Arap dünyasında meydana gelen değişiklikler “Arap Baharı” veya “Devrim” olarak anılıyor. Araplar, genel olarak” Devrim”(Savra) ifadesini kullanmayı tercih ediyorlar. Batılılar başta olmak üzere diğer dünya ise daha fazla “Arap Baharı” tabirini kullanıyor. İşin hakikati; olup bitenler bir devrimi andırsa da, geçmişte devrim diye bilinen klasik tarihi örnekleri ile karşılaştırıldığında aralarında epey farklı noktaların olduğu görülür. Evet, ortada asla küçümsenemeyecek muazzam değişimler meydana geldi. Ama örneğin, İran İslam Devrimi’nde olduğu gibi bir hazırlık dönemi ile bir devrim lideri ya da kadrosu olmadı. Bu, en belirgin farklardan ilki. İkinci önemli fark; önceki rejimi temsil eden diktatörler devrilmiş, ancak iki yıl geçmesine rağmen eski rejimin kalıntısı kişi ve kurumlar hala ayakta kalmaya ve direnmeye devam ediyorlar.
Mısır’da yapılan seçimlerde İhvan ve Selefi hareketlerin kurdukları partiler oyların çoğunluğunu aldılar. İhvanın lider kadrosundan Muhammed Mursi, Cumhurbaşkanı koltuğuna oturdu. Mısır gibi bir ülkede bu çapta değişikliklerin olması oldukça önemlidir. Çok değil, daha iki yıl öncesine kadar Mısır, Tunus vb ülkelerde bu cemaatlerin mensupları zindanlarda, zulüm ve baskı altındaydılar. Sıradan mütedeyyin kişiler bile emniyet ve istihbarat tarafından takibe alınıyordu. Bir Müslüman bayanın Tunus’ta sokakta bile başörtüsü ile dolaşması mümkün değildi. Bu ülkelerde servetler rejim yandaşı azınlık bir zümrenin elindeydi. Rüşvet, yolsuzluk ve her türlü ahlaksızlık başını almış gitmişti. Dış politikada Amerika ve israil’in çıkar ve hesapları ön planda tutuluyordu. Aniden gelen değişimler bütün dünyayı şaşkına çevirdi. israil ve Amerika başta olmak üzere çıkarları tehlikeye düşen devletler ile koltuklarını kaybetmekten korkan zengin Arap yönetimleri doğrudan ve dolaylı şekillerle gidişatın mecrasını kendi çıkarları doğrultusunda değiştirmek için harekete geçtiler. İçeriden ve dışarıdan gelen baskılar artınca uzun bir geçiş sürecinin olması kaçınılmaz oldu. Ve bu süreç henüz tamamlanmış sayılmaz.
Mısır’da iktidara gelen İslami kesimi bekleyen en önemli sorunlardan biri ekonomidir. Diktatörlük döneminin bıraktığı enkaza henüz dokunulamadı. Son bir aydan beri yaşanan olaylar bahane edilerek Mısır’ın ekonomik tablosu daha da kötüleşmiş vaziyette. Mısır parası dolar karşısında tarihinin en düşük seviyelerinde seyrediyor. Mursi, kendisine karşı iyi niyet taşımayan muhalif siyasi cepheyi şimdilik biraz etkisiz kılmayı başardı ama henüz yapması gereken çok şey var. Ülkeyi ekonomik darboğazdan kurtarmak bunların başında geliyor.
Aslında Mısır ülke ve halk olarak bugünkü ekonomik sıkıntıyı aşabilecek kapasitededir. Nil’in can verdiği bereketli topraklar, Süveyş kanalı ve turizm gelirleri iyi değerlendirilebilirse ekonomi canlanır. Sadece Süveyş kanalı yıllık gelirinin beş milyar dolar olduğu ifade ediliyor. Acil para ihtiyacı duyan Mısır’a zengin Arap ülkeleri yardım etmek istemiyor. Körfezin zengin ülkeleri aldıkları silah ve verdikleri borç paralarla krize giren Amerikan ekonomisini rahatlatmışlardı. Katar hariç diğer ülkelerden para alamayan Mısır, İMF’nin kapısını çalıyor. Mısır halkının kahir ekseriyeti fakir ve belki ekonomik canlanmanın olması için borç paraya da ihtiyaç var ama İMF kredileriyle bu krizi aşmak ne kadar mümkün olabilir? İMF’nin kredileri hangi ülkeyi kurtardı ki Mısır’ı da kurtarsın.
Mısır halkının bu süreçte yıllardır açlık çeken Gazzelileri örnek alması gerekir. Gazze halkı yıllardan beri savaş yıkım, yokluk ve açlık yaşamalarına rağmen kimseye asla boyun eğmediler. “El cuu, la er-rukuu”(Aç kalmaya razıyız ama boyun eğmeyiz) temel sloganları oldu. Mısır’ın da global sömürü makinesi İMF’ye hayır demesini bekliyoruz. Devrim gerçekleştiren Mısır halkına en çok bu yakışacaktır.