Mısır’da Firavunu Devirmek Kudüs’e Selahaddin'i Müjdelemektir.
Dünya tarihi hak ve batıl adına Allah’ın yolunda ve Tağut’un yolunda savaşanların mücadelesinden ibarettir. Kuran-ı Kerim’in bize bildirdiği tarih sahnesindeki en büyük tağutlardan biri de Mısır ülkesinin hükümdarlarından Firavun Velid bin Mus’ab ile bütün kibir ve azametiyle yenilmez zannettiği orduları idi ki o dönemin mustazafları sıfatına sahip olanlar bugün Firavun’a destek olan israiloğullarıydı. Nihayetinde Ayet-i Kerimede işaret edildiği üzere Allah o günkü mazlumiyet konumları dolayısıyla onları Firavun mülkünün sahibi kılmak istemiş ve Hz. Musa vasıtasıyla hak olan bu vaadini yerine getirmiştir. Tarihin değişik dönemlerinde de bu vaat; bir lütuf olarak Allah tarafından ezilen değişik topluluklara onlara gönderilen peygamberler ile mümtaz ve seçilmiş şahsiyetler önderliğinde ihsan edilmiştir. Ancak bu mülke varis olmanın temel koşullarından bir tanesi nasuh bir tevbe sonrasında Allah’a canı gönülden teslimiyet göstermeleri, diğeri de hem halkların hem de önderlik sıfatına sahip şahısların; yüreklerine ve amellerine Allah sevgisini nakşetmek suretiyle düşmanlarının tüm silahlarına, güçlerinin azametine ve dünyayı yönlendirme kudretine sahip konumlarına aldırmaksızın korkularının üzerine iman ve cesaret ile gitmeleri ve dayanabilecekleri son ana kadar sabır göstermeleri olmuştur.
Son dönemde “Arap Baharı” adıyla Ortadoğu da gerçekleşen gelişmeler sonrası bir çok ülkenin zorba yönetimleri meydana gelen bu hareketlilik neticesinde oluşan domino etkisinden kendisini kurtaramamış ve Müslüman halkların haklı talepleri ve tepkileri sonucunda sahip oldukları makamlarını ve ayrıcalıklarını bir şekilde terk etmek zorunda bıraktırılarak yönetimlere önderleri öncülüğünde Müslüman halklar hakim olmaya başlamışlardır. Libya, Tunus ve Mısır bu durumun en bariz örnekleridir. Yönetime asıl hak sahiplerinin(ezilen ve sömürülen Müslüman insanlar) gelmiş olması, yeryüzünde sadece hakimiyet iddiasında bulunmakla yetinmeyip aynı zamanda Rab’ lık iddiasında bulunan küresel emperyalizmin öncüsü konumunda olan tüm uluslararası şer odaklarını ve bunlara gönüllü karakolluk yapan uşak’larını derinden sarsmış ve onları ne pahasına olursa olsun bu gelişmelere karşı kendi çıkarlarını koruyacak tedbirler bulma arayışına girmeye sevk etmiştir. Helvadan Put’larını yemeye başlamaları şaşkınlıklarının ve çaresizliklerinin boyutlarını göstermesi açısından oldukça önem arz etmektedir. Aslında onların bu derece paniklemeleri Hz. Musa’nın Asa’sını attığında Firavun’un bu beklenmedik hamle karşısında içine düştüğü acziyet ve çaresizlik içindeki paniklemiş halinden pek farklı değildir. Zira emparyalistler de uzun süreden beri bu rüyanın gerçekleşeceğini tahmin ediyorlardı. Onları şaşırtan şey ise beklemedikleri bir anda ve kontrolleri dışında bu rüyanın tecelli etmiş olması ve hazırlıksız yakalanmalarıdır. Haman’dan ve Karun’dan rol devşirenlere emretmek suretiyle bu duruma karşı tavır almalarını ve gözleri önünde elleri arasından kayıp giden menfaatlerini korumak üzere tüm imkanlarını seferber etmelerini onlardan talep etmeleri de bu sebeptendir.
Tüm kardeşlerimin ve okuyucularımın malumu olduğu üzere 25 Ocak 2011 tarihinden başlayan bir süreç sonrsaında 30 Haziran 2012 tarihinde seçim ile iş başına gelen Muhammed Mursi’nin şahsında kendini gösteren Müslüman halkın özgür iradeleri ve tercihleri neticesinde İslam dünyası adına elde edilmiş kazanımlar 03.07.2013 tarihinde bir askeri darbe neticesinde bertaraf edilmek istenmiştir. Suriye meselesinde çuvalladığı için verilebilecek en büyük zararı vermek suretiyle bu memleketi kargaşaya, belirsizliğe ve olabildiğince güçsüzleştirmeye terk eden Emperyalistler; Sisi denilen suratsız ve lanetlenmiş bir şeytan ile emperyalizmin uşaklığında sınır tanımayan diğer ayak takımı işbirlikçileri tarafından organize edilen bu askeri darbe neticesinde; Mısır halkının haklı talepleri doğrultusunda gelişen bir süreç ve yeniden yapılanmaya başlayan Mısır da ortaya çıkan güzel ve ümit verici gelişmeler akamete uğratılmış ve baltalanmıştır. Elbette ki Muhammed Mursi’nin iş başında bulunduğu dönem zarfında askeri bir darbeye karşı veya benzeri olumsuz ihtimaller düşünülerek alınabilecek tedbirler olup olmadığı ve bu tedbirlerin uygulama şekilleri ile bu tedbirlerin uygulanması halinde ne tür sonuçların ortaya çıkabileceği, Müslüman Kardeşlerin bu olası gelişmeler karşısında ne kadar hazırlıklı olduğu ve gelinen noktanın bu durumla ne kadar bağlantılı olduğu hususları soru işareti olarak zihinleri meşgul etmeye devam edecektir. Ancak bu sorulara verilecek cevapların ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi ve gelecek adına üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken bir tartışma konusu olduğu kanaatindeyim. Halihazırda Mısır, Hüsnü Mubarek’in devrilmesinden az önce ki konumuna geri gelmiştir. Kim bilir belki de Allah-u Teala yeryüzünün varisliğini daha uygun bir zaman diliminde ve daha farklı koşullarda Mustazaflara lütfetmek istemektedir. Yada İslam dininin ve şeriatının “seçim” gibi ucuz bir yöntem ile değil de ağır bedeller ödenerek hakim olmasını murat etmiş olması dolayısıyla bu kaseti melekleri vasıtasıyla bir müddet önceki zaman dilimine ve anına yani Musa’nın Asa’yı atmasından önceki an’a geri sardırmıştır. Burada gerek Muhammed Mursi’nin gerekse teşkilat olarak İhvan-ı Müslimin’in ve Mısır halkının askeri cuntaya ve Onu destekleyen tüm şer odaklarına karşı ortaya koydukları bu takdire şayan halisane tavrın, bu dik duruşun ve onurlu İslami mücadelenin gelecek adına ümit verici olduğunu ve güzel gelişmelere vesile olma ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Zira şu mübarek Ramazan ayı boyunca bu kardeşlerimizin direniş namına destanlar yazdıklarını, bedenlerini ve sevdiklerini Allah’a kurban verme anlayışı ile hareket ettiklerini bizzat müşahade etmekteyiz. Dünya kamuoyunu yönlendirme noktasında oldukça etkili görsel ve işitsel tüm basın yayın kuruluşlarının şeytanın ve dostlarının emri ile hareket etmelerine ve kamuoyunu yalan-yanlış, askeri cuntanın istediği şekilde taraflı haberlerle aldatma girişimlerine ve yönlendirmelerine rağmen bu kardeşlerimizin gösterdikleri direnç sihirbazların Firavuna gösterdikleri dirençten ve tavırdan çok daha güçlü bir şekilde kendini göstermektedir. Diğer bir tabir ile İhvan-ı Müslimin hareketi sihirbazların sihirlerine karşılık Müslümanları meydanlara çağırarak Asa’yı atma hamlesini gerçekleştirmiştir. Bundan sonra takdir en güzel vekil olan Allah Tebarek ve Teala’ya ait olup sonuçların en güzelleri de O’nun katındadır. Benim kanaatime göre bu kardeşlerimiz bu tavırlarında uzun süreli bir sabır gösterirlerse Allah(c.c.) onlara bir çıkış yolu gösterecektir. Ancak öyle görünüyor ki bu çıkış yolunun çok daha ağır bedelleri olacaktır. Bundan dolayı Allah’tan bu kardeşlerimizin ayaklarını hak üzere sabit kılmasını ve onların üzerine sabır yağdırmasını temenni ediyorum. Elhamdülillah dünya coğrafyasının genelinde ve özelde Mısırda; Müslümanlar bu dinin hakimiyeti noktasında bu güne değin ödedikleri bedeller ve yaptıkları fedakarlıklar noktasında hiçbir zaman geri adım atmamışlar ve tüm kıt olanaklara, şiddet ve baskı koşulları ile imkansızlıklara rağmen mücadeleden ve sebat göstermekten geri durmamışlardır. Bu ise Allah tarafından daha güzel sonuçlar ile mükafatlandırılmanın temel gerekçelerindendir. Hiç kuşkusuz akıbet muttakilerindir.
Mısırda askeri darbe öncesi gerçekleşen devrimsi değişimin en önemli sonuçlarından birisi de hiç kuşkusuz ki Filistin ve özellikle Gazze de ki mücadeleye kazandırdığı hız ve geleceğe yönelik olarak Yahudilere karşı kazanılacak zafere ve bu zaferin yakınlığına dair oradaki ve tüm dünyadaki Müslümanlara verdiği ümittir. Bu nedenle askeri cunta tarafından gerçekleştirilen darbe; Muhammed Mursi hükümetinin iş başında bulunduğu süre zarfında Filistin ve gazzede ki mücadeleye sunduğu katkı ve siyonist işgal devleti İsrail’e karşı Müslümanlara sağladığı destek meselesi ile doğrudan bağlantılıdır. Dünyanın emperyalist devletlerinin üç maymunu oynamaları, gerçekleri saptırma girişimleri ve cuntanın yaptığına darbe diyemeyişleri bir yana aşikar bir şekilde kendileri ve Arap dostları vasıtasıyla hem siyasi hem de ekonomik anlamda darbeci Sisi ve Müslüman bir ülkede hristiyan bir cumhurbaşkanı(Adli Mansur) tarafından kurulan gayri meşru sembolik hükümete direk olarak destek vermeleri de yine İsrail’in güvenliği meselesi ile doğrudan ilintilidir. Bu darbe Suud-i Arabistan Krallığı, Birleşik Arap Emirlikleri ve darbecileri destekleyen diğer Arap ve Ortadoğu ülkeleri ile AB, ABD, Birleşmiş Milletler, NATO ve diğer devletler ve uluslararası kuruluşların gerçek yüzlerini dünya kamuoyuna göstermeleri açısından ayrı bir öneme sahiptir. Ortak çıkar ilişkilerinden hareket eden despot Arap ülkelerinin kralları İslami hareketlere karşı Hıristiyanlar, Müşrikler ve Yahudilerle işbirliği yapmaktan çekinmemişler ve bugünde çekinmemektedirler. Hatırlanacağı üzere aynı tavrı İran-Irak savaşında İran’a karşı İslam düşmanı ülkelerin yanında Irak’ı destekleyerek; daha sonra HİZBULLAH’a ve HAMAS’a karşı da İsrail’e destek vererek “Büyük Şeytan Amerika” ya biat’lerini tazelemişlerdi. Böylece İslama ve devrimci İslami hareketlere karşı düşmanlıklarını ilan etmişlerdi. Elbette ki bugün sergiledikleri düşmanca tavırlarının altında Mısır da ki İhvan hareketinin muvaffakiyeti halinde saltanatlarının ve tahtlarının başlarına geçirilmesinin an meselesi olacağına ilişkin kanaatlerinin tam olması oldukça etkili olmaktadır. Cunta yönetimine yardım adı altında kesenin ağzını açmalarının altında yatan temel sebeplerden bir tanesi de budur.
Şu hakikat unutulmamalıdır ki; Mısır da meşru yönetime karşı gerçekleşen Askeri darbe sonrasında Mısır da ki Müslümanlar tarafından gösterilen bu destansı direnişi müteakip gerçekleşecek bir halk devrimi sonrasında kurulacak İslam Devleti veya Cumhuriyeti tüm Müslüman halkların ve özellikle de sünni Müslüman dünyanın halklar tarafından yeniden sorgulanmasına ve akabinde “yeni bahar”lara doğru yol almalarına zemin hazırlayacaktır. Yani bugün Mısır da süregelen direniş ve Azizlerimizin dökülen kanları Allah’ın izniyle er veya geç Müslüman halklara hayat vererek onların öz’lerine dönmelerine ve aldatılmışlıklarının farkına varmalarına vesile olmakla kalmayacak İnsanlığa ve adalete dair taşların yerine oturmasına, Kudüs, Mescidi Aksa ile Mekke-Medine ve Mescidi Haram’ın Özgürleşmelerine ve İslam Ümmet’inin kurtuluşa ermesine de vesile olacaktır. Özetle Mısırda İslam ve İnsanlık adına tarihi bir misyonu yüklenmiş olan yekvücut Müslüman Mısır Halkı ve İhvan-ı Müslim’in tarafından gerçekleştirilecek bir İslam Devrimi; küresel emperyalizmin ve siyonizmin sonunun başlangıcı anlamını taşımakta olup Telaviv’in düşmesi, Washington’un düşmesi demektir. Sanırım yeryüzünün ezilen ve memleketleri talan edilerek sömürülen tüm halklara bundan daha güzel bir müjde verilemeyecektir.
Bundan dolayı tüm insanların ve özellikle dünya Müslümanlarının Mısır da ki kardeşlerimizin muvaffak olmaları için gece gündüz demeden dua etmeleri ve yapabilecekleri ne varsa hepsini büyük bir aşk ve şevk ile tüm olanaklarını zorlayarak ellerinin ve ayaklarını çarpraz kesilmesi pahasına ve zalimlerin tehditlerine aldırmaksızın bilfiil işin içine girmeleri gerekmektedir. Böylece Firavunun sihirbazları vasıtasıyla oynadığı oyunu ve tuzağı tersyüz ederek bozacaklardır. Tüm bu gelişmelerin ışığında ve “Dünya Kudüs Günü” nü andığımız bu zaman zarfında Müslümanların; kuramdan eyleme büyük bir ışık hızı ile geçiş yaparak Firavun Sisi ve destekleyicileri ile kulaklarına fısıldayan şeytanlarının mülküne talip olduklarını ilan etmeleri ve yeryüzünü fesada boğan bütün zalimlerin tahtlarını başlarına geçirip saraylarını yerle yeksan etmek için var güçleriyle seferber olmaları gerekmektedir. Çünkü; Mısırda Firavunu devirmenin yol ve yöntemi bu olduğu gibi, Kudüs’ü Selahaddin ile dünya halklarını ise İsa(A.S.) ve Mehdi (A.S.) ile Müjdelemenin gizemi galiba burada saklıdır.
SELAM VE DUA İLE