Nefislerimizi muhasebeye çekmek için belirlenmiş özel bir vakit yoktur. Müslüman her anını nefis muhasebesini diri tutan bir bilinçle yaşamalıdır elbette. Ancak bazı zaman ve mekanların ibadet ve muhasebe konusunda daha avantajlı oldukları söylenebilir. Yüce Mevlâ kimi zamanları ve mekanları farklı kılmıştır. Mescid-Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa gibi kutsi mekanlarda kılınan namazlar, yapılan dua ve taatler sair yerlerdekinden farklı olduğu gibi, Ramazan-Şerif ve Leyle-i Kadir gibi mümtaz vakitlerde yapılan ibadetler de diğer zamanlarda yapılanlardan farklı değerdedirler.
Bugün bizler, ister birey, ister toplum/ümmet olarak içine düştüğümüz durumları, sebep ve sonuçlarıyla mütalaa etmek ve mevcut olumsuzluklardan kurtuluş yolunu açacak yeni bir duruş ortaya koymak zorundayız. Evveliyatı asırlar öncesine uzanan bugünkü sosyal ve siyasi ahvalimizin doğru bir tahlilini yapmak ve bunun değişimi sadedinde etkin kararlar almak mecburiyetindeyiz.
Bizler, içinde bulunduğumuz bu vahim vaziyeti değiştirmezsek, durumumuz daha da kötüleşmeye doğru gidecektir. Bazen doğru bir tedavi yolunda sağlık tedbirlerini almayan hastalar, mucizelerin vukuunu beklerler. Sanki bazılarımızın durumu da bu tür hastalara benziyor. Gaybî bir elin pek yakında duruma müdahale edeceğini ve bütün olumsuzlukları hemencecik ortadan kaldıracağı düşüncesinde olanlarımızın sayısı az değildir.Oysa Allah'ın kitabı Kur'an-ı Mübin bu tür müdahaleci bir çözümün olmayacağını, bunun ilahi yasalara (sünnetullah) aykırı olduğunu net bir şekilde bizlere ifade ediyor. ‘Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.'(Ra'd:11)
İçinde bulunduğumuz şu halden kurtulmak için yapmamız gerekenleri eksiksiz ve zamanında yapmamız icap ediyor. Kullara ilâhî yardımın gelmesi şartlıdır. Şayet biz yardım kapısını çalmaz ve kurtuluş için elimizi Allah'a uzatmaz isek, durumumuzda bir değişikliğin olmasını beklemeye hakkımızın olmayacağını anlamamız gerekir. Ayetler açık ve nettir: ‘Ey iman edenler, eğer siz Allah'a(onun dinine) yardım ederseniz, o da size yardım eder.' (Muhammer: 7)
Şu mübarek ayların bizi gölgelemeye başladığı şu günlerde gerek ferdî gerekse ictimaî sorunlarımızın çözümü noktasında kararlar almak ve ciddi bir şekilde uygulamaya geçirmek için gayret ve çaba göstermek gerekir.
Öncelikle şu aşırı dünyevileşme, rahat, lüks ve tembellik konuları üzerinde yoğunlaşmamız, bu konudaki yanlışlarımızı Kur'an'ın doğrularıyla düzeltmemiz lazım. Bu dünya hayatının bir imtihan olduğu gerçeğini bilincimize yeniden kazımak gerekir. Dünyanın keyif çatma yeri olmadığı, ahiret hayatının tohumlarının ekildiği bir tarla olduğu hakikatini asla unutmamalıyız.
‘Yaşamak için yemek, yemek için yaşamamak' formülünü hayatımıza egemen kılmanın gayretini sürdürmeliyiz. Dünyevî servet ve eşya tutkusunun kalbimizde yer etmemesini sağlayacak tedbirler üzerinde düşünmeliyiz. Rahatı temin etmeyi sağlayan kültürün tutsağı olmaksızın, bizi kuşatan eşya aleminin kontrol mekanizmasını sağlam tutmalıyız. Eşyanın hamallığı konumunda kalarak maddi ve manevi enerjimizi o eşyayı elde etme ve onu korumada tüketme yanlışından kendimizi kurtarmalıyız.
Serveti biriktirmeye bedel onu ‘infak' etme alışkanlığını nefse kabul ettirme alıştırmalarına yoğunlaşmalıyız. Mesela, muhtaç bir akrabamızın ihtiyaçlarını gidermek için kendi bütçemizden göze görünür, dişe dokunur bir oranda harcama yapabiliriz. ‘İnfak edersem fakir düşerim' korkusundan kurtulmak ve gerçek zenginliğin gönül zenginliği dediğimiz ahlâk ve edep zenginliği olduğu hakikati ile tanışmalıyız.
Şerî ölçülerin belirlediği oranın üstünde infak etme alışkanlığını kazanmalıyız. Mal ve servet biriktirmenin kendi iç dünyamız kadar dış dünyamız için de öldürücü etkiler oluşturduğunu, bugün bulaşıcı bir hastalık gibi yaygınlaşan bencilliğin kaynağının içimize yerleşmiş bu dünya sevgisi olduğunu anlamalıyız.
Muhasebesine yoğunlaşmamız gereken diğer önemli bir nokta ise İslam'ın edep ve ahlâkını kendi hayatımızda uygulama mücadelesidir. İslam irfanı, nefsin terbiyesi konusunu en başa almış ve bunu başarmadan başka işlerin başarılamayacağı gerçeğinin üzerinde çokça durmuştur. Bilginin çoğaldığı şu asırda edep ve ahlâkın zayıflaması dikkat çekicidir. Müslümanlar her ne sebeple olursa olsun ahlâkî erdemleri yeniden hayata geçirme mücadelesini asla geriye bırakmamalı bunu her zaman en önde tutmaya çalışmalıdırlar.
Bugün, şirazesi kopmuş kitap sayfaları gibi savrulan insanlık yeni bir kurtuluş mesajı bekliyor. İnsanlığı hak ve adalete, sevgi ve şefkate döndürecek, hayatın ve varlığın amacını gönüllerine nakşedecek bir mesaja ihtiyaç var. Bu kutlu mesajı, ilâhi vahyi elinde bulunduran Müslümanlardan başka kim verebilir? Ödev ve sorumluluğumuz çok önemli ve büyüktür. Ve şunu asla unutmamalıyız ki,insanlığa İslam'ın kutlu mesajını ulaştırma işi dünyanın bütün siyasetlerinden daha önemli ve daha önceliklidir.
Yüce Mevlâ bizlere bu nurani aylarda nurla dolmayı ve o nur ile çevremizi nurlandırmayı nasip etsin. Amin