Irak dinamiklerini, Irak'ta Saddam sonrası ortaya çıkan büyük dönüşümü göz ardı edenler “uzman” kimliğiyle çıkıp “IŞİD nasıl oldu da birdenbire bu kadar güçlendi?” sorusuna akla ziyan cevaplar vermeye devam ediyorlar.
Bu ultra tekfirci ve şiddet görüntüleriyle dehşet yaymayı propaganda olarak gören grubun ismi etrafında spekülasyonların ardı arkası kesilmiyor.
Oysa azıcık tarafsız bir bakış resmi büyük oranda göstermeye yetiyor.
Saddam sonrası el değiştiren güç ve iktidarın yeni sahipleri, aynen Saddam'ın yolundan giderek kendileri dışındaki herkesi ötekileştirme, boyun eğdirme ve baskı altına alıp sindirme stratejisini takip ettiler.
En belirgin isim Nuri el Maliki idi.
Lübnan örneğinde olduğu gibi Anayasal olarak mezhep ve etnik yapıya göre bölüştürülen iktidar, kısa süre içerisinde sadece Nuri el Maliki'nin kontrolüne girdi. Maliki, Sünni aşiretleri vurdu, siyasi suikastların önünü açtı, hatta kendisine boyun eğmeyen bazı Şii gruplara bile baskı uyguladı.
Hem Amerika'nın adamıydı Maliki hem de İran'ın.
Kürt bölgesi için de büyük bir tehdit oluşturdu Maliki. Saddam döneminde bile kabul edilen kimi bölgelerin Kürdistan'ın kontrolüne verilmesine karşı çıktı ve Kürdistan'ı güç kullanmakla tehdit etti.
Petrol ve diğer gelirlerden Kürdistan'ın payına düşen kısmı vermedi Maliki. Buna karşılık Kürdistan yönetimi de çıkardığı petrolü satıp gelir elde etmek isteyince yine tehditlere başladı. İşin ilginci petrol satmak isteyen Kürdistan'a Maliki ile beraber tepki gösterenler yine İran ve Amerika idi.
Irak'ta Mukteda Sadr, halkı Maliki diktatörlüğüne karşı tepki göstermeye çağırıyor, Kürdistan yönetimi baskılara boyun eğmeyeceklerini söylüyor, Sünni aşiretler de patlamak için bir kıvılcım bekliyordu.
IŞİD'in Musul hamlesi tam da o zamana denk geldi.
Baasçıların, aşiretlerin ve yerel halkın desteğini arkasına alan IŞİD örgütü kısa sürede Musul'u ele geçirdi. Tabii Musul ile beraber bir orduyu donatacak silaha, büyük bir paraya ve çok sayıda yeni askere sahip oldu IŞİD.
IŞİD'in ismini duyan Musul'daki askeri ve polis birlikleri şehirden kaçtı, Maliki ile ilişkileri çok kötü olan Kürdistan bölgesi yönetimi haklı olarak olayı izlemekle yetindi. IŞİD de durumdan istifade ederek Musul ile yetinmedi ve askeri açıdan aklın almadığı bir hızla ilerleyerek birçok yeri ele geçirdi.
Amerika ve İran devreye girerek Maliki'yi görevi bırakmaya ikna ettiler ve onun yerine nispeten daha az itici olan birini getirdiler: Haydar İbadi…
Şii milis güçler ve Amerika'nın hava desteğiyle IŞİD ilerleyişi önce yavaşlatıldı, sonra durduruldu. Şengal bölgesinin IŞİD'in eline geçmesiyle de Kürdistan yönetimi fiili olarak IŞİD ile savaşın içine girdi.
Kürdistan Peşmergelerinin IŞİD ile savaşta başarılı olması oldukça zordu. IŞİD'in halen daha tam olarak çözülmemiş olan büyük silah gücü karşısında Irak anayasasının kısıtlayıcı maddelerinden dolayı ağır silahlara sahip olması engellenen Peşmerge, imkânlarının azlığına rağmen büyük bir direniş gösterdi ve geri çekilmek zorunda kaldığı yerlere kısa sürede geri döndü.
Halen de Kürdistan Peşmergeleri ile IŞİD güçleri arasında Şengal bölgesi ve Kerkük kırsalında yer yer şiddetli çatışmaların yaşandığı biliniyor.
Tablo bu ve bu tablonun oluşmasında en önemli aktör olan Nuri el Maliki şimdi çıkmış garip laflar ediyor.
Bakın neler diyor:
“Musul'da olup bitenler savaş değildi, belki Ankara ve Erbil'de planlanmış bir komploydu”
Aslında Irak'ın yaşadığı en önemli komplo ve felaketlerden biriydi Nuri el Maliki.
Belli ki, iktidarının sonunu getiren “Musul'un düşmesi”ni halen daha hazmedememiş. Kendi yaptıklarını hiç sorgulamadan başkalarını suçluyor ve bir yerlere “yeniden kullanılmaya hazırım” mesajını veriyor.
Ve coğrafyamız bu kirli ve her an kullanılmaya hazır tiplerin hırsları yüzünden yanmaya devam ediyor.