Peygamberlerin misyonunu sürdürerek onların varisleri olmaya hak kazanan İslam Âlimleri, sürekli ümmetin yol gösterici yıldızları olmuş, ümmetin saadeti ve sırat-ı müstakimden ayrılmaması için çaba ve gayret sarf etmişlerdir. Her bir Âlim yaşadığı zaman ve mekânın şartlarına göre öncelikli meseleleri tespit ederek gördüğü açığı kapatmaya ve eksikleri gidermeye çalışmıştır.
Kimi; ateizmin revaçta olduğu bir dönemde “iman elden gidiyor zaman imanı kurtarma zamanıdır” diyerek imanî konuları akli delillerle ispatlayıp insanların imanını kurtarmaya çalışmışken, kimi de insanların ahlaken yozlaşarak dinden uzaklaştığını görünce ümmetin yeniden İslâm ahlakına sarılması için eser yazmaktan çok vaaz ve irşadla ilgilenerek binlerce kişinin hidayet bulmasına vesile olmuştur. Kimi; insanların ilme yönelip ilmin asıl gayesini unuttuklarını görünce ilmin asıl gayesinin Allah ile irtibatı güçlendirmek olduğunu İslâmî ilimlerin salt bir din bilimi olmadığını anlatmaya çalışarak dini ilimleri diriltme manasına gelen ihya-i ulumu'd-din eserini yazmış ve bu bağlamda mücadele etmişken, kimi de ümmetin sünnet-i seniyyeden, selefi salihin çizgisinden uzaklaştığını, bidat ve hurafelerin yaygınlaştığını görünce sünnete sarılıp selefi salihin çizgisinden gitmenin tek sefine-i necat)kurtuluş gemisi( olduğunu var gücüyle verdiği mücadele ve eserlerle ümmete ispatlamaya çalışmıştır. Kimi ise hoşgörüsüyle ve “ne olursan ol yine gel” ilkesiyle gayrimüslimler dâhil olmak üzere yaşadığı toplumun büyük bir kitlesine İslâm'ı sevdirmiş ve kalplerini İslâm'a ısındırmıştır.
Âlimlerin bu farklı mücadele şekilleri Müslümanlar için birer zenginlik olarak görülmeli ve anlaşmazlığa yol açmamalıdır. Aklımızda bir Âlim portresi çizerek Âlimleri ona göre değerlendirip bu kriterlere uymayanları -ihlaslı ve başarılı olsalar da İslâm için sundukları hizmetler önemli olsa da- görmemezlikten gelmek ve günümüz kriterleriyle başka bir çağda yaşamış Âlimleri değerlendirmeye kalkışmak insafsızlık ve adaletsizlik olacaktır. Âlimleri değerlendirenler bazen yeni fikirler ortaya atmayı bazen İslam›ın siyasi alanda hâkimiyeti için mücadele etmeyi bazen de zâlim yönetime karşı kıyam etmeyi ölçü alarak bu kriterlere uymayanları asrın Âlimi olmaya müstahak görmemektedirler. Ancak bu kriterler önemsiz olmamakla beraber her çağın farklı sorun ve problemleri Âlimlerin öncelikli gördüğü çalışma alanını belirlemede önemli rol oynamıştır. Âlimleri değerlendirirken özellikle anlaşılmayan ve eleştirilen yönlerini ele alırken bu kapsamda değerlendirmemiz Âlimleri daha sağlıklı anlamamızı sağlayacaktır.
Sonuç olarak günümüzde sahip olduğumuz başta medeniyet ve kültür alanında olmak üzere bütün alanlarda İslâmî birikim ve tecrübelerin oluşmasında birçok Âlimin katkısı vardır; İslâm'ı siyasi alanda hâkim kılmaya çalışıp, ümmetin siyasi gücünün çökmesine engel olan, kılıcıyla düşmanlara karşı meydan okuyarak ümmetin izzetini muhafaza eden Mücahit Direnişçi Âlimlerin katkısı olduğu gibi İslam›ın temel kaynak kitaplarını muhafaza ederek tefsir hadis fıkıh vb. alanlarda yeni eserler vererek kalemiyle İslâm'a hizmet eden Müellif Âlimlerin de katkısı vardır. Batıl ideoloji akınlarına karşı İslâm'ın doğru anlayışını savunan ve şüphelerin çoğaldığı İslâm akidesinin sarsıldığı bir zamanda bilimsel ve aklî ikna yollarına başvuran Kelamcı Mütefekkir Âlimlerin katkısı olduğu gibi İslâm hukuku alanında zengin bir servet bırakarak hayat ve toplumu düzenleyen İslâmî kanunlar geliştiren Müçtehit İmamların da katkısı vardır. İslâm'ı tebliğ ederek kalplerdeki imanı harekete geçirip topluma İslâm sevgisini aşılayan, dünyaperestliğe karşı İslâm'ın unutulmuş ilkelerini ihya ederek iman ruhunu yayan Tasavvuf Şeyhi Âlimlerin katkısı olduğu gibi, kılıç cihadının fayda vermediği düşmana edebiyat cihadıyla ve bilimsel araştırmaların ram edemediği akılları güçlü edebiyatı ve beliğ şiirleriyle etkileyen Şair Edebiyatçı Âlimlerin de katkısı yok değildir.