Avrupa'da dikenli teller, askeri önlemlerle engellenmeye çalışıldı mülteci akını.
Kamplarda insanlık dışı şartlarda tutuldular, bindikleri gemiler şüpheli şekilde battı ya da batırıldı.
Amerika da aynı dertten muzdarip…
Mültecilerin akın akın gelişi “Beyaz Amerikalılar” için büyük bir kâbus olsa gerek. Duvarlar örmekten söz edenler olduğu gibi şiddet yoluyla engel olmak gerektiğinden söz edenler bile var. Çocukların analarından ayrılması, kitlelerin günlerce susuz bırakılması gibi tepki çeken uygulamalar var; ama tepkiler öfkeli “Beyaz adamlar”ın durdurulmasına yetmiyor. Amerikan Başkanı “silah kullanılmaktan” söz etti ki, bu aleni tepkinin zirve noktası olsa gerek.
Sömürüyü iliklerine kadar hissetmiş olan Orta ve Güney Amerikan halkı, kendisi gibi coğrafyasının da kişiliksizleştirildiğini, verimsizleştirildiğini görünce vahşi, yıkıcı; ama enformasyonun etkisiyle ışıltılı bir görüntüsü olan yere göç etmeye çalışıyor. Uğruna bağımsızlık mücadelesi verdiği, belki kanını döktüğü yerleri terk etmek istiyor. Bir dönem zorla çekildiği kölelik cenderesinin içine gönüllü olarak atılmak istiyor. Belki bu “fırsatlar ülkesi” denilen yerde, bataklıkta kardeşlerinin cesetlerine basarak yükselen, imtiyazlar elde eden “birkaç kişiden” biri olma imkanı elde edebilir diye atılıyor bu serüvene.
Katledilen, Afrika'dan getirilip köleleştirilen, kişiliksizleştirilen Orta ve Güney Amerika halkları…
Toprağı ve kendisi emperyaliste kazanç sağlamak için uygun formata sokulmuş ve kendisine başka seçenek bırakılmamıştı.
Noam Chomsky, “Umutlar ve olasılıklar” kitabında şöyle bir örnek anlatıyor: “Haiti bir zamanlar dünyanın en zengin sömürgelerindendi. Fransa'nın ana zenginlik kaynaklarından biriydi. 1789'da dünyada üretilen şekerin %75'i buradan geliyordu. Sanayi Devrimi'nin erken döneminde petrolün yerini tutan pamuk yağı için ekilen pamuk üretiminde başı çekiyordu. Zamanla sömürgeci güçlerin politikaları ve köleliğe dayalı ekonomiyle birlikte tarıma elverişli araziler ve ormanlar yok edildi. Adaya köle getiren Fransız gemileri Haiti kerestelerini yüklenip Avrupa'ya döndüler. Fransız idarecilerin ormanları yok etmesi yoksulluğa, erozyona ve daha nihayetinde yıkıma yol açtı.”
Yıllarca sefaleti yaşadı Haiti. Fakirlik beraberinde fuhuş sektörünü, mafyatik yapılanmaları ve göçü getirdi. Sonra kimi Haitili siyasetçiler emperyalist yörüngeden çıkıp halkının çıkarları için uygulamalara girişti ve büyük çapta başarılı oldular. Göç durdu, hatta göç edenlerin bir kısmı geri döndü. Ama bu “Beyaz adam”ın hoşuna gitmedi. Yine Chomsky'den okuyalım: “1990'da Amerika'nın desteklediği değil de Haiti halkının seçtiği adayın başkan oluşu, uluslararası finans örgütleriyle ABD hükümetini şaşırttı. Ülkenin demokrasiye yönelip Amerikan yörüngesinden çıkması, Amerikan yandaşlarının değil de yoksul çoğunluğun ihtiyaçlarına yönelik bir siyaset benimsemesini Washington tehdit olarak algıladı. Amerikan'ın desteklediği bir diktatörlük rejimiyle değil de demokratik bir hükümetle yönetilmeye başlayan ülkeye mülteciler geri dönmeye başladı. 1991'de CIA destekli askeri darbe sonrasında başa gelen askeri cunta yönetiminin yarattığı terör hükümranlığına Baba Bush ve Bill Clinton arka çıktı. Haiti yeniden zenginlere hizmet eden bir diktatörlüğe dönüştürüldü.”
Sadece Haiti üzerinden okumak bile meseleyi anlamak için yeterli olabiliyor.
Amerika çevresini kirletiyor.
“Arka bahçe” diye tabir edilen yerlerde yürütülen kirli savaşlar, uyuşturucudan elde edilen kara paralar ile finanse edilen denizaşırı operasyonlar, kimi yerlerde darbecilere, kimi yerde ise isyancılara destek vererek yönetimleri dizayn etme çabaları…
Dünyaya insanlık dersi veriyor; ama mültecilere insanlık dışı bir muamelede bulunuyor.
Sınıra asker yığıldığından, paramiliter güçlerin birlikler oluşturup mülteci avına hazırlandığından söz ediliyor.
Mültecileri, kendi refahı için tehdit olarak görüyor Amerika.
Açıkçası şunu demek istiyor:
“Sizi sömürmek için; zihninizi, bedeninizi kullanmak için alabilirim; ama kendi isteğinizle gelmenize izin veremem.”
Beyin göçü yoluyla ülkelerin geleceklerini budayan Amerika, yoksullukla mücadele için adım atmaya yanaşmıyor.
Ve insanlar her şeyi göze alıp iltica için yola çıkıyor.
Bu bir karşı işgal hareketidir aynı zamanda.
Amerika ya da topyekun Batı yaptıklarıyla yüzleşiyor.