Müslüman Bacılarıma

Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Resulüne itaat edin.

Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Resulüne itaat edin. Ey ehl-i beyt! Allah sizden, ancak günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti düşünün. Şüphesiz Allah, her şeyin iç yüzünü bilendir, her şeyden haberdardır.” (Ahzab S.:33 – 34)

Ahzab suresinde zikri geçen bu iki ayet, her ne kadar özel olarak Ehl-i Beyt’e hitab ediyorsa da, onların şahsında bütün ümmetin kadınlarına hitab etmektedir. Yani bu ayetlerin muhattabları, bütün Müslüman kadınlardır. Yüce Kur’anımız, o veciz ifadeleriyle Müslüman kadınların hayatlarının çerçevesini, ana hatlarıyla bu iki ayetle beyan etmektedir.

Her dönemde olduğu gibi, özellikle yaşadığımız bugünün dünyasında, şeytan ve hevaperest güçlerin, şeytani saltanatlarını sürdürmek ve yeryüzünü fitneye, fesada, münkerata, ma’siyete, fuhşiyata ve inkara boğmak için, özellikle kadınlara musallat olduklarını görmekteyiz. Araç olarak kadınları yoğun bir şekilde kullanmaya yeltendiklerini, bütün o habis ve şeytani planlarına “kadın hakları, kadınların özgürlüğü” yaftasını taktıkları, bu sloganları kamuflaj olarak kullandıkları ve yaldızlayıp süslediklerine şahit oluyoruz. Aslında onların bütün gayeleri, o nezih ve nazif fıtratlı Allah emanetlerini, o habis ve edna arzuları ve planları doğrultusunda kullanmaktır. Bu işin o kadar yoğun reklâmı ve propagandası yapılıyor ki, Allah korusun Müslümanların arasında bile büyük yığınları etkiledikleri ve onların o şeytani ve sinsi propagandalarının etkisinde kaldıklarını teessürle müşahede etmekteyiz. Oysa bu şeytanperest ve şehvetperest edna mahlûkların tek gayeleri, bu nezih, zarif ve afif kadınlarımızı sömürmek ve şeytani amaçlarına ram etmektir. Kadınları nasıl bir hale getirdikleri ve en değersiz bir meta’ durumuna düşürdükleri hepimizin malumudur. Şeytan ve onun taifesi, baştan beri saltanatları ve hükümranlıkları için kadınları acımasızca ve vahşice kullanmışlar ve adeta kadın olgusu, onların bu tağuti ve zulüm saltanatları için bir can simidi olmuştur.

Şeytan ve onun azgın taifesinin hesaplarını boşa çıkarmak ve onların o azgın ve zulüm saltanatlarını alaşağı etmemiz gerekiyor. Bu işin yolu ise, konunun başında zikrettiğimiz ayetlerin güzergâhından geçmektedir. Eğer bu iki ayeti iyi anlar ve hayatımızda uygulayıp yaşarsak bütün yeryüzündeki beşeri ve tağuti güçlerin ve efendilerinin hesaplarını ve tuzaklarını boşa çıkarıp bertaraf etmiş oluruz. Eğer bu yüce buyruklara kulak verip mucibince yaşamazsak onların hile ve tuzaklarından emin olmamız asla mümkün olamayacaktır.

Peki, bu ayetler bizden ne istiyor? Bunu beyan etmeye çalışalım:

‘Evinizde oturun!’ buyrulmaktadır.

Özellikle sokakların, çarşıların ve pazarların fitne ve fesad yuvasına döndüğü bu toplumda, bu ferman-ı ilahi daha bir önem ve ehemmiyet arz ediyor. Öyle ise kendimize sokakları, çarşıları değil, evlerimizi mesken edinelim. Zaruret arz etmedikçe gereksiz yere dışarı çıkmayalım. Aslında evlerimizde o kadar çok sorumluluklarımız ve ödevlerimiz var ki, onların hakkını vermek için zaten evde büyük bir zamana ihtiyacımız vardır. Ancak İslami sorumluluğumuz için çıkmamız gerekiyorsa, o müstesna!

“Eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın!”

Evet, açılıp saçılmamak, cilbaba, örtüye ve çarşafa bürünmek! Müslüman kadını, zahiri olarak diğer kadınlardan ayıran en belirgin özellik de zaten bu değil midir? Dünya gündemini en çok meşgul eden konulardan birisi de bu değil midir? Dünyanın her tarafında örtü konuşuluyor, tartışılıyor, yasaklanıyor vs. Bu mübarek örtü Allah düşmanlarını bu kadar rahatsız ediyor. Adeta onları çıldırtıyor, sağa – sola saldırtıyor, bir sara müptezelcisi durumuna düşürüyor. Hani Bilal-i Habeşi (ra) “Allah ahad!” diyordu, Ümeyye b. Halef ve diğer müşrikleri kudurtuyordu ya, işte siz bacılarımın ibadet inanç ve anlayışıyla ve gerçekten hakkını vererek, onun vakarını koruyarak örtülerinizi / çarşaflarınızı üzerlerinizde taşıdığınız sürece, Bilal (ra)’in o halde sergilediği izzeti ve İslam davasına kazandırdığı bereketi ve neticede elde ettiği sevap ve mükâfatı, Allah’ın izniyle sizler de elde etmiş olacaksınız. Yalnız hem şekil hem de mana olarak, izzet, şerefin sembolü olan tesettürün hakkını bihakkın vermek gerekiyor. Aksi takdirde kıyamete kadar Müslüman kadınlar için örnek, önder ve bir nur mesabesinde olan Hz. Meryem, Asiye, Hatice, Fatıma, Aişe, Nesibe ve diğer kandillerin nuru ve ziyası gölgelenmiş olur. Unutmayın ki siz anne ve bacılarımız, biz İslam ümmetinin şerefi, haysiyeti, namusu ve en kıymetli değerlerimizden bir değersiniz.

“Namazı dosdoğru kılın!”

Özellikle namaz konusuna büyük ehemmiyet vermemiz gerekiyor. Zira namaz, bizi şeytandan ve kâfirlerden ayıran en belirgin özelliklerimizdendir. Selef âlimlerinden Hatem- i Esma’ya, namazı nasıl eda ettiği sorulmuş. O da şu karşılığı vermiş: “Gerçek şekliyle tekbiri alırım, usulüne uygun olarak ayetleri okurum, huşu ile rükuya eğilirim, tevazu ile secdeye kapanırım, sırat köprüsünü ayaklarımın altında, Ka’beyi karşımda, ölüm meleğini kafamın üstünde düşünürüm, günahlarımın beni çepe çevre sardığını, Allah’u Teala’nın gözetiminin üzerimde olduğunu düşünürüm. Kıldığım namazımı son namaz olduğunu kabul eder, elimden geldiğince ihlâslı olmaya çalışırım. En sonunda da selam verir, namazımı tamamlarım. Artık bundan sonra Allah (cc) namazımı kabul mu eder, yoksa “şu namaz kılanın namazını yüzüne vurun” mu der, artık orayı bilemem!

“Zekâtı verin”

Ebu Said el Hudri (ra) anlatır: “Resulullah (sav) kurban bayramı veya Ramazan bayramında namazgâha çıktı. Namazdan sonra cemaate vaaz verdi. Sadaka vermelerini emretti ve buyurdu ki: “Ey insanlar! Sadaka verin!” Sonra kadınların bulunduğu yere geldi ve: “Ey kadınlar topluluğu! Sadaka verin. Şüphesiz ben sizin cehennemliklerin en çoğu olduğunuzu gördüm” Kadınlar da “Ey Allah’ın Resulü! Niçin böyledir?” dediler. Resulullah (sav): “Laneti çok yapar, kocaya nankörlük edersiniz. Ey kadınlar topluluğu! Sizden biriniz kadar, sağlam bir adamın aklını çelebilen aklı ve dini eksik görmedim!” buyurdu. (Sahih – i Buhari; zekât bölümü)

Özellikle bacılarımın bu hadis üzerinde iyi düşünmeleri, Resulullah (sav)’in tavsiye ve ikazına iyi kulak verip mucibince amel etmeleri gerekir.

“Allah’a ve Resulüne itaat edin!”

Allah ve Resulünün buyruklarına tam bir itaat ve teslimiyet göstermek ve menhiyattan da bütünüyle uzak durmak gerekiyor. Eğer kocanın, babanın başka herhangi birisinin emri, Allah ve Resulünün buyruğuyla çelişirse, mutlaka Allah ve Resulünün emrine teslimiyet gösterilmesi ve bu istikamette hikmet ve güzellikle irade beyan edilmesi gerekir. Hiç kimse İslam’a aykırı bir şeyi Müslüman’a yaptırmaz / yaptırmamalı. Her ne pahasına olursa olsun, İslam üzerinde karar kılınması gerekir.

“Allah sizden, ancak günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor!”

Yüce Mevla, sizlerin tertemiz olmanızı, her türlü kirden ve ma’siyetten arınmanızı istiyor. Allah (cc)’ın istediği Müslüman kadın, her türlü kirden, münkerattan ve günah pisliğinden arınmış tertemiz Müslüman kadındır! Rabbimizin meşiyyeti ve rızası bu istikamettedir. Umarım ki evlerimizi, gözlerimizi, kulaklarımızı, düşüncelerimizi ve özellikle yavrularımızı rics / pislik, münkerat ve muherremat tufanından koruyup muhafaza ederiz. Hele hele kendi elimizle bu münkeratın ana kaynağı olan alet ve edevatları, evlerimize taşımamalı, o huzur, bereket ve mutluluk kaynağı olan güzelim evlerimizi kirletmemeliyiz.

“Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti düşünün!”

Evimizde okunması gereken Kur’an ayetleri ve Resülullah’ın hadisleri üzerinde düşünüp tefekkür etmemiz, iyi anlamaya, iyi kavramaya çalışmamız gerekir. Zira bunları öğrenmek, yaşamak, öğretmek, tebliğ etmek üzerimizdeki vecibelerdendir. Evlerimizde Kur’an, hadis ve diğer İslam ilimleri üzerinde çalıştığımız, bunun eğitimini yaptığımız ve bunlarla meşgul olduğumuz sürece, melekler çepe çevre bizi sararlar, kanatlarını altımıza sererler ve aralıksız bize dua edip istiğfar dilerler! Bunların dışındaki meşguliyet ise, şüphesiz şeytana davetiye çıkarır ve şeytanı gayet sevindirir. Rabbim o lâinden hepimizi muhafaza buyursun!

Kur’an tilavetinin olduğu ev, Kur’an tedrisatının olduğu mübarek ev ne güzeldir! Kur’an tedrisatının olmadığı evin bir hayır ve bereketinin olmadığını da iyi bilmemiz gerekir. Rabbimiz: “Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. Onlar, iyiliği emreder, kötülükten de alıkoyarlar…” buyurmaktadır.[1] İyiliği emredip kötülükten alıkoymak için İslam’ı bilmemiz gerekiyor. Görüldüğü gibi bu görev hem Müslüman erkekler hem de Müslüman kadınlara tevdi edilmiştir. Ciğer parelerimiz, gözlerimizin nuru olan yavrularımız sizin mübarek ellerinizle şekilleniyor, fidanlarımız siz mübareklerin elleri altında büyüyorlar. Eğer sorumluluğumuzu hakkıyla ifa edersek inşallah cennet ğilmanı yavrularımız, Allah düşmanlarına yem olmazlar.

İslam davetçisi olan bir Müslüman için eşi ve ailesi, bir kale ve kaleyi koruyup muhafaza eden muhafızlar mesabesindedirler. Onun için siz bacılarımın özellikle muhterem eşlerinize destek vermeniz, yardımcı olmanız, işlerini kolaylaştırmanız gerekir. Unutmayın ki hepimiz bu işten sorumluyuz. Hatta eşlerinizde gevşeklik emarelerini gördüğünüzde, takviye etmeniz, ayakta durmasına destek vermeniz ve mutlaka bu istikamet üzeri tutmanız gerekir. Bu anlayış ve kararlılıktaki bacılara ne kadar çok ihtiyacımız var. Resulullah (sav), İslam davası uğruna günlerce aç kalan Ümmü Süleym (r. Anha)’e: “Ey Ümmü Süleym!  Sabırlı ol. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in evinde de yedi gündür yiyecek hiçbir şey yok…” buyurur. (Hadislerle Müslümanlık)

Yakın zamanda vefat eden asrımızın mümtaz şahsiyetlerinden Zeynep El Gazali’yi rahmetle ve minnetle anıyoruz. “Zindan hatıraları” adlı eserinde diyor ki: “Beş yıl zindanda kaldım, doğru dürüst beş dakika uyuyamadım. Bir gün…. İsmindeki şahıs bir polisi getirip hücreme girmesini emretti. Onların, polise bana saldırmasını emrettiğini anladım. Polis hücreme girdi ve: “Ey Hacı!” diye seslendiğinde, Allah’a sığınarak ayağa kalktım ve gırtlağına sarıldım. Boğazını o kadar sıktım ki, ellerimin arasında bir bez parçası gibi olmuştu. Bıraktığımda bir portakal tanesi gibi yere yuvarlandı. Daha sonra öğrendim ki, o polis ayakta durmaya güç yetiremediğim halde ellerimin arasından ölü olarak yere düşmüş. Yüce Allah o an bana güç verdi ve yardım etti, ben de o vahşiyi ellerimle boğarak öldürdüm.”

Mekânı cennet-i illiyin olsun inşaallah.

Not: Konunun başında zikrettiğimiz Ahzab Suresi: 33-34. ayetleri, Arapça metni ve anlamıyla birlikte ezberlemenizi özellikle istirham ediyorum. Rabbim zihin açıklığı versin.

İnzar Dergisi
[1] Tevbe suresi: 9 / 71

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?
Namazda gözleri kapatmak mekruh mudur?