CEBRAİL
"Önceki İsmim Peter Doha idi. Müslüman olduktan sonra Cebrail ismini aldım. 1970’te Kerpen’de doğdum. Hauptschule okulu mezunuyum. Üç yıllık evliyim. Ailemle bir şeyler yapmak, oğlum Mikail, Kızım Meryem ve kedim Lucky ile oynamak, çocuklarımla alış verişe gitmek hobilerimdir. “Roller” tipi Motor sürmeyi çok seviyorum. Ev işlerine yardım etmekten, yemek yapmak, bulaşık yıkamaktan çok hoşlanırım.
MÜSLÜMAN OLUŞUMA NAMAZ VESİLE OLDU
Benim Müslüman oluşuma namaz vesile oldu. İşyerinde bir arkadaşımın namaz kıldığını görmüş, merakla ne yaptığını sormuştum. O da bana, namazın ne olduğunu, günde kaç kez namaz kılındığını hikmetleri ve sebepleriyle birlikte anlattı.
Merakım daha da artmıştı. Konuyu tam anlamak için biraz daha araştırmak istiyordum. Sonra Duisburg’a, şimdiki komşum olan Abdülbâkî Kanzani’nin yakınına taşındım. Dairemi gezerken camdan baktım ve camiyi gördüm. Ne olduğunu bilmiyordum. Abdülbâkî’ye caminin ne olduğunu orada ne yaptıklarını sordum, o da bana anlattı.
Müslüman olma sürecinde sürekli araştırdım ve İslâmiyet üzerinde düşündüm. Araştırmam bir süre devam etti.
Müslümanlar hakkında bazı olumsuz şeyler de duyuyordum. Meselâ, namus cinayetleri... Kafama takılan bilmediğim konulardan biriydi bu. Birgün bu ve benzeri konularda konuşmak için komşumuz Abdülbâkî’nin evine gittik. Evde büyük oğlu Zeni vardı. Samimî bir ortamda oturduk, çay içtik ve ben ona İslâm dini hakkında sorular sordum. Zeni’yle uzun uzun konuştuk ben sordum o cevap verdi. Meselâ “ezan“ın ne olduğunu sordum. Bana ayrıntılı bir şekilde anlattı.
Sohbetin bir yerinde bana “Hadi sen de gel, camiye gidelim!“ dedi. Birlikte camiye gittik. Bu, bir camiye ilk girişim idi. Camide onları cemaatle namaz kılarken izledim ve çok etkilendim. Tüylerim diken diken oldu. O zaman daha hıristiyandım. Beni çok etkileyen namazı merak ediyordum. Zeni’ye, namazın günde kaç kez namaz kılındığını ve namazdan önce herhangi bir hazırlık olup olmadığını sordum. O da bana namazdan önce temizlenmek gerektiğini söyledi ve “abdest“i anlattı. Ardından namazla ilgili sorularımı cevapladı. Namazla ilgili sorularım ve aldığım cevaplar kalbimi İslâm’a açtı. Yani diyebilirim ki, benim Müslüman olmama “namaz” vesile oldu. Elhamdülillah 3 senedir Müslüman’ım ve namazlarımı kılıyorum.
HIRİSTİYAN OLARAK HİÇ DE MUTLU DEĞİLDİK, MÜSLÜMAN OLDUĞUM İÇİN ÇOK MUTLUYUM
Müslüman olduğum için çok mutluyum. Müslüman olmadan önce, henüz eşim olmayan, Süsen’in yanına gittim ve Müslüman olmak istediğimi açıkladım. Ardından onunla evlenmek istediğimi söyledim. O da benimle birlikte Müslüman olmak istediğini söyledi. Daha sonra komşularımızın yanına gittik ve onlara anlattık. Ama Abdülbâkî kardeşim evde değildi, onu aradılar ve geldi. Gelince bize önce camiye girmeden yıkanmamız gerektiğini anlattı. Boy abdesti aldık. Sonra hocaya gittik… Hiç unutamam Hoca bizi çok güzel karşıladı. “Selamün aleyküm!“ dedik. Bize gülümseyerek “Aleykümselâm!“ diyerek mukabelede bulundu. Biraz sohbet ettikten sonra nikâhımızı kıydı ve hayırlı duâlar ederek bizi tebrik etti. İşte, orada bu şekilde Müslüman oldum elhamdülillah. hıristiyan iken hiç de mutlu değildik. Şu anda ise Müslüman olduğum için çok mutluyum.
MÜSLÜMANLAR, HIRİSTİYANLARA SÜREKLİ OLARAK GERÇEKLERİ ANLATMALI
İslâm çok güzel bir din. Bizim için en büyük nimet, dinini güzel yaşayan Müslümanlarla komşuluk yapmış olmamızdı. Onların vesilesi ile biz İslâm hakkında bilgi sahibi olduk. Aslında Müslümanların, hıristiyanlara sürekli olarak gerçekleri anlatması gerekiyor. Ben inanıyorum ki, “gerçek İslâm“ anlatıldığında yanlış yolda olduğunu öğrenen pek çok hıristiyan Müslüman olacaktır.
KİLİSEDE BİR RUHANÎLİK, KİLİSEYE GİDENLERDE DE RUHÎ BİR BERABERLİK YOKTU
Biraz kiliseden bahsedeyim isterseniz. Dediğim gibi, Müslüman olmadan önce hıristiyandım. Okulda kiliseye gitmeye mecburduk. Ama kiliseye gitmeyi hiç sevmiyordum. Dördüncü sınıftan sonra “ayine” de gitmemiz gerekiyordu. Daha sonra “komünyon ayinine” gittim ve bunların hiç hoşuma gitmediğini fark ettim. Büyüyünce kararımızı değiştirebileceğimizi öğrendim. Gerçeği söylemek gerekirse, o zamanlar kiliseye isteyerek gitmiyordum. Kilisenin atmosferi hiç hoşuma gitmiyordu. Sanki antik dünyanın karamsar, yıkıcı kasveti heryeri kaplamıştı. Kilisede bir ruhanîlik olmadığı gibi, kiliseye giden insanlarda da ruhî bir beraberlik yoktu. Ben oraya giden insanların, o atmosferde aradıkları gerçekleri ve mutluluğu bulabileceklerine inanmıyorum.
İSLÂM’DA, HER SORUNUN AKLÎ VE MANTIKÎ CEVABI VAR
İslâm’da herkesle kardeş gibisin. Derdini, üzüntünü, sevincini paylaşabiliyorsun. Bunun için bir Müslümanla kan bağınız olmasına gerek yok. Aklınıza takılan her soruyu, kimsenin istihza etmeyeceğini bilerek, rahat bir şekilde sorabiliyorsunuz. Sorduğunuz şeyi birisi bilmese bile diğer bir kardeşimiz geliyor, anlatmaya, yardımcı olmaya çalışıyor. İslâm’da, her sorunun aklî ve mantıkî cevabı var. Bence bu, çok hoş ve çok rahatlatıcı. Çünkü insanda akıl ve merak duygusu var. Bunların tatmin edilmesi gerekiyor. İnsanın zihinsel ve ruhsal bakımdan sağlıklı bir hayat sürebilmesi için bu çok önemli. Bu cemaate severek geliyorum ve dinimi değiştirdiğim için hiç pişman değilim elhamdülillah.
DİNİMİ DEĞİŞTİRDİĞİM ZAMAN KENDİMİ KURTARILMIŞ HİSSETTİM, SANKİ YENİDEN DOĞMUŞTUM
Dinimi değiştirdiğim zaman kendimi “kurtarılmış“ hissettim. Sanki yeni doğmuş gibiydim. Çok hoş bir hafiflik hissediyordum. Adeta ruhumdan bir yük kalkmıştı. Çünkü artık hıristiyan değildim. Hayatım sıfırlanmış ve ben yeni bir hayata başlıyor gibiydim. Ben bu süreci kendi isteğimle ve severek yaşadım. İslâm’a girmeden önce, “Müslüman olunca bütün günahlar affedilir, silinir.“ diye duymuştum. Gerçekten de öyle... Yaşadığınız ruhsal rahatlıktan bunu hissedip anlayabiliyorsunuz. Müslüman olduktan sonra şimdi çok mutluyum. Çok güzel bir evliliğim var. Çok iyi arkadaşlarım ve çoğunluğu Müslüman çok iyi komşularımız var. Ben burada çok mutluyum elhamdülillah, hayatımdan çok memnunum. Allah’ım beni kabul etti ve benim kalbime o duyguyu yerleştirdi. Müslüman olmadan önce kalbinde bir şeyler hissediyorsun. Hoca, ”Kalbinde o duyguyu hissetmezsen, Müslüman olmaya hazır değilsindir.“ demişti. Elhamdülillah o duyguyu hissettim ve isteyerek, severek Müslüman oldum. Şu anda biri bana İslâmiyet hakkında sorsa, öğrendiğim herşeyi ona anlatmaya ve Müslümanlığına vesile olmaya çalışırım.
MÜSLÜMAN KOMŞULARIMDAN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM
Bir şeye başlamadan önce “Bismillahirrahmanirrahim” diyorum. Arapça Kur’ân okumayı öğreniyorum ve günde 5 kez namaz kılıyorum. Camiye de gidiyorum. Başta Müslüman komşularım olmak üzere, bütün din kardeşlerim çok yardımcı oluyorlar. İlk namaz kıldığımda hiçbir şey bilmiyordum. Zeni bana ilk önce hareketleri öğrenmem ve anlamam gerektiğini, şimdilik onu taklit ederek kılabileceğimi söyledi. Bir süre sonra namazdaki hareketleri ve duâları öğrendim. Almanca Kur’ân meali okuyorum, yakında inşallah Arapça orijinalini de okuyabileceğım. Bu süreçte benden yardımlarını esirgemeyen din kardeşlerime duâlar ediyorum. Allah hepsinden razı olsun.
ORUÇ, ŞAHSÎ VE TOPLUMSAL HAYATA BAKAN YÖNLERİ BULUNAN GÜZEL BİR İBADET
Ramazan ayında ilk defa oruç tutuğum zaman bana çok zor geldi. Çünkü alışık olmadığım bir ibadet idi. Müslüman olduktan hemen sonra bazı kişiler, ilk zamanlarda yavaş başlamamı önermişlerdi. Şimdi neden öyle söylediklerini daha iyi anlıyorum. Oruç sayesinde yediğim yemeklerin ve diğer nimetlerin değerini daha iyi idrak ediyorum. Oruçta çektiğim açlık ile açlık çeken yoksullara yardımcı olmamız gerektiğini anlıyorum. Oruç, şahsî ve toplumsal hayata bakan yönleri bulunan güzel bir ibadet. Birbirimizle daha yakından ilgilenmemizi sağlıyor. Oruç ibadetini yaparken çektiğimiz sıkıntılar karşılıksız kalmayacak, sevabını Allah ahirette verecek inşaallah.
“ALLAH’IN KABUL ETTİĞİ KUL OLMA” ONURUNU NAMAZDA YAŞIYORUM.
İlk namazımı arkadaşlarla birlikte kılınca kendimi kurtulmuş gibi hissettim. Çünkü Allah beni kabul etmişti. Huzuruna çıkma şerefini bahşetmişti. Bu adeta ezandaki “Haydin kurtuluşa!“ cümlesinin gerçekleşmiş hâli gibiydi. Onlarla birlikte namaz kılmak çok güzel bir duyguydu, gurur vericiydi. Her namazda “Allah’ın kabul ettiği kul olma” onur ve sevincini yaşıyorum.
KİMSE İNANCINDAN DOLAYI KINANMAMALI, HERKES BİRBİRİNİ OLDUĞU GİBİ KABUL ETMELİ
Müslüman olduğumu arkadaşlarıma anlattığım zaman farklı tepkilerle karşılaştım. Meselâ, depo amirim bana ”Sen delirdin mi?” dedi. Sebep olarak da televizyonda duyduğu bazı şeyleri söyledi. Arkadaşlarımdan bazıları ise, “Ne güzel, kendini nasıl daha iyi hissediyorsan öyle davranmalısın!” diyerek normal tepkiler verdiler. Benimle bir problemleri yoktu, benim de onlarla bir problemim yoktu. Bir de işyerinde çok iyi anlaştığım hocalık okumuş Müslüman bir arkadaşım vardı. Onunla çok iyi anlaşıyorduk. O da çok sevindi. Eşimin Müslüman olduğuna da ayrıca sevindiler… Eşimin ailesiyle ise, bazı sorunlar yaşadık. İlk başta bunu kabul edemediler. Bize 11 Eylül olayını hatırlatıp Müslümanların aleyhinde konuştular. Ama ben, tanıdığım Müslümanların öyle olmadığını, huzur ve barış içinde yaşamak isteyen medeni insanlar olduklarını anlattım. Ve sonuçta onlar da açıklamalarımı kabul ettiler.
Ama kendilerinin hıristiyan kalmak istediklerini söylediler. Müslüman olmaya ikna etmeye çalışmamamızı istediler. Ben de onlara bizim öyle bir şey yapmayacağımızı, çünkü bizi de kimsenin zorlamadığını, kendi isteğimizle Müslüman olduğumuzu anlattım. Ve onlara Kur’ân’a yemin ederek söz verdim. İnsan öldürmek gibi çılgınlıklar yapmayacağımı, bombalarla filan işimin olmayacağını, çevremin de benim gibi düşünen insanlardan meydana geldiğini söyledim.
Herkes kendi kararını kendisi verebilmeli. Kimse inancından dolayı kınanmamalı. Almanya’daki yasaya göre 14 veya 16 yaşından itibaren herkes istediği dini seçebilir. Ona bu tepkisinin yanlışlığını, Müslümanları bilmediğini, herkesi aynı kefeye koyduğunu, sormadan, soruşturmadan, ön yargılı davrandığını söyledim. Pozitif tepki gösterenlerle de güzel uzun ve çok güzel sohbetlerimiz oldu. İş yerinde mola verdiğimizde çay kahve içerken konuştuk, beni olduğum gibi kabul ettiler. Hiç problemimiz olmadı. Neden Müslüman olduğumu öğrenmek için bana sorular sordular. Ben de size bahsettiğim gibi onlara anlattım. Onlara hıristiyanların dini gününün Pazar günü kilisede, bizimkinin ise Cuma günü Camide olduğunu anlattım. Yine, Katoliklerde “Jesus“ İslâm’da “İsa“ dendiğini, ama aynı kişiden bahsedildiğini veya Cebrail ve Mikail’in melekler olduğunu, Hz. Yusuf’un İslâmiyette de bir peygamber olarak kabul edildiğini anlattım. Onlar da bunu normal bir şekilde kabul ettiler. Hiçbiri ile hiç problemimiz olmadı. Hepsiyle iyi arkadaştık, şimdi daha da iyi arkadaş olduk. Herkes birbirini olduğu gibi kabul ediyor.
İSLÂMİYET HAYATIMI DEĞİŞTİRDİ
Benim hayatımda herşey değişti, insan olarak da değiştim. Hocanın ve komşularımın da dediği gibi “Sakin olacaksın, mantıklı düşüneceksin, dünyevî işlerde daha başarılı olacaksın… Elhamdülillah hepsi de doğru çıktı, daha sakin oldum, sağlıklı yaşamaya başladım, yemek tarzım da değişti. hıristiyanken domuz eti yiyordum, şimdi bir Müslüman olarak bu yasak, kesinlikle yemiyorum. Sabahları kalkıp abdest alıyorum. Sonra namaz için hazırlanıyorum. Kâbe’ye doğru duruyorum ve 2 rekât sünnet ve 2 rekât farz namazımı kılıyorum. Bitince duâmı ediyorum. Sonra kahvaltımı ediyor ve diğer namaz vaktini bekliyorum. Şu anda hayatımda bir eksik nokta var, o da Hacca gidememiş olmamdır. Allah’ın yardımıyla her şey yolunda giderse ailemle Hacca gitmek istiyorum. Oraya giderken borçsuz olmak istiyorum. Orayı, o havayı, o ihtişamı yaşamayı çok arzu ediyorum. Duâ edin de en kısa zamanda nasip olsun inşaallah.
İNSANLAR, MÜSLÜMANLAR ALEYHİNDE UYDURULAN YALANLARA İNANMAMALI
Bazı çevreler, bilinçli olarak Müslümanları “terör” ile özdeşleştirmeye çalışıyorlar. Bu konuda medya vasıtasıyla yayınlar yapıyorlar. Diğer insanlar ise bunun doğru olup olmadığını sorgulamıyorlar. Herkesi aynı kefeye koyuyorlar. Ben bunu hiç yapmadım, yani bazı Müslümanların hatalarından dolayı diğerlerini mesul tutmadım. Hıristiyanken de, Müslümanken de bu hataya düşmedim. Bu tarz haberlerle karşılaşanlar hemen inanmasınlar, biraz araştırsınlar. Müslümanlarla konuşsunlar, bilgi alsınlar. Biz nasıl Müslüman komşularımızdan sorup öğrendik, onlar da sorup öğrensinler. Bir şey hakkında yeterli ve doğru bilgi sahibi olmadan aleyhinde konuşup kötülemesinler. İslâmiyet’in, ölü hayatları diriltecek mu′cizevî bir ilâç olduğunu görsünler.
Hristiyan olarak mutlu değildim, Müslüman olduğum için çok mutluyum
Benim son sözüm ve mesajım: Müslümanlar doğru İslâmiyeti yaşasınlar, herzaman şefkatli, merhametli iyi insanlar olarak kalsınlar. Dünyanın diğer yerlerindeki Müslümanlarla tanışmayı çok isterim. Hangi ülkeden ve milletten olursa olsun, hep birlik olalım ve daima İslâm kardeşliği içinde yaşayalım.
SUSEN
1980 yılında Komünist Doğu Almanyanın Kreiz şehrinde doğdum. Bugün iki Almanyada birleşti. Ve bu iki ülke arasında giden gelenlerden birisiydim ben. 1995 yılında Kreifeld’e taşındım. Burada, Sonderschuleye ve Hauptschul Abschlussumu okullarını bitirdim.
Annem hıristiyandı. Ben, Komünist Doğu Almanya zamanında doğduğum için vaftiz yoktu. Dinsiz bir ülkede yaşadığım için, Müslüman olmadan önce dinim de yoktu. Kiliseye hiç gitmedim. Zaten kilise beni hiç ilgilendirmiyordu. Okulllarda ve çevremizde verilen eğitim tamamen din dışıydı.
İlk eşimden ayrıldığımdan sonra Duisburg’a taşındım. Çalıştığımız iş yerinde Cebrail Bey ile tanıştım. Daha sonra biz birlikte 3 sene önce İslâm dinini seçtik. Hoca tarafından dinî nikâhla evlendik ve 18 ay önce ikizlerimiz Mikail ve Meryem dünyaya geldi. Güzel bir hayatımız var çok şükür. Dinimiz hakkında bilmediğimiz konuları öğrenip çocuklarımızı güzel bir şekilde yetiştirmek en büyük gayemiz.
Ben çekingen bir insanımdır. Başka insanlarla konuşma problemi yaşıyorum. Tanımadığım kişiler olursa, benim için zor oluyor. Eşim Cebrail, bana bu konuda yardımcı oluyor. Resmî dairelerde iş takip edemiyorum. Eskiden annem, şimdi ise eşim yardımcı oluyor.
MÜSLÜMANLAR HAKKINDAKİ KARA PROPAGANDA
Müslüman olmadan önce İslâmiyet hakkında fazla bilgim yoktu. Sadece kadınların başörtüsü taktığını görüyor ve televizyondan namus cinayetlerini duyuyordum, ama inanmıyordum. Çünkü Müslümanları görüyordum, çok normal kişilerdi. Onlar bu kötülükleri yapamazlardı. Cana yakın ve dost canlısı insanlardı. Televizyonda gösterildiği gibi vahşî kimseler değildiler. 11 Eylül olayında da Müslümanlar ve İslâmiyet hakkında çok şeyler duyuyordum, ama inanmıyordum.
Televizyonda Berlin’de işlenen bir namus cinayetini duymuştuk. Eşim ve ben, komşularımıza gidip bu konu ve İslâm hakkında merak ettiklerimizi sorup bilgi alabileceğimizi düşündük. Ben o gün eşime dedim ki, “Gidelim soralım, bakalım gerçekten böyle bir şey var mı?” Gittik ve bütün merak ettiklerimizi sorduk ve onlar da bize mantıklı bir şekilde anlattılar. Bunun İslâmiyetle alâkasının olmadığını, bilinçli Müslümanların öyle olmadıklarını söylediler.
Batıda bazı kimseler İslâm’a ön yargılı bakıyor. İslâm’ın ve Müslümanların terörizmi desteklediğini sanıyorlar. Bence bunun sorumlusu medya kuruluşlarıdır. Çünkü yaptıkları yayınlarla Müslümanları sadece terörist gibi gösteriyorlar ve Kur’ân’daki bazı konuları yanlış yorumluyorlar.
Gerçek Müslümanları; normal, güzel, dürüst, yardımseverce bir hayat yaşayanları göstermiyorlar. Nerede yalan yanlış bir şey varsa, onu İslâm’a ait gibi anlatıyorlar. Halbuki sadece bu ülkede bile, dünyaya örnek olabilecek pek çok güzel, düzgün, ideal Müslüman aile var. Bu insanlar iyi niyetli olsalardı, bu güzel aileleri televizyona çıkarırlardı. Böylece toplum da gerçekleri öğrenmiş olurdu. Demek ki niyetleri ve hedefleri kötü; diğerleri bu güzellikleri duymasın ve İslâmiyete yönelmesin. Eğer bir tedbir alınmazsa bu durum kolay kolay değişecek gibi görünmüyor.
Çünkü medya kitleleri etkiliyor ve insanlara yanlış fikirleri aşılıyor. Sürekli bu yönde yapılan yayınlar, bu düşüncelerin yerleşmesine sebep oluyor. Bu durum ancak İslâm’a ve Müslümanlara objektif bakanlar çoğalırsa ve Müslümanlar gerçek imajlarıyla tanınırsa değişebilir. Her dinde iyi ve kötü insanlar vardır. Bu Hıristiyan, Yahudî veya Hindu da olabilir. Önemli olan hakikatı görebilmektir. Allah saadet kaynağı güzel emirlerini Kur’ân’la göndermiş. Bize onları görmek, doğru şekilde anlamak ve yaşamak düşüyor. Kötüyü değil iyiyi görmeli ve örnek almalıyız.
EZANDAN ÇOK ETKİLENDİM
Kocam komşumuzun oğlu Zeni’yle camiye gitmişti. Ben de onlarla birlikteydim. Orada ezanı duydum ve çok etkilendim, tüylerim diken diken oldu. O an, “İşte doğru olan bu!“ dedim. İçim rahatladı. O anı hiç unutamıyorum. Onun için Müslüman olmak istedim. Çünkü çok etkilenmiştim ve doğru inancın bu olduğu içime doğmuştu. Müslüman olduktan sonra ilk yaptığım duâ benim için çok önemliydi. Anne olmak için duâ ettim, ilk ettiğim duâ oydu... Allah kabul etti ve iki çocuğum oldu çok şükür.
KUR′ÂN HARİKA BİR KİTAP
Kur’ân’ı Kerim’i Müslüman olmadan önce okumuştum. Komşumuz Zeni bana Almanca bir Kur’ân hediye etmişti. Kur’ân anlam olarak harika bir kitap. Herkes aradığını buluyor. Arapçasını dinlerken kendimden geçiyorum. Önceden dinî kitaplarla hiç ilgim yoktu. İncil’i de çok karışık olduğu için hiç okumamıştım. İlk okuduğum dinî kitap Kur’ân’dır. Arapçasını şu anda iyi bilmiyorum. Çünkü bende öğrenme bozukluğu var. Öğrenmem normalden daha uzun sürüyor. Ama öğrenip Kur’ân’ı Arapçasından okumayı çok istiyorum.
ÇEVREMİN TEPKİLERİ
En fazla kendi ailem tepki gösterdi. Çünkü medyada, özellikle televizyonda İslâm hakkında hep kötü şeyler duyuyorlardı. Böyle olmadığını yavaş da olsa artık anlıyorlar. Başörtüsü taktığım için kızıyorlardı. Ama artık onlar da bu duruma alıştılar.
Sokağa çıktığımda erkeklerin eskisi gibi bakmadığını gördüm. Bazen şaşırıyorlar, bazen de hayranlık ifade ediyorlar. Almanlar neden böyle yaptığımı merak edip, dinimle ilgili birçok şey soruyorlar. Başörtüsü taktığım için bazıları tepki gösteriyorlar. Bu benim dinimin emri olduğu için bu tepkileri önemsemiyorum. Başörtümün arkasında duruyorum.
Müslüman olduğum için çok onur duyuyorum. İki güzel çocuğum ve iyi bir eşim olduğu için de çok mutluyum. Çok iyi Müslümanlar var ve ben onlardan biri olduğum için de çok gururluyum. Bana Müslümanlığı nasip ettiği için Allah’a çok şükrediyorum. Elhamdülillah.
Yeni Asya