Zulmet ey zalim; çiğnediğin adaleti mutlaka arayacaksın!
Yurdun yaşanmaz hale getirilmişse Allah’ın arzı geniştir; hicret et ey mazlum!
Mağdura kapı açanlara Allah da zor zamanlarında daha hayırlı kapılar açar unutma ey müstağni meskûn!
Vahyin emirlerinde; hicret ve muhacir için çook söz vardır; duyana!
“Onlar ki iman ettiler; hicret ettiler ve cihad ettiler…”(Tevbe/20)).
“Müminler bir vücudun azaları gibidirler” ve “ancak kardeştirler!”
Tüm semavi kitapların çağırdığı şey; “emr-i bil maruf; nehy-i anil munker” değil mi?
Son mülteciler yasası, dramlar oluşturmaya müsait; ürkütüyor!
Dün büyük konuşup neler demiştik? Bu gün neler yapıyoruz beyler?
Ortadoğu Beylikler döneminin oluşmasında; her halkı Müslüman devletin payı vardır. Her Müslümanın eli bir şekilde kardeşkanına bulanmış; masum bir devlet, millet, yapı belki de kişi kalmamıştır.
Suriye konusu ise özel bir konu ve durumun hassasiyetleri vardır. Kimse kendini aklamaya çalışmasın.
İlk konuşan haklı oluyor, ilk vuran kazanıyor; ilk dava açabilen -iblis de olsa- kazanıyor amma sadece dünyada!
“Sanma ey hâce zer u sim isterler/Yevme lâ-Yenfeû`da kalb-i selim isterler.” Çünkü Allah hini bilir. FETO en profesyonel şekilde tam 40 yılımızı çalan; koca Ümmeti Allah ile kandıran bir keskin nişancı Haçlı Hadimini -verdiği mühletlerden sonra- yaman yakalamadı mı Rabbimiz?
Türkiye olarak Sayın Cumhurbaşkanının şahsında özellikle de Suriye dramının mazlumlarına kapımızı sınırsız, sansürsüz açmadık mı?
Esed, aylar içinde gidecek, milli irade tecelli edecek demedik mi?
Suriye`de halk iradesi konuşmadıkça asla ve kata demedik mi?
Diyorduk ama o zaman ABD ve AB ülkeleri de benzer şeyler diyordu.
Onlar der.. alayı insanlık dramlarından beslenirler.
Onlara yakışır! Ya bize?
Dün dediğimizi bu gün unutamayız. Dediklerimizin; iman ve izanımıza, vicdanımıza; yarının ak veya kara sayfalarına bırakacağı bir sorumluluk vardır. Hem dünyada ve ahirette…
İçişleri bakanı Sayın Soylu`nun; Reis`ìn ümmete, mazlumlara ve insanlığa hitaben tekrarladığı etiklere ters söylemleri konuşuluyor.
Durum, zaman ve zemin ne getirirse getirsin; Reis`te ve onun şahsındaki Türkiye Cumhuriyetinde; özelde vatandaşlarımızın, genelde de tüm ümmetin artık vazgeçilmez hakkı ve hissesi vardır, oluşmuştur.
Büyük konuşursan; insanlık onuru, insana şu kadim soruyu sorar:
“Değildim ben sana mail sen ettin aklımı zail/ Bana ta`n eyleyen gafil beni görgeç utanmaz mı”(Fuzûlî).
Önce kahramanlık yapacaksın, kahramanlığa teşvik edeceksin. Aklını başından alıp zor yola talim ettireceksin. Sonra da kenara çekilme bahaneleri… Ol-maz!!
Son mülteci yasası; ani ve kontrolsüz güzergâhta. Kim, hangi kurum; nerede, ne tür bir uygulamaya girer belli değil. Kedi-fare oyunu..
Aileler bölünür, dramlar oluşur. Bir umudu kalmamış binleri, meçhul bir başka yolculuklara mecbur ediyoruz.
Zaten Türkiye’ye gelenlerin birçoğu; aştığı ölüm yollarında kayıplar vere vere gelmiş. Osmanlı mirası kardeş diyara geldik, hayallerimizin diyarına gideriz diye düşlüyordur.
Elbette mültecilerin içinde satılmış korsan yönetimlerinin, Haçlı Beyliklerinin kullandığı maşalar vardır. Bunları kontrol etmenin çok yolu vardır.
Mülteci yasası, tehcire dönmemeli; risk alanları için alınacak önlemler, ulusalcı, asabiyetçi cephelere göre değil; İslami ve insanı ölçülere göre alınmalı.
Kamu vicdanı; Reis`e rağmen dönen işler, alınan kararlar var inancında. Elbette ülkenin hassasları ama çözüm; mahalli birim ve kişilere bırakılmamalı.
Kardeşiz; Rabbimiz, günleri insanlar arasında döndürüyor.
Ümmetin, Kurtuluş Savaşına gönderdiği asker ve ziynetlerini unutmayalım vesselam.