Mısır her açıdan önemli bir ülke. Coğrafi, siyasi ve askeri açıdan bölgesinin ve Arap dünyasının merkezi bir gücü olma rolüne sahip bu ülke, 1979’da İsrail ile imzaladığı Camp David barış antlaşmasıyla Arap-İsrail mücadelesinde devre dışı bırakıldı. Amerika ve İsrail politikalarını uygulamada emirber bir nefer gibi çalışan eski diktatör Mübarek, halk tarafından devrilince Mısır bir kabus gibi üzerine çökmüş bir beladan kurtuldu. Mısır, Mübarek’ten kurtuldu, ancak eski rejimin adamları oldukları yerde kalmaya devam ettiler. İşte bu son olaylar da halkın seçtiği Mursi ile eski diktatörün atayıp devlet içinde devlet konumuna gelmiş odaklar arasında cereyan etmektedir.
Halkın özgür iradesiyle Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi seçildiği günden beri Mısır’ı olması gereken yere getirebilmek için gayret eden birisi. Mısır’ın güçlenmesini istemeyen dış güçler ve içerdeki derin devlet, yargıyı kullanarak halkın seçtiği meclisi fesh edip Mursi’nin de yetkilerini kısan kararlar almışlardı.
Mursi, tekdire şayan bir çalışma ile Mısır’ı dış siyasette etkili bir konuma getirdi. Yıllardan beri biriken sosyal ve ekonomik sorunları düzeltmek için de sürekli bir uğraş veren Mursi, bu alanda da akıllı politikalar uygulayarak durumu düzeltme yolunda adımlar attı.
Askeri Konsey üyelerini emekliye sevk ederek ülke yönetimini sivilleştirmek için önemli adımlar atan Mursi, İsrail’e karşı uyguladığı politikaları ile de halk desteğini arttırdı. Anlaşılan o ki, Mursi’nin bu beklenmedik ataklarına dur demek için malum odaklar düğmeye basmış görünüyorlar. Mursi’nin yargı alanı ile ilgili aldığı bazı kararları firavunluk ve diktatörlük olarak niteleyip halkı sokaklara döken bu odaklar Mısır’ı derin bir kaosa sürüklemeyi amaçlamaktadırlar.
Mursi’nin yetkilerini arttıran düzenlemeler bahanesiyle bir haftadan beri yapılan gösteriler ülkeyi ikiye bölmüş vaziyette. Mursi ve destekleyicileri bu kararların devrimin hedeflerini gerçekleştirmek için kaçınılmaz olduğunu savunurken, muhalifler alınan kararların bir diktatörlüğe götüreceği iddiasında.
Gazze saldırısından hemen sonra meydana gelen bu karışıklığın tesadüfi olmadığı açıktır. Mısır’ın yeni politikasını hazım edemeyenler ülkeyi karıştırarak emellerine kavuşmak istemektedirler. Öteden beri Mursi ve icraatları konusunda tahammülü zor hakaret, alay ve istihfaflarda bulunan medya, son olayları da bahane ederek yangına benzin taşımaya devam ediyor. Emniyet birimlerinde pusuya yatmış eski düzen yanlıları fırsat kolluyor. Gösteriler esnasında Müslüman Kardeşlerin kurduğu Hürriyet ve Adalet Partisi’nin bazı yerlerdeki binalarının saldırıya uğraması ve polisin dört saatlik bir gecikmeyle olay yerlerine intikali akla düzenli bir senaryoyu getiriyor. Maksat barışçı gösterileri bir çatışma ortamına dönüştürmek.
Muhalif kesimde liberaller, solcular ve eski düzen yanlıları var. Yargı bu muhalefetin başını çekiyor denilebilir. Mısır’daki bu durum sanki on yıl öncesinin Türkiye’sindeki duruma çok benziyor. Medya, iş çevreleri ve yargı bir safta. Sessiz halk çoğunluğu, İslami kesim ve Mursi diğer tarafta.
Mursi, oynanan oyunu fark etmeli ve ortamı yumuşatacak kararlar vermeli tezi ne kadar işe yarayabilir? Mursi de, bunun işe yaramayacağını anlamış olmalı ki, geri adım atma konusunda istekli görünmüyor. Muhalefet ise krizi tırmandıracak adımlar atıyor. En son Anayasa ve temyiz mahkemeleri görevlerini askıya aldıklarını duyurdular. Tahrir meydanında kalmaya devam eden muhalif göstericiler ile Cumartesi günü Tahrir’de gösteri yapmayı planlayan Mursi yanlıları arasında bir çatışmanın olmasından korku duyuluyor.
Mursi, halkın karşısına çıkıp yaptıklarını anlatmalı ve gerekirse samimi olan muhalefetle de krizi aşmak için görüşmelidir. Dışardan ve içeriden kıskaca alınan Mısır ve Mursi, çetin bir süreçten geçiyor. İsrail, Amerika ve zengin Arap ülkelerinin Mursi’yi bir kaşık suda boğmak istedikleri gün gibi açık ve ortada. Allah saklasın, Mısır düşerse her şey eskisinden de beter olabilir.
Dua edelim.