Ülkeyi paralel devlet yapılanmasıyla dizayn edenlerin hukuksuzlukları, kumpasları, oyun ve entrikaları gün geçtikçe daha fazla gün yüzüne çıkıyor. Hükümetin tedbirlerine rağmen her gün farklı yerlerde atağa geçerek darbe vurmaya, zayıf düşürmeye ve boyun eğdirmeye çalıştıklarına tanık oluyoruz.
Paralel devleti organize edenler, yapı itibarıyla ülkedeki Müslümanlardan uzak ve mesafeli davrandıklarından İslami kesimlerden bekledikleri desteği bulamadılar. Ancak bundan rahatsız oldukları da söylenemez. Zira buna karşın büyük holdinglerin ve Siyonist patronların destek bildiren yaklaşımlarına karşı herhangi bir tepki göstermemeleri ve zımnen de olsa razı görünmeleri kimlerle ilişki içinde olduklarını ortaya koymaktadır. Zaten kararlılıkla savaşa devam etmeleri ve hükümetle diyaloğu ağza almamaları büyük holdinglerden ve uluslararası güçlerden aldıkları desteğe ne derece güvendiklerinin ipuçlarını vermektedir.
Paralel devlet yapılanmasının ortaya çıkmasından ve hükümete karşı savaşımı sürdürme kararlılığını ortaya koymasından sonra özellikle Müslüman gazeteci ve yazarlarda buna karşı ciddi bir tepki gelişti. Yıllardır görmezden gelinen çirkeflikler adım adım ortalığa dökülmeye başlandı. Herkes bir şekilde bu grubun yaptıklarını dile getirmek için çabalarken, her zaman olduğu gibi yine tek taraflı ve çifte standarda varan tutum içerisinde hareket etmeleri dikkatlerden kaçmamaktadır. Bunlardan bir kısmı, KCK, Ergenekon ve hatta Balyoz tutuklularının yeniden yargılanmasını, zira bütün bunların paralel devletin hukuksuzluklarına kurban gittiklerini dile getirip bu yönde çağrılarda bulunmaktadır.
Hangi din, düşünce ve kesimden olursa olsun hukuksuzluğa uğrayan herkesin yeniden adilce yargılanması en temel hakkıdır. Bu kadarına kimsenin itiraz hakkı yoktur. Ancak işi anlaşılmaz kılan İslam’la alakası olmayan kesimlerin gündeme getirilip bunların hukuksuz yargılandıkları, haksızlığın ortadan kaldırılması için bir kez daha yargılanmaları gerektiği yüksek sesle dile getirilirken bir Allah’ın kulu çıkıp Müslümanların da hukuksuzluğa uğradıkları, işlemedikleri suçların cezasını çektikleri, yalan, iftira ve nereden geldiği belli/belirsiz ihbarlarla ve polis tarafından derneklerine atılan cd’ler esas alınarak cezalandırıldıkları, bütün bunlardan dolayı bir kez daha yargılanmaları gerektiğini dile getirmiyor.
Yüzlerce Müslüman paralel devletin çirkin kumpasları neticesinde zindanlara atıldı. Bunlardan hiçbiri gizli faaliyet içerisinde bulunmadı ya da suç unsuru olacak bir kusur işlemedi. Ceza alanların tümü ya İslami STK yöneticisi ya da üyesidir. Yaptıkları ise hayır faaliyetleri, fakir ve yoksulların yardımına koşma, kutlu doğum etkinlikleri düzenleme, Filistin Müslümanlarıyla dayanışma geceleri tertip etme… Birçok İslami STK’nin yaptığı faaliyetler başkaları için meşruyken bunlar için suç kabul edildi ve yüzlerce Müslümanın ceza almasına neden oldu.
Elazığ’da 15 Müslüman, hayır faaliyetleriyle halkın gönlünü kazanan İhya Der üyesi ya da yöneticisi olmaktan ve bu derneğin çatısı altında hayır faaliyetleri yürütmekten dolayı 7. 5 ile 15’er yıl zindana mahkum edildi. Üstelik ceza alan dernek üyelerinden biri kadın olup protez ayakla yaşıyor. Sakat ayağıyla yoksul ve düşkünlerin kapılarını çaldığı ve ihtiyaç sahiplerinin imdadına kavuştuğu için cezalandırıldı.
Ceza alanlar bunlarla sınırlı değil. Adana, Adıyaman, Konya, İstanbul ve Diyarbakır’da da aynı şekilde mazlum ve mahrumların yardımına koşan, açları doyuran ve çıplakları giydiren derneklerin üye ve yöneticilerinden onlarcası kimliği belirsiz gizli ihbarlar neticesinde baskınlara uğrayıp zindan cezasına çarptırıldılar.
Hayır hizmetine koşan mağdurların bir kısmı zindanlarda, bir kısmı da aldıkları cezaların Yargıtay’da onaylanmasını beklerken, Müslüman yazarlardan hiçbiri bunu köşesine taşıma iradesini gösteremedi. Birkaç istisnanın dışında hiç kimse, İslami STK mensuplarının suçunun bulunmadığını, paralel devletin elemanları tarafından hayali ihbarlarla ve aslı astarı olmayan delillerle cezaya çarptırıldığından bahsetmedi.
İslam’ı referans almayan gazeteci ve yazarların Müslümanları gündeme getirmemeleri ve haksızlıkları yazmamaları tabiidir. Ancak, Müslüman yazarların onlar gibi davranması, insanlara İslami faaliyetleri nedeniyle yapılan zulümleri görmezden gelmeleri, özellikle de gündeme getirmemeleri büyük bir insafsızlıktır. Müslüman yazarların Müslümanlara karşı duyarsızlığı Müslümanlara kumpas kuranları ve zalimleri cesaretlendirmekte ve ellerini güçlü hale getirmektedir.
Müslümanların her zaman ve her yerde haksızlık ve zulme karşı durmaları gerekir. Hele hele bu haksızlıklar Müslüman kardeşlerine yapılıyorsa sahiplenmeleri ve haklarını savunmaları hem dini hem de ahlaki sorumluluktur. Kur’an–ı Kerim ve Hz. Resul–i Ekrem bunu açıkça beyan etmektedir:
Allah Teala şöyle buyuruyor: Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz. (Hucurat 10)
Hz. Resul–i Ekrem Aleyhissalatu Vessalam ise şöyle buyuruyor: "Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir Müslümanı örterse, Allah da onu Kıyamet günü örter."
(Hürseda Haber/Hasan Yılmaz)