Yer-gök demir, kimseden ses yok. Dökülen Müslüman kanı olunca, evrensel insan haklarının en köklü prensipleri bile anlamını kaybediyor. Oturup ağlamak, hayıflanmak ve Batı’ya serzenişte bulunmak yerine çare bulmamız lazım. Çare, yine İslam dünyasının içinde; çünkü Müslüman kanı dökenler yine Müslümanlar. Mısır ordusu hangi dinin mensuplarından meydana geliyor?
Mısır iç savaşa doğru sürükleniyor. Suriye’de kanın ne zaman duracağını henüz kimse kestiremiyor. İki İslâm ülkesinin arasına sıkışmış İsrail rahat nefes alıyor. Mısır ve Suriye’de Müslüman kanı akmaya devam ettikçe, İsrail güven içinde olacak. Batı’nın derin sessizliğinin arkasında yatan reel-politik hesap bu kadar basit. Nasıl olsa dökülen Müslüman kanı. Dökenler de Müslümanlar. General Sisi’yi gözü dönmüş câni, katil gibi sıfatlarla haklı olarak yerden yere vurabilirsiniz; peki imanını sorgulayabilir misiniz? Müslüman kanı Müslüman’a haram; döken günaha girer. Peki kâfir olur mu? Ezher şeyhi, darbeye ilk onay verenlerden değil miydi? Kahire’de olsanız Adeviyye’de, Nahda’da önceki gün savunmasız insanların üzerine, aldıkları emre uyarak yaylım ateşi açan askerlerle yarın camide cuma namazı kılarken aynı safta yan yana gelmeniz pekâla mümkün.
Batı’nın hesabının bu kadar basit ve sağlam olmasının sebebi yine Müslümanlar değil mi? Kim veriyor bu fırsatı Batı’ya?
İslâm dünyası, yeni bir karanlık dönemin başlarında bulunuyor. Yeni bir dünya kurulurken, inşa edenler arasında Müslümanlar yok. Bu kan deryasının içinden başınızı doğrultup etrafta olup bitene bakmanız mümkün mü? Dünyayı yeniden fethe çıkanların paylaştıkları ortak payda: İslam dünyası bu halde kalmalı. Etnik ve mezhep çatışmaları içinde bütün enerjisini yok etmeli. Irak, Suriye ve Mısır bu enerjiyi tüketmek için yeterli. Kan dökmek bulaşıcı olduğuna göre?
İslâm dünyasının yuvarlandığı şiddet bataklığı, Batılı devletleri kendi halkları karşısında da uzun süre rahatlatacak. En temel insan haklarından mahrum kalan Müslümanlar, zorbalara karşı şiddet yoluna sapacak. Müslümanlar arasında şiddet eğilimleri güçlenecek ve yayılacak. Gelip Batı’nın kapısını çalacaklar. Bir şiddet dalgası Batılıları vurduğu zaman, sadece haklı çıkmış olacaklar. İşte o zaman, “Mısır’da demokrasiyi neden desteklemediniz?” diye soranlara “bu yüzden” cevabını verdiklerinde, “destekleseydiniz bunlar olmazdı” demenin pek fazla anlamı olmayacak.
1990’da Paris Şartı ile açılan İnsan Hakları çağı sona erdi. Yaygın insan hakları ihlallerinin bir ülkenin iç meselesi olamayacağı, uluslararası toplumun müdahalesini gerektireceği doktrinini bugünlerde hiç hatırlayan var mı? Suriye’de Esed güçleri ile Muhalefet arasındaki denge bozulduğu zaman, Batı devreye giriyor. Neden? Bir taraf baskın gelir ve iç savaş sona erer endişesi yüzünden. Sisi’nin kararlılığı, aldığı onayların ve desteğin eseri. En despot yöntemlerle insanlar öldürülecek, cezaevine atılacak ve hiç kimse hesap sormayacak. Demek ki Mısır, çok uzun sürecek bir iç savaşın içine hızla yuvarlanıyor. Irak’ta kimsenin müdahale etmesine gerek yok; mezhep savaşı zaten bütün şiddeti ile sürüyor. İstikbale baktıkça mücrim gibi titremekten başka çaremiz yok mu?
Tek çaremiz şiddetin her türüne engel olmak. Müslüman Kardeşler’in silahsız ve şiddetsiz direnişi, bu çarkı parçalamak için yegane umudumuz. Baradey ne kadar dayandı? Sisi ne kadar dayanabilir? Darbecilerin katliamlarına sessiz kalan Batı haklı çıkmak için bu şiddet dalgasını bekliyor.
Müslüman kanı dökülüyor. Dökenler de Müslümanlar. Durdurmanın yolu Müslüman kanı dökmek olamaz. Gücünüz yettiği kadarıyla her türden şiddeti durdurmak, bu fasit daireyi kırmanın yegane yolu.