Suriye'ye yeni bir sürecin kazandırılması adıyla “Cenevre'deki toplantı” gündemdeki yerini koruyor. Farklı bir deyişle; Suriye'nin kaça bölünmesi ve kim ne kadar pastaya sahip olacak, görüşmeleri de denilebilir. Ancak bu görüşmelere başlanması bile ciddi sıkıntılara sebebiyet vermiş durumda. Türkiye'nin” kırmızıçizgisi” olarak gözüken PYD'nin, Cenevre görüşmelerine katılıp-katılmayacağı, krizi daha da derinleştirmiş gözüküyor. ABD Başkan Yardımcısı Joe Bıden'in, Türkiye ziyaretinde, bu konu hakkında Davutoğlu'nu ikna etmek istediği, kulislerde konuşuldu. Davutoğlu'nun kararlı tutumu, hatta tartıştığı bile söylendiği bir durum söz konusu. Buna karşın Bıden'in değişmeyen tavrına karşı Türkiye'nin Cenevre görüşmelerini “boykot etme” olasılığını doğurdu. Türkiye'nin müttefikleri(!) bile PYD sevdasıyla yola çıkmışlar ve Cenevre görüşmelerine dâhil etmek istemekteler. Fakat Türkiye'nin tavrı ve BM deki bazı diplomatların da bunu desteklemesi işlerini zorlaştırıyor. El-Kaide, IŞİD, El-Nusra gibi yapılara yer verilmezken, Türkiye'nin PKK'dan ayırmadığı PYD'nin katılması tam bir “ikilem” olarak ortada duruyor.
Burada dikkat çekici olan PYD'nin muhaliflerin safında yer alacağı ve bu vasıfla Cenevre görüşmelerine katılacağı dillendiriliyor. Oysa PYD'nin, Esed tarafını tuttuğu, ona ortak olduğu, hatta oradaki maaşların aktarımının Esed rejimi tarafından yapıldığı biliniyor. Böyle bir ittifak içerisinde olan bir yapının “muhalif” olarak masada durması gariptir. Eğer masada bulunacaksa, Esed tarafındaki masada olabilir. Nitekim Davutoğlu'nun, “PYD barış görüşmelerine katılamaz, çünkü Esed rejiminin suç ortağıdır” açıklaması da bu tezi ortaya koymak içindir. Buradan amaç, PYD ye bir meşruluk kazandırılma hamlesidir. Daha önceleri de, Kobani'de “IŞİD'le çatışıyor” adı altında bir meşruluk kazandırılmaya çalışılmıştı. Şimdide Türkiye'ye karşı “ilerde kullanacakları kozları olsun” diye Cenevre'de masaya oturtmak ve meşruluk kazandırmak istemekteler. Türkiye bunun farkında ve net tavır sergilemiş durumda. Bugün Rusya dışında “Türkiye'nin müttefikleri” olduğunu söyleyenler de aynı karede bulunuyorlar. Zaten bugün PYD'ye silah aktaranlar da bu devletlerdir. Hatta Türkiye içerisinde bugün PKK tarafından kullanılan silahlar da bu kanalla aktarılmış durumda. Böyle bir pozisyonda Türkiye'nin Cenevre görüşmelerini boykot etmeyi göze alması da bunun içindir.
Bunların yanında; PYD'nin tüm Kürtlerin adına masaya oturtmak istemeleri de gariptir doğrusu. PYD'nin Cenevre'de olmasını istemeyenler, sanki “Kürtlere karşıdır” izlenimini uyandırmak istiyor. “Kürdistan devletine karşıdır” imajını yüklemek istiyorlar. Oysa Mesut Barzani'nin, “bağımsız bir Kürdistan devletini ilan edebiliriz” açıklamalarına karşı çıkanlar bugün PYD'yi masaya oturmak isteyenlerdir. Mesut Barzani'nin liderliğinde, alt yapısı tamamıyla hazırlanmış bir Kürdistan'ı istemeyenler; acaba PYD'nin Kürdistan'ını niye istiyorlar sormak lazım. Çünkü Türkiye'yle iyi geçinen ve kendi işlerine yaramayan bir Kürdistan'ı ne yapsınlar. Aslında amaçları PYD'nin kontrolünde bir Kürdistan da değildir. İstedikleri; kullanabilecekleri bir maşalarının olmasını; bugün Türkiye'den elde etmek istediklerini elde etsinler diyedir. Bunun içindir ki Mesut Barzani ile PYD-PKK yakınlaşmasını da istemezler; PYD-PKK'nin bu çizgiye girmesine izin vermezler.
Sonuç olarak; PYD'nin görüşmelere davet edilme isteği, tamamen kendi oyunlarının bir parçasıdır. Mesele bir Kürdistan devletinden ziyade, kazanım elde etme hamleleridir. Bunun en güzel örneği de Kuzey Irak'taki Peşmergelerin “bağımsız bir Kürdistan” haklılığına karşı çıkmalarıdır. Rusya'nın tavrı ne kadar anlaşılıyorsa, Türkiye'nin müttefikleri olarak görünmeye çalışan başta ABD olmak üzere hepsinin hesabı aynıdır. Suriye'den ne kadar pasta almanın yanında; Suriye üzerinden sıkıştırmak istedikleri devletlerden “neler koparabiliriz” hamlesidir. Bugün PYD'yi Cenevre'ye davet etmek istemeleri ve garip bir şekilde “muhaliflerin masasında” oturtmak istemeleri de bu hamlenin bir parçasıdır. Bu dere daha ne kadar su götürür hep beraber göreceğiz…