Mısır, Arap dünyasının lokomotifidir. Arap dünyasını büyük bir çadıra benzetenler de Mısır’ı o çadırın ana direği olarak kabul ederler. Sahip olduğu tabii ve stratejik konumu itibarı ile Mısır, bu tanımlama ve benzetmeleri fazlasıyla hak etmektedir. Bereketli topraklarını sulayan Nil, eski dünyanın harika ve muhteşem eserleri, küresel ölçekte çok büyük bir önem arz eden Süveyş kanalı, Afrika gibi bakir bir kıtanın kapısı olmanın yanında demografik ve sosyokültürel yapısıyla bölgesinin ve Arap dünyasının bu en önemli ve büyük ülkesinde, olup bitenleri anlamak için Mısır’ın bu eşsiz konumuna bakmak gerekir. Tarih boyunca dünyanın cihangirleri egemenliklerini pekiştirmek için hep Mısır’ı hesaba katmış, onu elde etmeye çalışmışlardır. Romalılar, Grekler, Amr bin As, Selahaddin-i Eyyubi ve Sultan Selim gibi Müslüman fatihler ile Napolyon gibi kudretli komutan ve devletlerin hepsi Mısır’a göz dikmişler ve ona egemen olmak için büyük zahmet ve fedakarlıklara katlanmışlardır.
Geçen yüzyılın son çeyreğinden beri Amerika ve israil ekseninde duran bu ülke 1979’da israil ile imzalanan Camp David Antlaşması ile Arap-israil mücadelesinde tamamen saf dışı bırakıldı. Arap dünyasının liderliği ve önderliği gibi bir avantajı yitiren Mısır, diktatör Mübarek döneminde bölgedeki israil ve Amerika politikalarının bir numaralı destekçisi olma ödevini eksiksiz bir şekilde ifa ediyordu. Bundan dolayı israilliler Mübarek için “stratejik hazine” tanımlamasını yapmışlardı. 25 Ocak 2011 devrimi ile Mübarek devrildiğinde, israil de bir yas ilan edilmediği kaldı. Bölgeyi saran Bahar dalgası bu en önemli müttefiklerini almış götürmüştü. Bundan bir yıl önce ise yapılan seçimlerde İhvan’ın adayı Muhammed Mursi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesi israil, Amerika ve bölgedeki Amerikan uydusu zengin Arap ülkeleri açısından son derece rahatsız edici bir durum oldu. Böylesi önemli bir ülkede yönetimin İhvan gibi köklü bir geleneğe sahip İslami bir hareketin eline geçmesi çok şeylerin değişeceği ve Batı’nın ekonomik ve stratejik çıkarlarının zarar göreceği tehlikesini belirgin olarak ortaya koydu. Hele “israil’in güvenliği” gibi Amerika ve Batı’nın tabulaştırdıkları bir konuda tehlike varsa hemen harekete geçilmesi gerekirdi ve öyle de oldu. Aslında Mursi’nin devrilme planları yeni değil, onun seçildiği günden beri çizilmeye başlanmıştı. Mursi daha koltuğa oturmadan onu çembere alacak önlemler alındı. Bürokrasi, emniyet ve ordudaki muhalifler ile siyasi muhalifler Mursi’yi devirme konusunda görüş birliğine vardılar. Son günlerde Batı ve israil basınında çıkan bazı yazı ve haberler kimin kimle dans ettiğini gözler önüne seriyor. Muhammed Baradey’inin ve diğer siyasi muhaliflerden kimlerin askerlerle niçin görüştüğü, Mursi’yi devirme planları için israil ile ABD arasında geçen gizli görüşmeler ile ABD yetkililerinin asker ve muhalif kanat önderlerinden kimileri ile yaptıkları pazarlık ve görüşmelerden tutun da Baradey’inin israillilerle görüşmesine kadar bir çok tafsilat yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor.
Arap Baharı süreciyle devrilen batı kuklası diktatörlerin yerine İhvan’ın gelmiş olması öyle kabul edilecek sıradan bir iş olamazdı. İhvan’ın Mısır’a hakim olması demek, bütün bir Arap dünyasındaki taşların oynaması demekti. Buna israil ve ABD’ nin seyirci kalması nasıl düşünülebilirdi? Her telden muhalifler bir çatı altında birleştirildi. Devletin bünyesinde egemen olan eski rejim yanlıları(fulul) da her defasında Mursi’nin yaptığı icraatları akim kılacak engellemeler çıkardı. Darbeci Sisi’nin muhaliflere “siz halkı sokağa dökerseniz biz de gereğini yaparız” dediği artık açıkça dile getiriliyor. Bütün bu engellemeler ile “Mursi başarısız” imajı oluşturuldu ve Türk usulü darbe zemini hazırlama safhası başarıyla tamamlanmış oldu. Gerisi bilinen hikaye..
Evet, Mursi’ye bir yıllık yönetimi döneminde Mısır’da önemli bir iş yaptırılmadı. Çünkü seçildiği günden beri onu devirme planları uygulamaya konmuştu. Hatta muhalif kanattan önemli bir isim, Mursi’nin koltuğa oturduğu gün “bu ancak altı ay sürer” demişti.
Şimdi asıl önemli olan, bundan sonraki süreçte önümüzdeki haftalarda olabilecek bölgesel değişim ve hareketliliğe bakmak lazım. Çünkü bu önemli gelişmenin akabinde bölgede bir hareketliliğin oluşacağı ve Türkiye’nin de bundan etkilenecek önemli ülkelerden birisi olacağı kuvvetle muhtemeldir. Önümüzdeki hafta kısmet olursa bu konuya değinmeye çalışacağız inşallah.