Müslümanlar ve şiddet

Sait ŞAHİN

Lahor'da düzenlenen bombalı saldırıda, haber kaynaklarının son verilerine göre 72 kişi öldü, 300'ün üzerinde insan yaralandı. Saldırı Gülşen-i İkbal Parkı'nda, çocukların oyun alanında gerçekleştirilmiş ve ölü ile yaralıların çoğu da çocuk ve kadınlardan oluşuyordu.

Saldırının bir intihar saldırısı olduğu, canlı bombanın üzerindeki bombayı patlattığı söyleniyor. Bu yönleri ile korkunç bir saldırı oldu. Ama daha korkuncu, saldırıyı Müslüman bir örgütün üstlenmiş olması.

Pakistan Talibanı yaptığı açıklamada, “Paskalya'yı kutladıkları sırada Hristiyanlara yönelik düzenlenen saldırının sorumluluğunu üstleniyoruz” dedi.

Sadece bu saldırı değil, sivillere yönelik yapılan diğer saldırılar ve hatta daha ötesi, farklı İslam beldelerinde cami ve mescitlere yönelik yapılan saldırılar... Ramazan ve Kurban Bayramlarında gerçekleştirilen bombalı saldırılar...

Suriye'de kullanılan ölçüsüz şiddet ve şiddet içinde yer alan Müslüman ülkeler ve örgütler ile içinde bulundukları ittifaklar, şiddete verdikleri desteklerle birlikte yukarıda saydığım sivillere yönelik bombalı eylemler göz önünde bulundurulduğunda, İslam âleminde ortaya korkunç bir tablo ve çarpık bir zihniyet çıkıyor.

İslam dünyasında yaşanan savaşlar ve çatışmalarla birlikte şiddet, Müslümanların dünyasına daha fazla girmeye başladı. Şiddet İslam dünyasına girdikçe, Müslümanlar da şiddetin dünyasına daha fazla giriyor. Müslüman ülkeler ve Müslüman örgütlerin şiddetle ilişkisi gittikçe artıyor.

İşin garibi, şiddeti ölçüsüz kullanan Müslüman ülkeler ve örgütler, bunu cihad olarak isimlendiriyor. Başvurdukları her türlü şiddeti, İslam'ın çıkarlarını korumak adına yaptıklarını söylüyorlar. İslam'a ve Müslümanlara yönelik dış tehditlere ve saldırılara karşı verilen bir mücadele olarak görüyorlar. Bu mücadelede, içerde ve dışarıda her türlü saldırı ve ittifaka başvurabiliyorlar.

Gelelim can alıcı soruya; İslam, (milli, mezhebi, ırki çıkarları bir tarafa bırakalım) din adına bu saldırılara ve şiddete cevaz veriyor mu? İslam'da cihad ve cihada bağlı olarak kontrollü ve ölçülü meşru bir şiddet elbette vardır. Ama İslam'ın bir savaş hukuku da vardır. Bu savaş hukuku, ölçüler ve sınırlar tayin eder. Bir Müslüman fert, örgüt veya ülke İslam adına ölçüsüz şiddet kullanamaz veya kullananlara destek veremez.

Bu dinin peygamberi, savaşta dahi kadın ve çocuklara zarar verilmesini yasaklamıştır. Masum sivillerin hayatı İslam'ın adalet garantisi altındadır. Bu sebeple camilerde, mescitlerde, Kurban ve Ramazan Bayramlarında düzenlenen bombalı saldırılar ve intihar eylemlerinin hiçbir İslami yönü yoktur.

Sisi'nin darbesine ve Esed'in zulmüne, sivillerin başına yağdırdığı varil bombalarına destek vermenin hiçbir İslami yönü yoktur.

Lahor'daki saldırının İslam'da hiçbir yeri yoktur.

Kureyş müşrikleri Resulullah'a ve ashabına yirmi yıl boyunca yapmadıkları hiçbir işkence, zulüm, saldırı ve açmadıkları bir savaş kalmadı. Her şeyden önemlisi yeryüzünün en kutsal şehri Mekke ve en kutsal evi Kâbe müşriklerin elindeydi. Kuranın 4/75. Ayetinde geçtiği üzere kutsal şehir Mekke, tümüyle müşriklerin elinde kalan ve halkı zalim olan bir belde konumundaydı. İbadet için dahi Müslümanlara müsaade edilmiyordu.

Hudeybiye yılına gelince Müslümanlar güçlenmiş, müşrikler zayıflamış ama bütün bunlara rağmen Resulullah (sav) ve Müslümanlar umre ziyaretinden mahrum bırakılmıştı. Bu da yetmiyormuş gibi Hudeybiye Anlaşması gibi ağır şartlar barındıran bir anlaşma imzalanmıştı.

Hz. Ali (ra) müşriklerin kabul etmediği, Resulullah'ın da anlaşmadan silinmesini istediği kelimeyi silmemişti. Hz. Ömer (ra) deliye dönmüş, sahabe öfkesinden Peygamberin (sav) sözlü talimatını dinlemez olmuştu. Herkes burnundan soluyordu. Uğradıkları bu kadar zulüm, yaşadıkları savaşlar, işgal altındaki en kutsal şehir ve en kutsal ev... Üstelik Kâbe Allah'a ortak koşulan putlarla dolu idi ve temizlenmesi gerekiyordu. Müslümanlar güçlü, müşrikler olmadıkları kadar zayıftı. Sahabeler savaş istiyordu. Ama Allah savaşa izin vermedi.

Peki, bu kadar haklı gerekçe ve müsait şartlara rağmen Allah niye Müslümanlara savaş izni vermedi? İşte bugünün Müslümanlarına ibret olacak Allah'ın cevabı:

“Onlar küfreden/kâfir olan, sizi Mescid-i Haram'dan alıkoyanlar ve kurbanlıkları tutarak yerine ulaşmasına imkân vermeyenlerdir. Eğer bilmeden kendilerini ezeceğiniz, öldüreceğiniz ve bu sebeple de bir takım güçlüklere/veballere uğrayacağınız, tanımadığınız mü'min erkekler ve mü'min kadınlar olmasaydı... (Allah savaşa engel olmazdı.)... (Fetih,25)

Camilerde, mescitlerde, bayramlarda, çarşı pazarlarda, çocuk parklarında bomba patlatan, intihar saldırısı düzenleyen Müslümanlar ile Suriye'de şiddetin her türlüsünü gerçekleştirenler veya bunlara destek verenler, bu ayetteki ölçüyü biraz düşünmeli. Allah bizi, illa başaracaksın ve başarmak için her yola başvuracaksın diye sorumlu tutmamış. İslam âleminde ülke, örgüt ve fert olarak Allah'a rağmen kendisine vaziyet çıkaranlar var. Korkarım ki bunlar, karşılarında Allah'ı bulacaktır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.