Hiçbir din ve ideoloji İslam’ın birlik ve beraberliğe verdiği önemi vermemiştir. İslam; kardeş ve tek bir ümmet olmayı imanın temellerinden; merhamet edilmenin, güç ve kuvvetin olmazsa olmazlarından saymıştır. ‘Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.’ (Hucurat: 10) ‘Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin…’ (Al-i İmran: 103)
‘Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler, bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız, uykusuz kalıp, onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, Müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır!’ [Buhari]
Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz aleyhisselamın emir ve buyruklarında bu içerikte onlarca ayet ve hadis bulunmaktadır. Siyerde kardeşlik hukuku bir dönem kan bağına dayalı akrabalıktan daha öncelikli olmuş, cihat meydanlarında baba-oğul, kardeş kardeşle karşı karşıya gelerek savaşmıştır. Ki bu aşiret ve kabile bağının en üstün bağ olduğu ‘zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et’ kanunun hâkim olduğu Arap yarımadasında vuku bulmuştur.
Mezhep, ırk, coğrafya, parti, cemaat ve partileri değişik de olsa âliminden avamına, zengininden fakirine, çocuğundan yaşlısına kadar şüphesiz tüm Müslümanların gönlünde ve zihninde ümmetin birlik ve vahdeti, sınırların olmadığı tek bir ülke ve tek bir liderlik tarafından idare edilme hayali yatar. Hangi Müslümana sorulursa sorulsun, ‘Ümmetin sorun ve problemleri, mazlumiyet ve mağduriyeti ancak ve ancak vahdetle sona erer’ cevabı alınacaktır. Müslümanlar birlik olmadan vahdet sağlanmadan Kudüs işgalden kurtulamaz, Afganistan sükûnete kavuşamaz, Mynamar’daki Hinduların vahşeti durdurulamaz, Keşmir azad olamaz, Uygur Müslümanlarının başındaki komünist Çin zulmü sona erdirilemez. Irak’ta Pazar yerlerini mazbahaneye çeviren bombalar susturulamaz. Mısır’daki firavunlar alaşağı edilemez. Daha da önemlisi Allah’ın yardımı gelmez, rızası kazanılamaz. Allahın inayetinin olmadığı hiçbir işte de hayır bereket ve muvaffakiyet yoktur.
Şer’i emirler, dünyevi zorunluluklar vahdeti farz kıldığı halde ümmetin bölük pörçük hali ortadadır. Ümmet genelinde vahdeti isteyenler kendi aralarında vahdeti bir türlü sağlayamamakta, aksine tefrika ve bölünmüşlük hali artarak devam etmektedir. Buna karşın düşman, pervasızlaşarak darbe üstüne darbe vurmakta, keyiften dört köşe olmaktadır.
Birlik, vahdet, yıkım yerine inşa, bütün menfi durumlara karşı müspet davranmak zor; bunun zıddı olan tefrika ve yıkım kolaydır. Ümmet genelindeki bir vahdeti gerçekleştirmek; kendi köyümüzde, şehrimizde, ülkemizde vahdet oluşturmaktan daha zor ve çetrefillidir. Kendi köy ve şehrinde birliği sağlayamamışların ‘neden ümmet bir araya gelmiyor, neden vahdet sağlanmıyor’ demeye hakları yoktur. Ne acıdır ki tüm Müslümanları ilgilendiren konularda, vahdet için tertiplenen program ve etkinliklerde bile samimi davranılmıyor. Şu camia çağrılmasın, bu dernek gelmesin, bu yazarla aramız yok, bu gelse diğerleri gelmez, o gelse ben gelmem, onu çağırırsak zarar görürüz… denilerek daha işin başında Müslüman kardeşlerimizi ötekileştirip kendi zencilerimizi elimizle yaratıyoruz. Sonrasında ‘neden meydanlar dolmuyor, neden Müslümanlar teveccüh göstermiyor, diye sızlanıyoruz.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kendi aralarında büyük çapta savaşlar yaşamamış Batı’nın hiç mi sorun ve sıkıntıları yok? Hiç mi anlaşamadıkları noktalar olmadı? Bütün bu ayrılıklara rağmen sorun ve problemlerini silahsız ve şiddete başvurmadan halledebiliyorlar. Kuveyt’i kendine bağlayan Saddam’a karşı dünyayı ayağa kaldırarak Irak’ı işgal eden Amerika, neden Kırım’ı kendine bağlayan Rusya’ya karşı silaha başvurmuyor, tepkisi diplomasiyle sınırlı kalıyor? Türkiye ve İran, Kırım’ı kendine bağlamaya kalkışsaydı acaba Batı ve Amerika’nın tavrı diplomasiyle mi sınırlı kalırdı? Kesinlikle hayır…
O zaman gelin, Mısır’daki idamlara karşı ümmet genelinde oluşan tepki ve nefreti; vahdet ve birlik için bir başlangıç yapalım. Bu zulme karşı İstanbul’un en büyük meydanlarından Kazlıçeşme veya Yenikapı ya da daha farklı bir meydanda İslami ve vicdan ehli tüm kesimleri bir araya getirelim. Bunun için istisnasız tüm kanaat önderleri, dernekler, camialar, partiler ziyaret edilsin. Tüm kesimleri kucaklayacak ortak bir komisyon kurulsun. Bunu yapabilirsek emin olun ki Allah’ın yardım ve bereketi nisan yağmurları gibi üzerimize yağacak, çok güçlü yenilmez gözüken düşmanların nasıl da küçülerek yerle bir oldukları görülecektir.
Üç Aylara girdiğimiz bu günlerde ümmetin vahdete ulaşması temennisiyle Regaip Kandiliniz mübarek olsun.