyoruz. Daha önce uyduruk bir referandum gibi, uyduruk bir cumhurbaşkanı seçimi düzenlenecek, hile ve entrika ile Sisi cumhurbaşkanı yapılacaktır. Sisi’nin cumhurbaşkanı olması ile Mısır’daki zulüm bitmeyecek; tam tersine, artarak devam edecektir. İktidarda kalmayı varlıklarının yegâne nedeni olarak gören zalimler, bu uğurda zulüm yapma hususunda meşru hiçbir sınırı tanımazlar. Bu zalimler topluluğu biliyor ki, bir gün bu zulüm çarkı durduğu an, yapmış oldukları cürümlerin hesabı teker teker sorulacaktır. Bu yüzden, ahlaki, insani ve İslami hiçbir ölçüye sahip olmayan bu zalimlerden zulmün her türlüsü beklenir.
Bu kritik dönemde, zalimlere ve işbirlikçi hainlere karşı İslam Ümmeti’nin ortak itirazının yükseltilmesi gerekir. Zalimlere karşı yapılmayan her itiraz, sırtımıza yüklenen ateşten bir vebaldir. Seslendirilmeyen her itiraz, bir sonraki zulme kapı aralamaktadır. Mısır’da tutuşan ve mazlum Müslümanları yakan zulüm ateşi, evimize düşen ateş gibidir. Bu ateşi söndürmek için, bu ümmetin her bir ferdi, İslami ve insani duyarlılıkla harekete geçmelidir. Zulme karşı emsalsiz bir direniş ve intifada ortaya koyan bu yiğit Müslümanlara destek olmalıdır. İslam Ümmeti’nin farklı coğrafyalarındaki Müslümanlar, bu izzetli direnişin sesi olmalıdır.