Anlaşılan o ki, yine mübarek günlerimizi birileri içimize zehir edecekler.
Bizler için günün en anlamlı saati olan iftar vaktimizi bildiren toplarımızın sesi, ses ve sis bombalarının arasında kaybolup gideceğe benziyor.
Sokakları kaplayacak lastik dumanları, yakılan araçlardan çıkacak siyah bulutlar dört gözle beklediğimiz ufkumuzu, şafak vaktimizi, mavi gökyüzümüzü belirsiz edecek gibi.
Oruçlarımızı hurmayla, suyla açmadan önce zehirli kokular boğazımızı yakacak gibi görünüyor.
Sloganlar, çığlıklar ve siren sesleri minarelerden yükselen ezan seslerini, evlerden ve camilerden yükselecek Kur’an seslerini bastıracağa benziyor.
Her yerde olmasa da birçok noktada evlerden camilere, teravihlere akan trafiğin istikametini gösteri alanlarına kaydırmaya çalışacak.
Şu mübarek günlerde insanımızın ağzının tadını bozacak, mutluluğun içine zehir edecekler.
Allah’ın laneti bütün bu fitneleri kaynatanların üzerine olsun.
Ben beni bildim bileli başta Ramazan olmak üzere bütün mübarek günlerimizi içeriden ve dışarıdan birileri mutlaka içimize zehir etmek için uğraşırlar.
Özellikle orucumuzu, kurbanımızı zehirlemek için ne gerekiyorsa yaparlar. Şer cephesinin medyası bu konuda her zaman başı çeker.
Çoğu zaman bu fitne gazete sayfalarıyla ve ekranlarla sınırlı kalırdı. Bugün bu fitne söylediğimiz gibi ülke genelinde, bütün şehir merkezlerinde kaynatılmak isteniyor.
Birileri insanımızın zayıf noktalarını, çabuk ulaşılabilen faşist damarlarını, sinir uçlarını çok iyi bildiği için oralardan yaklaşıyor, zavallı kitleler bir anda sokaklara dökülebiliyor.
Ülke içindeki bu zehirli havayı solumaya ne kadar devam edeceğiz? En azından cumhurbaşkanlığı seçimine kadar sürecek gibi.
Diyelim ki Lice kaynaklı olaylar yatışacak, bayrak krizi yavaş yavaş sönecek.
Fakat kolay kolay sönmeyecek, bugün yarın hemen son bulmayacak, hatta yürütülen çözüm sürecinin başarıyla noktalanmasından sonra da devam edeceği anlaşılan önemli bir fitne söz konusudur:
PKK’nin, BDP’nin dayatmaları, kendilerinden başkasının varlığına tahammül edememe faşistliği, kendi tabirleriyle; Ya bize katılacaksınız, ya buradan gideceksiniz ya da sizi öldürürüz, fitnesi.
Aslında bu üç madde ta kuruldukları günden beri onların yürütegeldikleri değişmez ilkeleridir.
Şu ana kadar birçok iddialarından ve taleplerinden vazgeçmiş olsalar da, söz konusu üç maddelik dayatmayı özellikle Müslümanlara karşı ısrarla sürdürmekte, çözüm süreciyle birlikte şekillenecek olan bölgeyi bu esaslara göre dizayn etme hevesindeler.
Yani Lice kaynaklı olaylar ve gösteriler bitecek, bayrak yürüyüşleri son bulacak fakat dindar çevrelere saldırılar son bulmayacak gibi.
Bunun anlamı şudur; dindar çevrelere hayatı zehir etmeye devam edecekler, ne Ramazanlarını, ne oruçlarını ve ne de bayramlarını içlerine sindirmeyecekler.
Ya sınırlarımızın hemen dışında, etrafımızdaki zehirli havayı solumaya ne kadar daha devam edeceğiz?
Ramazan ayımız Mısırlı kardeşlerimiz için ne kadar mutluluk, ne kadar mübarek bir ay olacak? Bir yanda zindanları dolduran on binlerce Müslüman, bir yanda her gün yeni yeni idam cezaları, öte yandan zalim emperyalistlerin Sisi’yi tebrik kuyruğuna girmeleri, buna Türkiye cumhurbaşkanının katılımı… Bütün bunlar mutlu günlerimizi içimize zehir eden şeyler.
Suriye’de katliamlara hiç ara verilmeyişi…
Son olarak Musul ve çevresinde olup bitenler göründüğü kadarıyla hiç de sevindirici şeyler değil.
Varsın içeriden ve dışarıdan birileri mübarek zamanlarımızı bize zehir etmeye çalışsınlar. Bizler de inadına ümitvar olmaya devam edeceğiz, Rabbimizden Recep ve Şaban’ı bizim için mübarek kılmasını ve bizleri Ramazan’a ulaştırmasını niyaz edeceğiz.