Geçen gün uzaktan akrabamız sayılabilecek bir öğretmen adayı ile bu mülakat konusunu konuşmak durumunda kaldık. Garibim veryansın ediyordu. Fakülteyi bitirmiş, üç defa mülakata çağrılmış, her defasında KPSS'den aldığından daha düşük mülakat puanı vermişler ve kendisini elemişler. Bu durum, onu isyan noktasına getirmiş: “Hakkımı helal etmiyorum…” diye bedduada bulundu.
Evet, her ne kadar söz konusu kişi öğretmen adayı ise de günümüzde memur-işçi alımı, sonrasında kurum içi yükselmeler, müdürlük-şeflik vs. hep mülakat ile yapılıyor.
“Hakkımı helal etmiyorum…” cümlesi uzun uzadıya düşünmeme sebep oldu. Aşağıdan yukarıya doğru kimlerin hak yeme durumuna düşebileceğini birlikte irdeleyelim isterseniz:
En başta adayları ele alalım. Şu an pek çok aday mülakat sisteminden dolayı torpil, pardon referans ayarlamaya çalışıyor. Şu işe bakar mısınız, torpilin adı referans olmuş. İnanın bana, Cumhurbaşkanı ve Başbakan hariç her makamın, herkesin torpil için ayarlandığını duyuyoruz: Parti il başkanları, belediye başkanları, STK başkanları, milletvekilleri, bakanlar… Liste uzayıp gidiyor. Peki, bu durumda adamı olup da puanları kapanların karşısında adamı olmayanların hakkı ne olacak?
Torpil bulanlar da şöyle bir savunmaya girişiyor: “Bu sistem, torpil bulmayı zorunlu hale getiriyor, kendisine torpil bulamayan elenir.” Yazık ki ne yazık…
Gelelim, bir üst aşamaya, mülakat komisyonuna. Komisyonlara her yerden, her makamdan telefonlar yağdığını sağır sultanlar bile duyuyor. Ve şayiaya göre gelen telefonların yüksek gerilim hattı miktarınca puanlar itina ile dağıtılıyor. Komisyon üyelerinin bu şekilde kul hakkına girmelerine sebep olmak büyük bir vebal… Heyet üyelerinin az bir kısmı belki yakın akrabaları için ahiretini heba edecek, ama çoğu hiç tanımadığı insanlar için bir yüksek telefon uğruna yine hiç tanımadığı insanların günahına girecek.
80 milyonluk Anadolu insanından bir teki şu itirazda bulunabilir mi, bilemiyorum: Belki de komisyon üyeleri adaletli davranır, siz niye önyargılı düşünüyorsunuz. Öncelikle şunu söyleyeyim; komisyonların adil ve nesnel davranmadığı şayiası toplumun geneline hakim. Kaldı ki tarihte adaletiyle nam salmış üyelerle de komisyon oluşturulsa, böyle bir mülakat sistemini şahsım yine de doğru bulmaz, çünkü mülakatın kendisi sorunlu.
Gelelim en tepeye, siyasilerimize. Birçok yazar, mülakat konusunu ele aldı, eleştirilerini köşesine taşıdı. Bazı STK'lar da mülakatın yanlış olduğunu farklı zamanlarda dile getirdi. Ancak Hükümetin tutum değişikliğine gittiğini söyleyemem.
Yüz binlerce insanın mülakat eleğinden geçtiği bir sistemde bir tek insanın kul hakkına girme tehlikesi, bu dünyada birilerine zarar vermese bile, maazallah, diğer dünyalarının mahvına sebep olabilir, bu İslami uyarımız en alt tabakadaki adaylardan bu sistemi getiren en tepedeki siyasilere kadar herkesi kapsar.
Peki, denebilir ki hiç mi mülakat olmasın? Yüksek düzeydeki devlet memurları için, bir bürokrat, vali, kaymakam, genel müdür, kurum müdürleri için mülakat yapılması ve siyasetin kendi ekibini oluşturması anlaşılır bir durum. Ama bir öğretmen, bir memur, bir işçi için mülakatın geçerli hiçbir izahatı yok. Efendim, FETÖ, PKK bağlantısı varsa eliyoruz, falan filan, bunlar hikâye. Varsa öyle yasadışı örgüt bağlantısı, MİT, Emniyet, güvenlik soruşturması yapılır, suçlular direkt elenir. Sonra sınav sonucuna göre atama yapılır, kimsenin de itirazı olmaz.
Sayın Erdoğan'ın samimiyetinden bir şüphemiz yok. Ama ne yazık ki aşağılara geldikçe torpiller, akraba siyaseti, adam kayırma arttıkça artıyor.
Mülakat sistemine şahsımın en önemli iki itirazı ise şunlar:
İlki mülakat dediğimiz garabet; siyaseti ve STK'ları, ne yazık ki İslami olanları da, birer referans/torpil kavşağına dönüştürüyor ki bu bizlerden ihlas, samimiyet ne varsa alıp götürüyor.
İkincisi laikçilerin, solcuların, aşırı milliyetçilerin ve farklı zihniyetlerin dünyasında biz Müslümanlara yer olmayabilir. Bu onların çarpık zihniyeti. Ama bizim dünyamızda, bizim inancımızda, bizden farklı düşünenlere de yer var, yaşam hakkı ve devlet memurluğu hakkı olduğu gibi.
Evet, İslami tutum, bizden olup olmamasına bakılmaksızın nesnel kriterlerle atamaların yapılmasını gerektirir.