Yeni Zelanda’daki katliamdan bu yana İslam ümmeti matem içinde, cami şehitleri içinde her milletten Müslüman var.
Ümmetin tüm kırmızıçizgileri ayaklar altında. Her geçen gün Müslümanlara, onların mabetlerine yönelik saldırılar organize bir şekilde artıyor. Dünyanın her tarafında İslam ümmeti saldırı altında…
Ümmet dünyanın öbür ucunda yeni bir Kerbela yaşadı. Bu azizlere ne kadar ağlansa yeridir. Bu cami yarenlerine ne kadar gözyaşı dökülse yeridir. İnşallah bu şehitlerin mübarek kanı İslami harekete güç katacak, İslam ümmetinin vahdetine, uyanışına katkı sağlayacak. Bu mübarek kan sayesinde Müslümanlar Batı’nın ikiyüzlülüğünü, gaddarlığını, İslam’a ve Müslümanlara tahammülsüzlüğünü daha iyi anlayıp idrak edecekler. Batı’ya umut bağlayan, Batı’nın kapısında kurtuluş arayanlar inşallah bu gafletten uyanacaklar.
Bu Haçlı terörü ne kadar lanetlense azdır. Bu Hristiyan teröristler her türlü laneti hak ediyor. Müslümanlar olarak şu soru üzerinde kafa yormak lazım: Müslümanlar neden hedefte? Özellikle son otuz kırk yıldır İslam ümmeti neden Batılı şeytani güçlerin hedefi haline geldi? Her geçen gün Müslümanlara, İslam ümmetine saldırılar neden artıyor? Ümmetin kırmızıçizgileri artık neden pervasızca çiğneniyor? Bunu kendimize sormalıyız: Neden?
Geçen gün değerli bir İslam âliminden şöyle bir şey okumuştum: Hiç kimsenin elinin altındaki ölü bir bedene zarar vermeyi, ona saldırmayı düşünmediğini söylüyordu bu değerli âlim. Çünkü o beden ölüdür.
İslam ümmeti eskiden ölü bir beden hükmündeydi. Müslümanlar derin bir gaflet, koyu bir cehalet içinde yaşıyorlardı. Batı kaynaklı sapkın ideolojiler, çürük düşünsel ekoller İslam topraklarının her yerinde mutlak manada hâkimdi ve ümmetin genç nesilleri bu batıl ideolojilerin peşinde sürüklenip duruyorlardı.
Ama elhamdülillah son otuz kırk yıldır İslam topraklarında, İslam’ın lehine büyük bir uyanış, diriliş ve silkiniş yaşanıyor. Elhamdülillah bu uyanış Avrupa’ya, Batı ülkelerine de sıçramıştır. Daha önce, yetmişli, seksenli yıllarda Avrupa ülkelerine giden Müslümanların çoğu eğitimsiz, cahil, İslami düşünce ve yaşayıştan uzak, Batı’ya karşı kompleks içinde olan, onlara özenen, onlar gibi yaşamaya çalışan kişilerden oluşuyordu.
Ama onların çocukları olumlu yönde bir değişim yaşadı. Oralarda eğitim gördüler, önemli makam ve mevkilere geldiler ve her şeyden önemlisi Batılı yaşam tarzının iğrençliğini, Batı’daki ırkçılık ve ayrımcılığı gördükçe özlerine dönmeye başladılar. Dinlerine geri dönüş yaptılar. Asimile olmayı ret ettiler.
Ve zamanla İslam dünyasıyla paralel olarak Avrupa ülkelerinde de, Amerika’da da İslami mücadele, İslami uyanış ivme kazandı. Sadece göçmen Müslümanlar değil Avrupalılar arasında da İslam’la müşerref olanların sayısı çığ gibi arttı.
Bugün Batıda, Amerika’da, Avrupa’da en çok konuşulan din İslam’dır ve Avrupa hızla İslamlaşıyor. Hem İslam âleminde, hem Batı’da ivme kazanan İslami uyanış hasta, hantal, çürümekte olan Batı uygarlığını paniğe sevk ediyor.
İslam medeniyetinin gün geçtikçe güçlendiğini, dünya halklarına umut olmaya başladığını, kendisi için tek gerçek rakip olduğunu gören Batı, bu hakikati tersine çevirip sömürüye dayalı uygarlığını sürdürme sevdasına düşmüştür. Bunun için her tür ahlaki, insani, etik kuralı bir tarafa bırakıp İslam ümmetine yönelik büyük bir saldırı, bir istila hareketi başlatmıştır. Her tür yola başvurarak, İslam güneşinin doğuşunu geciktirmeye çalışmaktadır.
Evet, Müslümanların hedefte olmalarının nedeni budur. Ama elhamdülillah bu saldırılar, katliamlar, cinayetler, işgaller, fitne projeleri, vahşi soykırımlar, ümmetin kırmızıçizgilerinin çiğnenmemesi Müslümanları sindiremeyecek, geriletemeyecek, aksine İslami harekete, İslami uyanışa ivme kazandırtacaktır.
Mazlum Müslümanların bereketli kanı İslam çağının gelişini daha da hızlandıracak ve inşallah yirmi birinci asır İslam’ın asrı olacaktır.