Modern insanın metâ anlayışı

Sözlükte metâ (çoğulu emti‘a, emâti‘, emâtî‘) isim olarak menfaat, zevk, haz, avuntu, doyum, dünyalık, ihtiyaç gidermeye, azıklanmaya yarayan şey; mastar olarak da geçim/maişet, eğlenme, uzun süreli azıklanma mânalarına gelir.

Sözlükte metâ (çoğulu emti‘a, emâti‘, emâtî‘) isim olarak menfaat, zevk, haz, avuntu, doyum, dünyalık, ihtiyaç gidermeye, azıklanmaya yarayan şey; mastar olarak da geçim/maişet, eğlenme, uzun süreli azıklanma mânalarına gelir. Daha dar anlamda ise; özellikle hububat nevi saklanabilir gıda maddeleri ve giyim kuşam gibi orta ömürlü, kap kacak, alet edevat ve mefruşat türü uzun ömürlü kullanım değerine sahip dayanıklı şeyleri ifade eder. Örfte bilhassa giyim kuşam, mefruşat ve süs eşyaları gibi insanların ihtiyaçlarını doğrudan gideren dayanıklı mallara metâ adı verilir. Dolayısıyla kullanılarak hemen tüketilen dayanıksız şeyler kelimenin kapsamına girmemektedir.

Kapitalist dünya görüşünün kavramı olan, onun değer yargılarıyla yüklü “tüketim” (İng. consumption: tamamen gidermek; bitirmek, yok etmek; israfkâr biçimde harcamak) kelimesinin tam karşılığına İslâmî âlem tasavvurunu yansıtan klasik kaynaklarda rastlanmaz. Hümeze Sûresi’nin ilk üç ayetinde “Diliyle çekiştirip alay eden herkesin vay haline ki o, mal toplayıp da onu hep sayar! Malının kendini kalıcılaştıracağını sanar” denilirken Tekâsür Sûresi’nin başında da “Çoğaltma yarışı sizi oyalarken mezarları boylayıverdiniz” buyrulmakta, Beled Sûresi’nin 4. ve 6. ayetlerinde ise “İnsan kendisine karşı kimsenin güç yetiremeyeceğini mi hesaplıyor? ‘Yığınla mal tüketmişimdir’ diyor” denilmektedir. Bunlar ve benzeri ayetlerde, günümüze kadar iyice katmerleşen gerek yığıcı gerekse yok edici tüketici mantıklar kınanmaktadır.

Modern dönemde rayından çıkmış dışsallıklar,[1] reklâmlar, moda, defileler ve sınır tanımaz yeni buluşlar gibi vahşi tüketim odaklı kışkırtıcı, baştan çıkarıcı araçlar bireyi gerek çevresine, gerekse kendisine yabancılaştırmakla[2] kalmamakta, genelde eşref-i mahlûkat sayılan insanı, özelde de -cins-i latif olarak nitelenmesine rağmen- cinselliğini kötüye kullanıp sömürdüğü kadını birer meta veya robot haline dönüştürmektedir. Kapitalistler eskiden bozulanı, köhneyeni atıp yerine yenisini alırdı. Artık eskimesini bile beklemeksizin modası geçeni, gönlünün geçtiğini atıp en son çıkan modeli yahut sükseli “marka”yı almakta, nitekim kapitalist sistemin refah çarkı da böyle dönmektedir. Metâya kişilik kazandıran isimlerin yerine günümüzde tüketicinin havasına hava katan markalar önemsenmektedir. Tüketilenler âdeta tüketicinin kimliğini belirlemektedir. “Elindeki son modelini at/modaya uyanını al” anlayışı, insan-eşya ilişkisinin insancıl ahlâkî zeminini yok etmiştir. Üstelik bu tutum sadece eşyaya değil, emeğe, insana, çevreye ve hatta Allah’a hürmetsizlik boyutuna ulaşmıştır; zira emeğe ve çevreye saygısızlık, İslâm hukukunda bir boyutuyla Allah (yani kamu) hakları kapsamında değerlendirilir. Dahası, vahşi tüketim çılgınlığına doğal kaynakların ne kadar dayanacağının pek de hesabını yapmayıp gününü gün ederek dünyanın kaymağını yiyen şımarık, arsız ve duygusuz mutlu azınlığın hayat standardını sürekli yükseltmeye yönelik “elindekini at, son çıkan yenisini al” yaklaşımı uğruna dünyada sayısız garibanın kanları dökülmekte, pek çok ocak söndürülmekte, beşerî ve fizikî kaynaklar tahrip edilmekte, kısacası âdeta kıyamet hazırlanmaktadır.

Kadın cinsine bile meta gözüyle bakılan sadece cinsel bir obje olarak algılanan bu dünyada eşyaların bu denli hayvanice kullanılması normal görülmektedir artık.

Şöyle bir etrafımıza bakıp dikkatli bir inceleme neticesinde hepimiz çok açık bir şekilde göreceğiz ki modern dünyanın ruhsuz mantıksız bencil anlayışsız gençliği çocukluk yıllarından itibaren kullandıkları hiçbir eşyaya değer vermemekte, eşyalarını gelişi güzel kullanmakta kırıp parçalamaktadır. Hatta dağıtmak, parçalamak, yok etmeye çalışmak bu neslin bir özelliği haline gelmiştir. Sırf yeni bir oyuncak veya her hangi bir giysi, telefon vb. eşyanın yenisini anne ve babasına aldırabilmek için dağıtmak ve parçalamak en kolay yol olmuştur. Hatta bizler bile üzerimizdeki ayakkabıyı, gömleği, arabayı, telefonu vb. eşyalarımızı eskimeden, yıpranmadan, değiştirme zarureti (!) hissedip hemen yenisi ile değiştirme tenezzülünde bulunmaktayız.

Söz konusu olan şey beşeri hayat ile ilgili sosyal bir mevzu olduğundan tüm müslümanların en iyi rol modeli olarak kabul edilen Hz. Peygamberin de elbet bu hususta bir tavrı bulunmaktadır. Hz. Peygamber bu hususta metâya yani eşyaya isimler vermiştir. Hatta sahabiler bile Hz Peygamber’den öğrendikleri üzere bu tutumu devam ettirmişlerdir.

Hz. Peygamber’in insanın eşya ile dostluk kurmasının yöntemlerinden birini yansıtan bu tavrı yakınımızdaki insanların dahi isimlerini öğrenmeyen, onlarla ilişkiyi önemsemeyen, kendilerine işlevleri kadar bile değer vermeyen, hatta meta muamelesi yapan bizler için çok öğretici olacaktır. Çünkü kendisi ile yakınlaşılan eşya artık sıradanlıktan çıkıp, görüldüğünde ortak hatıraları canlandıran bir yoldaşa dönüşmektedir. Onu kullanırken, bize insanlığın hilâfet davasına yaptığı hizmetkârlığı hatırlatıp, kendisine “saygılı” davranmamız gerektiğini telkin eder sanki. Bu sayede de, -belki hiç veya yeterince değer vermediğimiz- bazı şeylerin âlemler için, mevcut insanlık için, gelecek nesiller için, en azından başkaları için kıymetli olabileceği ahlâkî duyarlılığını kazandırır. Bu hassasiyet bize “eşya kullanma ahlâkını” öğreterek onların Kur’an’da tekrar tekrar vurgulanan tesbihatını duymamızı ve anlamamızı sağlar.

Eşyayı isimlendirip onlarla dostluk kurmanın özellikle çocuklar üzerinde daha büyük bir etkisi olsa gerektir. İnsan gelişiminde bitkiler ve -özellikle evcilleri olmak üzere- hayvanlar sanıldığından daha fazla katkıda bulunmaktadır. Çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal ve toplumsal gelişimini etkileyen karşılıklı ilişkilerde önceleri annesi ve diğer aile bireyleri, daha sonraları da yakın ve uzak çevresindeki insanlar önemlidir. Ayrıca hayvanlar, bitkiler ve -özellikle oyuncak biçiminde olmak üzere- cansızlar da çocuğun dünyasına bebeklikten itibaren girer ve annesinden sonra onun mutluluğunu veya mutsuzluğunu paylaşabileceği en yakın arkadaşı, sırdaşı olabilir, kızgınlığına, huysuzluğuna, öfkesine katlanabilir, huzursuzluğunu giderebilir.

İnsan mükerrem (el-İsrâ, 17/70) bir varlıktır. Bu bakımdan dinimiz insana verilen isimlerin iyi anlam taşımasını önemsemiştir. Hz. Peygamber’in hayvanlarına ve eşyalarına da güzel adlar takması onların cins isimleri dışında özel isimlerle çağrılmasının meşruluğunu göstermektedir. Müslümanlara çocuklarına hoş isimler koymalarını öğütleyen ve anlamı bakımından uygun olmayan çirkin adları değiştiren veya değiştirilmesini tavsiye eden Hz. Peygamber’in bu tavrını hayvanlarını isimlendirirken dahi sergilediği görülmektedir. Meselâ Resûl-i Ekrem Medine’de Benî Fezâreli bir bedevîden on ukıyyeye bir at satın almış, sahibinin “azılı / ısırgan” anlamına gelen Dırs / Daris / Darîs ismini verdiği bu hayvanın adını çok koştuğu için- “Barkın / Oynak” mânasındaki Sekb ile değiştirmiştir. Denilebilir ki Hz. Peygamber o dönemde insanlara konan ve dinî anlamda âdeta müsemmâsına nispetle mukaddes sayılabilecek olan isimleri bile hayvanlara ve cansızlara takmıştır. Ancak onun bunlara verdiği isimlerin çoğunluğu o zaman insan ismi olarak yaygınlaşmış görünmemektedir. Bu arada örnek olması bakımından şu da vurgulanmalıdır ki Hz. Peygamber hayvanlara iyi davranılmasını emretmiş, hayvanlarını sevmiş ve hatta onlarla konuşmuştur.

İsimlerin yön, konum, adres, nitelik belirterek hangi nesnenin kastedildiğini kolayca anlamaya ve anlatmaya yönelik pratik/pragmatik bir tercihten öte bir yönü bulunmadığı söylenecek olursa buna verilecek cevap şudur: Hz. Peygamber -İslâm ordusunun yenilgisiyle sonuçlanan bir savaşa sahne olması ve dolayısıyla olumsuz hatırası bulunmasına rağmen- Uhud hakkında “Bu dağ bizi sever, biz de onu severiz.” buyurmuştur. Bu ifade Uhud’un sadece genelde bir coğrafi veya topografik isim veya özelde dağ ismi olmakla kalmadığını, mülkiyet altındaki şeyler veya çevre ile ilişkinin tek taraflılığı aşıp karşılıklı sevgi bağıyla bağlı bulunduğunu, en azından öyle hissedildiğini, gösterir.

İsim, sosyo-psikolojik boyutlarıyla, onu koyanın kişiliğini, zihinsel ve ruhsal durumunu da yansıtır. Sosyal bağlamda isim, isimlendirenin inançlarını, değerlerini, estetik duygularını, bilinç düzeyini, bilinçaltını veya iradesiz tercihlerini açığa çıkarır, dışa vurur. Hz. Peygamber’in hayvan ve eşyalarının aşağıda aktaracağımız bazı örneklerin onun şefkat, merhamet, iyimserlik, sevecenlik, olumluluk, sempati, sadakat, estetik zevk gibi birçok erdemli ve olumlu vasfını yansıtmaktadır. Ayrıca giysilerini giyerken, hayvanlarına binerken ve eşyalarını kullanmaya başlarken dua etmesi de gerek bu nimetlere şükür gerekse bereket niyazı şuurunu hiç kaybetmediğini, bunun önemini Müslümanlara da öğrettiğini göstermektedir. Bu yaklaşımı, özellikle iktisadî verimliliğin kapitalizmin olmazsa olmaz yegâne ölçütü şeklinde algılandığı kapitalist iş dünyasına bereketin ehemmiyetini hatırlatması açısından önemlidir.

TAMİR

Her Müslüman, insanın kendisine dünyayı imar etme görev ve sorumluluğu yüklenerek (Hûd, 11/61) yeryüzüne gönderildiğine inanır. Dolayısıyla imar ile aynı kökten gelen ve israfı önleyerek insan hayatının sürdürülebilirliğini sağlayan “tamir” söz konusu hedefin gerçekleştirilmesine hizmet ettiği için -özellikle bu bilinçle yapılırsa- sevaptır, ibadettir, rahmettir. Bizi “israf” batağından kurtardıkları, vahşi kapitalizmin hızla dönen ve insan hayatının sürdürülebilirliğini öğüten çarkını yavaşlattıkları, hiç değilse yağlamadıkları için tamircilerin varlığı da nimettir. Nitekim Hz. Peygamber bu konuda da bize örnek olmuştur. Müminlerin annesi Hz. Âişe’ye “Allah Elçisi senin yanındayken ne işle uğraşırdı?” diye sorulduğunda “Her birinizin evinin işlerinden yaptığı gibi: Ayakkabısını tamir eder, elbisesini diker, deri kovasını yamardı” şeklinde karşılık vermiştir. Bu vâkıayı Resûl-i Ekrem’in söz konusu işlerini görecek zevceleri ve hizmetçileri olduğu gerçeğiyle beraber düşününce O’nun tamirle bizzat uğraşması daha da önem kazanmaktadır. Resûlullah’ın eşyasını artık yararlanılamayacak hale gelinceye kadar kullandığı da bilinmektedir.

İSİMLER

Hz. Peygamber günlük hayatta kullandığı bazı eşyalarına çeşitli isimler vermiştir. Hatta bir eşyasına veya bir binek hayvanına bile birden fazla isim taktığı da olmuştur. Mesela Hz. Peygamberin 3 atının olduğu rivayet edilir. Bu atlarına da birden çok isim takmıştır. Mesela; Mürteciz (Ezgi/Nida; Kişnemesinin güzelliğinden dolayı -aruz sisteminde bir bahrin adı olan- recezden hareketle kendisine “recezci” mânasındaki bu isim takılmıştır. Lahîf veya Luhayf ( Yaygır / Gökkuşağı; Sanki yeryüzünü kaplayacakmış gibi duran gür ve uzun kuyruğundan dolayı “örten, bürüyen” anlamındaki bu isme lâyık görülmüştür.

Katırlarına Düldül (Kirpi; Koşmasının şiddetinden vücudu hızla giden kirpininki gibi çalkalandığı için bu adı almıştır), Fıdda (Gümüş; Gümüşî kır (veya gümüşî beyaz) donlu bir ester olduğundan kendisine bu ismin verildiği düşünülebilir.

Merkeplerine ise ‘Ufeyr (: Ahucuk; “Boza yakın kızıl veya sırtı kızıl böğürlerinden karnına kadar beyaz ya da akçıl boz renkli ahu” anlamındaki ‘afra kelimesinin küçültme kipidir. Dolayısıyla rengine nisbetle bu küçültme ismini almıştır) ve Ya‘fûr ( Hazal / Ceren; Ya‘fûr “ahu yavrusu”, yani “ceren” veya “ahu, hazal, gazel” mânasında olup kendisine bu ismin hızına nisbetle verildiği söylenmektedir) adları takılmıştır.

Binek develeri Kasvâ’ (Kulağı kesik / Okçun; Kulağının dörtte biri kesik olan deveye kasvâ’ denir. Bir koşuda hızla gözden kaybolduğu için kendisine “en uzak mesafe” anlamındaki bu ismin verildiği de söylenir). Sağmal develeri Hannâ’ (Dilhun; Çok içli böğürdüğü için “inleyen deve” anlamındaki bu ismi almıştır).

Keçilerine Bereket ismini vermiştir. (Verimliliğinden dolayı böyle adlandırıldığı düşünülmektedir).

Koyunlarına ise Kamer ( Kamer / Gençay) veya Kumre (Gümüşî / Bozlak / Kırçıl; Gümüşî renginden dolayı bu ismi almış olmalıdır).

Taarruz silahlarından palası Zü’l-fikâr (Gedikli; Namlusunun sırtında, bel omurgaları andıran tek düze yedi tırtık, kertik, gedik olduğu için böyle isimlendirilmiştir).

Mızrakları Müsvî (Çakıcı / Mıhlayıcı / Ölümcül; Düşmanı yerine çaktığı, mıhladığı için böyle isimlendirilmiştir).

Bayrakları / sancakları ise ‘Ukâb (Kartal; Rengi ve rüzgârda uçar gibi dalgalanması sebebiyle böyle isimlendirildiği düşünülebilir). [3]

Örneklerin sayısı çoğaltılabilir. Hz. Peygamber zırhına, miğferine, kalkanına, değneğine, eyerine, çadırına, abasına, sarığına, deri matarasına, bardağına, aynasına, makasına, kazanına ve kabına gibi diğer çeşitli birçok eşyasına çeşitli isimlendirmeler yapmıştır.

Evet, günümüz modern insanı eşyasına karşı pervasız davranmakta, kadru kıymet bilmemektedir. Eşyalar insanoğlunun hizmetine sunulmuştur. Lakin sekülerist dünyanın modern bireyi kapitalizm hastalığına mahkûm olmuş ve sırf canı sıkıldığı için ev perdesini, ev halısını değiştirmiştir. Her sene cep telefonu değiştirmek yeni çıkan arabalara sanki bedava gibiymiş gibi saldırmak, vefasız davranıp her yıl ev değiştirmek vb. örnekler bizlerin eşyalarımıza karşı nasıl bir tutum içerisinde olduğumuzu gözler önüne sermektedir. Oysaki yukarıda ifade ettiğimiz gibi Hz. Peygamber eşyaları yıprandığında onları kendisi tamir etmiş, eşyalarına çeşitli isimler vermiş, onların bakımlarını her zaman düzenli ve güzel bir şekilde devam ettirmiştir. İşte İslam Medeniyetinde bu gibi tasvirlerin izleri çokçadır.

Hüseyin ŞENLİK

[1]  Dışsal ekonomi, mal ve hizmetlerin toplumsal optimuma göre daha az (= pozitif dışsallık) veya daha fazla (= negatif dışsallık) arzına neden olan özel bir piyasa aksaklığıdır. Kişiye ihtiyaç duymadığı halde bir şeyi ihtiyaç olarak dayatan dış etkilere de dışsallık adı verilir ki kelime burada özellikle bu anlamda kullanılmıştır.

[2]  “Yabancılaşma” kavramıyla, Marx’ın kullandığı anlamda, bizzat kapitalist pazarın ve kapitalist toplumsal sistemin yarattığı yabancılaşma kastedilmektedir. Kapitalist pazarın çarklarından biri haline gelen insan kendine, emeğine, ilişkilerine, dünyaya ve hayata yabancılaşır.

[3] KALLEK Cengiz. Tüketim ve Değerler. İstanbul Ticaret Odası 2010

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri

24 ilde kar yağışı nedeniyle okullar tatil edildi
AFAD'dan 38 kente "turuncu" ve "sarı" kod uyarısı
30 ilde eğitime "kar ve buzlanma" tatili
Bakanlıktan "Kış lastiği uygulaması" açıklaması
Ehliyetlerin yenilenme süresi uzatıldı