Musa Dağı ve zikreden kainat!

Mısırlı Jeologlar Cemiyeti üyesi ve yazar İmad Mehdi, Hazreti Musa ile Cenabı Hakkın mikatında yani buluşma yerinde jeolojik bir mucize keşfetti ve Turu Sina’daki Musa Dağı tepesinde jeolojik olarak lafze-i celal yani Allah lafzının yazıldığını ve inayet

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ وَلَكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا

Ve in min şey’in illa yüsebbihu bihamdihi…

Mısırlı Jeologlar Cemiyeti üyesi ve yazar İmad Mehdi, Hazreti Musa ile Cenabı Hakkın mikatında yani buluşma yerinde jeolojik bir mucize keşfetti ve Turu Sina’daki Musa Dağı tepesinde jeolojik olarak lafze-i celal yani Allah lafzının yazıldığını ve inayet eliyle kazıldığını keşfetti (http://eldewan.net/?articles=topic&topic=8874). 

Cebel-i Musa olarak bilinen dağ, aynı zamanda Tevrat ve Telvihat-ı Aşere (on buyruk) olarak bilinen vahiy demetlerinin indiği yer. Musa Dağı aynı zamanda Musa ile Hızır aleyhisselamın (Salih Kul) buluşma noktası. Onların dostluklarına da tanıklık etmiş. Musa Dağı aynı zamanda Beni İsrail’in üzerine yükseltilen dağ parçası olarak da biliniyor. Bu husus Kur’an’ı Kerim’de birkaç yerde geçmektedir.  Nitekim A’raf Suresi  171’inci ayette şöyle denilmektedir: ”Bir zamanlar dağı İsrail oğullarının üzerine gölge gibi kaldırdık da üstlerine düşecek sandılar. "Size verdiğimi (Kitab’ı) kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayın ki korunasınız" dedik…”

Mesele ve konu Bakara (63) Suresinde ise şöyle geçmektedir:  “Hani, (Tevrat ile amel edeceğinize dair) sizden sağlam bir söz almış, Tûr Dağını da tepenize dikmiş ve ‘Sakınasınız diye, size verdiğimiz Kitab’ı sıkı tutun, onun içindekileri düşünün (gafil olmayın)’ demiştik.”  Nisa Suresinde de (154) konuya şu şekilde temas edilmektedir: ”Verdikleri sağlam söz(ü yerine getirmemeleri) sebebiyle “Tûr”u üzerlerine kaldırdık ve onlara, “Tevazu ile kapıdan girin” dedik. Yine onlara, “Cumartesi (yasakları) konusunda haddi aşmayın” dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık.” Meryem Suresinde de (52) konuya temas edilmektedir: “Ona, Tûr dağının sağ tarafından seslendik ve kendisi ile gizlice konuşmak için kendimize yaklaştırdık.” Kur’an-ı Kerim’de Tur üç farklı şekilde ve kalıpta ve 10 defa geçmektedir. Bunlardan birisi dağ anlamında et Tur şeklinde olanıdır ve bu surette 8 defa geçmektedir.  Bir defa ise Turu Sina olarak geçmektedir. Onuncusu ise Turu Sinin şeklinde olanıdır.  Allah Zeytin ve İncir’e ve Sina Dağına yemin etmektedir.
 
Bazı dağlar peygamberlerle birlikte anılıyor. Uhud Dağı bunlardan birisidir. Bunlardan bir diğeri de Mekke dağlarından Faran Dağı olup Hazreti Muhammed'in bisetine, gönderilmesine (S.A.V.) eşlik etmiş ve Tevrat’a göre, onun doğumuna da remz etmiştir.  Tevrat gelecek peygamberleri haber verirken Faran Dağından bahsediyor.  Hazreti İsmail ve İbrahim Aleyhisselam’dan başka da bu bölgeye uğrayan peygamber olmadığına göre bilbedahe Hazreti Peygambere işaret ettiği taayyün ediyor. Tihame, Faran, Uhud  Peygambere tanıklık eden beldeler ve dağlar zümresindendir. Semüre Ağacı da Hazreti Peygamberin ağaç tanıklarındandır.   Medyen gibi Arabistan’ın güney bölgelerine, Hazreti Musa ve Şuayb Aleyhisselam gibi uğrayan veya bizzat yaşayan peygamberler olmuştur. Mekke ve civarında ise Hazreti İbrahim ve İsmail’den başka sadece Hazreti Peygamber yaşamış bulunuyor.  Cenab-ı Hak her yeri rububiyetinin ve halikiyetinin eserleri, delilleri, nişanesi ve işaretleriyle donatmıştır.  Ayet-i Celile’de de ’hiçbir şey yok ki onu tenzih ve tespih etmesin’ buyrulmaktadır.

Risale-i Nurlarda ayetin tefsiri mahiyetinde tekrar eden eski bir hikmet dilimi vardır ve şöyledir.
Fi külli şey’in ayetün tedullu ala ennehu vahidun.
Her şeyde onun birliğine delâlet eden bir ayet ve işaret vardır.

Turu Sina onun birliğine bir işaret olduğu gibi Hazreti Musa ile Cenab-ı Hakkın mikatına da şahit olmuş belde ve dağlardan birisidir. Allah’ın inayeti ve ona tanıklık etmesiyle her cansız varlık aslında içinde canlı bir organizma barındırmaktadır. Biz nasıl tespih ettiklerini bilmesek de daime onlar zikir halindedirler. Bundan olayı biruh yani ruhsuz olarak bilinen varlıklar hakikatte ziruhturlar ve Haliklarını tespih etmektedirler. Onlar bir biçimde yeryüzünde Allah’ı gösteren nişaneler ve işaretler zinciri olduğu gibi aynı zamanda da Allah’ın görünmeyen askerleridirler. Allah’ın askerlerini kendisinden başka kimse bilmez ve ihata edemez.  Bu varlıklar Hazreti Musa’nın asası gibi çok cilveli varlıklardır: O benim asamdır, ona dayanır, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim. Allah gizlice ve bazen görünür bir biçimde her yere ve sapağa kendisini tarif eden işaretler ve nişaneler koymuştur.  Faran’dan Tur Dağına dağ taş her şey Mevlevi dervişleri gibi deveran halinde zikrediyor. Merhum Abdurrahim Karakoç şiirlerinde bunun hayalini kuruyor olsa da gerçek hayatta bunlar var ve keşfedilmeyi bekliyorlar.  Yine de rahmete vesile olması için Karakoç’un marşını hatırlatalım:

Hak Yol İslâm Yazacağız

Kör dünyanın göbeğine
Hak yol İslâm yazacağız.
Kuşların göz bebeğine
Hak yol İslâm yazacağız.

Yola, ağaca, pınara
Esen yele, yağan kara
Yağmur yüklü bulutlara
Hak yol İslâm yazacağız.

Koç burcuna, yay burcuna
Bebeklerin avucuna
Minarelerin ucuna
Hak yol İslâm yazacağız.

Bucak bucak, köşe köşe
Kara taşa, kor-ateşe
Yıldıza, aya, güneşe
Hak yol İslâm yazacağız.

Askerlerin miğferine
Kağnıların tekerine
Buda´nın tunç heykeline
Hak yol İslâm yazacağız.

Her kapının eşiğine
Her sofranın kaşığına
Balaların beşiğine
Hak yol İslâm yazacağız.

Herkes duyacak, bilecek
Saklanmaz gayrı bu gerçek
Yaprak yaprak, çiçek çiçek
Hak yol İslâm yazacağız.
 
Ve in min şey’in illa yüsebbihu bihamdihi.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.