Son yüzyıldır gördüğümüz her kıvılcıma fecr-i sadık dedik ama fecr-i kazip(yalancı) çıkıyor; açan tek çiçek gördüğümüzde bahar diyoruz ama kış çıkıyor. Tarih her defasında firavun askerlerinin lehine tekerrür ediyor! “Bu uğursuz gecenin yok mu sabahı!”(Akif)
Mısır’da gençlerimizi idam edenlere lanet olsun… derdest eden kolluk kuvvetlerine…!
“Ne kötü karar veriyorlar!” Haçlıya, BM’nin 5+1’lerine ve bunlara brifing veren liderlere lanet olsun! Lanet olsun Yahudi sermayesine; onun serseri kurşunu Büyük Şeytan Amerika’ya.
Şarm el-Şeyh’te, “İstikrarda Yatırım(?!?)” başlıklı AB ve Arap Birliği Zirvesi'nin sonuç bildirgesi: "Arap ülkeleriyle AB arasındaki sorunların çözümü için yardımlaşma, göçle mücadele, güvenlik, uyuşmazlıkların çözümü, sosyo-ekonomik kalkınma için iş birliğinin güçlendirilmesi konusunda fikir birliğine vardık" denilmiş(!?!).
Yalanınız batsın! Alayınıza lanet olsun! Biliyor ve tanıyoruz; “umudu tükenmiş koca Mısır’ı uyutmaya; Sisi’nin idamlarını unutturmaya; ABD’nin terk ettiği mera ve çayırlarda otlamaya gittiniz!! Cümlenize yazıklar olsun! Tuh ve yuhlar olsun! Lanet olsun e mi!! Kızıldeniz’e gark olacaksınız Firavun ve askerleri gibi…
Gencecik fidanlarımızı, uzun işkenceler sonucunda, “ölümlerden ölüm beğen” tercihiyle baş başa bıraktınız!
Siyi’ye Firavun diyemiyorum çünkü o, aciz ve küçücüktür. Firavunlar; bir dış güce sığınmadı, ilahlıkla insanları köleleştirmişlerdi; emperyalist güçlerinden ABD, Rusya gibi…
Sisi ve ümmetin başındaki ceberut yönetimler, firavun değil; Firavunların işbirlikçileridir. Bu sığıntıları; liderler ve güçlü yönetimler olarak görmek hatadır, gaflettir.
8 Haziran 2014'ten bu yana Mısır'da resmi olarak 42 mazlum idam edildi; 50’si de idamı bekliyor. Ümmet ve insanlık onuru susarsa idamlar artacak.
Bir ABD veya AB ülkelerinden her hangi birinin mahkemelerinde yargılanan Hıristiyan vatandaşlardan şu feryatları asla duyamazsınız!
Ahmet Vihdan yedi ay boyunca tek başına, hücre hapsinde insanlık dışı işkenceler görür. Sadece işkenceden kurtulma adına dayatılan idamlık suçlamaları kabul eder.
“Yaram içerde…!” İçerdeyken; doğumunu göremediği, dokunamadığı "Leylâ" adında bir kız bebeği olur. Adı Leylâ; gündüzleri karartılmış Mısır’daki “gece” anlamında. Yazdığı notta; "Kalbimin nuru kızım… Beni affet! Ancak ben seni orada hiç ayrılığın olmayacağı cennetin kapısında bekleyeceğim" diyor ve “zalimler için yaşasın cehennem!”
Her gecenin bir sabahı vardır. Mazlum Mısır, fecr-i sadık’a en yakın zamanda! Biliyor ve inanıyoruz!
Yanında idamların cılız kaldığı işkenceleri bilir misiniz? Dayanma gücünün de bir sınırı var. Sonrasında tükenir; lanet eder; alacaklarını Allah’a, davasını kullara bırakır, kendini bırakır… “Belki de…” deyip celladının yüzüne tükürür; lanetle imzalar dayatılanı! Kendine bile iftira atabilir.
28 Şubat’ın Mahpuslarında böylesi mazlumlara bizzat şahit olmuştuk. Cami yollarında alınmış; müebbed içerdeler. “Duyulmayı, yeniden adilce yargılanmayı” bekliyorlar…
Ashab-ı Uhdut’tan bir diğeri; "Mısır'a 20 yıl yetecek kadar elektrik verdiniz bize" diyor.
Şehitlerin Şahitlerinden bir kardeşimiz Kitab’ın Kavlince haykırıyor: "Sizler Firavunların askerlerisiniz. Allah, Firavun'u helak edince beraberinde askerlerini de helak etti...
…Her yaptığınız zulüm anının, bizleri ailemizden ayırdığınız anların hesabını, çocukları için yas tutan ve ciğeri yanan her baba için sizden tek tek soracağız. Ve diyeceğiz ki; Rabbimiz! Onlardan intikamımı defalarca al. Ta ki gönlümüz ferah oluncaya dek... Kıyamet gününde size ne Sisi'nin ne de Mübarek'in bir faydası olmayacak."
Mısır’da olanlardan sonra, 15 Temmuz ihanet Casusluk Paralel Darbesi’nden sonra nasıl bir risk atlattığımızı daha iyi anlıyoruz. Bu yüzden de FETO deyince; duygulanamıyor; geriliyor, endişeleniyoruz. Sayın cumhurbaşkanı; davet ettiği Kürt kanaat önderlerine; “Biz tökezlersek Avrupa'dan Amerika'ya kadar tüm Batı'da yükselişe geçen İslam düşmanları adeta zincirlerinden boşalmışa döner” demiş. Doğru ama yetmez.. Aynı eserleri okumuş, aynı değerlere inanmış Sayın Cumhurbaşkanına ricamızdır: Gücü ve araçları tükenmiş mazlumlar ve ümmet için zirvelerden, insanlık onuruna ÇÖZÜMÜ haykıracak daha çok itiraz ve isyan sesleri lazım. Üzgünüz; umudumuz, kararan gözlerimizin arkasında! Ümmet, hiç bir vakitte cennetlere bu kadar Yaren gönderememişti! Kıskanıyor muyum ne? Derdimi seviyorum. “Derman arardım derdime/ Derdim bana derman imiş. Dostu arardım gurbette/ O, can içinde can imiş” wesselam.