Son iki yüzyılda milyonlarca Müslüman, bulunduğu coğrafyaları terk edip İslam dünyasının içine doğru çekildi.
Müslümanları, mülteci konumuna düşürerek onların coğrafyasını daraltmayı bir strateji haline getiren uluslararası güçler, Hindistan kıtası başta olmak üzere, Filistin'den, Balkanlar'dan, Kafkaslardan, Orta Afrika'dan, Kırım'dan milyonlarca Müslümanı çıkardı.
Kırım gibi coğrafyalarda Müslüman nüfus tükenme noktasına gelirken diğer coğrafyalarda nüfus dengeleri Müslümanların aleyhine değişti.
Mültecileştirme politikası, en ağır darbeyi ise Hint kıtasında Müslümanlara vurdu. Milyonlarca Müslüman, geniş Hint kıtasını terk ederek Pakistan ve Bangladeş'e çekildi. Daracık Pakistan ve Bangladeş coğrafyası tıklım tıklım insan dolarken Hinduların Hindistan'ı tamamen ele geçirmeleri için fırsat oluştu.
Hindistan'daki büyük göçün üzerinden neredeyse üç çeyrek asır geçmek üzeredir. İlticanın yol açtığı bütün problemler olduğu gibi sahadadır. Müslümanlar, geniş bir coğrafyadan daracık bir alana iltica edince saygınlıklarını yitirdi, birbirlerine karşı muhabbetlerini koruyamadı. Bunun için Pakistan ve Bangladeş, bugün büyük sorunlarla boğuşuyor.
Bu gerçeğe rağmen bugün aynı oyun Arakan'da oynanıyor. Arakan, Hindistan'la eş zamanlı olarak boşaltılmaya başlandı. Hindistan'dan iltica zamanla durdu ama Arakan'da devam ediyor. Oradaki Budist yapı, kendisine coğrafya açmak için sürekli baskı yapıyor ve bu baskıya karşı direniş değil, iltica teşvik ediliyor.
Meselenin boyutları son süreci de aşıyor. On binlerce Arakanlı Müslüman, iltica politikası ile Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelere göç ettirilip, buralarda her türlü haktan mahrum olarak adeta köle statüsünde çalıştırılıyor. Arakan'daki Müslümanların mağduriyeti, buralardaki dış güçlerle ilişkili kapitalist baronlar tarafından suiistimal ediliyor.
Son süreçte ise yerlerinden edilen Arakanlı Müslümanların sayısı 300 bini aştı. Myanmar yönetiminin istediği de tam da budur. Uluslararası güçlerle birlikte hareket eden bu insanlık dışı yönetim Budist çeteleri kullanarak Arakan'ı Müslümansızlaştırma politikası yürütüyor. Müslümanların yerlerini terk edecekleri baskıları, peş peşe sistematik olarak uyguluyor. Bu baskılara dayanamayan Müslümanlar, yanı başlarındaki Bangladeş'e göç ediyor.
Bu noktada bir taşla iki kuş vuruluyor: Bir yandan Arakan boşaltılırken öte yandan itibari sıfırın altında olan Bangladeş yönetimi mültecilere yardım ettiği gerekçesiyle meşrulaştırılıyor, onore ediliyor.
Bu sahadaki vakaların tesadüfî geliştiği iddia edilemez. Birbirleri ile anlaşmalı güçler, burada işbirliği yapıyor. Budist çeteler, Müslümanları Arakan'dan uzaklaştıracak işkenceleri yaparken Bangladeş'in Müslüman âlim katili ulusal sosyalist Şeyh Hasina yönetimi iltica için koşullar oluşturuyor.
Arakan'da olması gereken, göçün kolaylaştırılması değil direniş koşullarının oluşturulması, direnişin Müslümanları yerlerinde tutacak, onları yörenin sakini olmaktan çıkarıp yörenin hakimi konumuna çıkaracak boyutlara taşınmasıdır.
Arakan'da direniş zemini de geleneği de vardır. Ama uluslararası güçler, son dönemde her tür İslamî direnişi “terörizm”, ona yardımcı olmayı da terörizme destek sınıfına aldıkları için bu husus pek gündeme getirilmemektedir.
Abdulkadir Molla, Rahman Nizamî gibi âlimlerin katili bir Bangladeş yönetiminin Arakan'da başlayacak bir direnişi desteklemesi beklenebilir mi? Hayır, aksine burada bir direniş söz konusu olduğunda onu bastırmaya çalışacak ilk devlet, ulusal sosyalist Şeyh Hasina yönetimindeki Bangladeş olacaktır.
Direnişe karşı ama ilticanın yardımcısı bir Şeyh Hasina bize her şeyi anlatmıyor mu? Normal koşullarda Arakan'dan Bangladeş'e göçün, nüfus yoğunluğu problemi yaşayan Bangladeş'in işine gelmemesi gerekir. Oysa Bangladeş, bu nüfus yoğunluğunu artırma riskine rağmen direnişin karşısında duruyor. Çünkü uluslararası güçler, ondan bunu istiyor.
Mağdur durumundaki Müslümana yardımcı olmak Müslümanın vazifesidir. Ama mültecileştirmenin şeytani bir politikaya dönüştüğü bugünün dünyasında teşvik edilmesi gereken iltica değil, direniştir.