Musul ve Rakka'da sokaklarda insan cesetleri görmek adeta sıradan bir tablo haline geldi. Kamuoyuna yansıyan görüntülerde masum sivil insanların katledildikleri görülüyor. Elbette gerçek sayı bu görüntü ve kayıtların çok üstündedir. Bu kirli savaşta, vahşette sınır tanınmıyor. Konvansiyonel silahları yanı sıra, kimyasal silahlar kategorisine giren silahlar da pervasızca kullanılmaktadır. Özellikle Musul'da kimyasal silahların bir türü olarak değerlendirilen fosfor bombaları kullanılmaktadır. Bu silahın kullanılması, askeri hedef ve sivil ayrımı yapılmadığını başlı başına açıkça göstermektedir. Musul'da bu yolla birçok sivilin katledildiğinin haberleri geliyor. Zaten bu tür silahlar kullanıldığı zaman, en fazla zararı, korunma ve savunma kabiliyetleri zayıf olan siviller görmektedir. Böyle bir saldırının askeri niteliğinden ziyade, vahşet boyutu ön plana çıkmaktadır.
İşgal kuvvetlerini hiçbir zaman sivil kayıplar noktasında hassasiyet gözeten bir yaklaşımı olmadı. Hatta hiçbir askeri niteliği olmayan camiler, okullar, hastaneler, düğün konvoyları ve taziye evleri gibi tamamen sivil keyfiyete sahip hedefler vuruldu. Bu güne kadar bu tür sivil hedeflerin vurulması neticesinde, başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere, binlerce mazlum sivil katledildi. İşgal kuvvetlerin müttefikleri konumunda olan İslam aleminden olan aktörler, ya bu olaylara ses çıkarmadılar ya da bu vahşeti beraberce icra ettiler. Musul'da Irak ordusunun icraatlarının ABD'den geri kalır yanı yoktur. İlkesel duruş ve insanlıklarını yitiren bu güçler, dindaşları ve dahası yurttaşlarının bombalanmasını memnuniyet ile karşıladılar. Rakip olarak gördükleri gücün imhası uğruna her türlü vahşeti meşru gördüler ve fiilen ortak oldular. Şehirlerimizi işgal güçleri ile beraber harabeye çevirdiler ve insanlarımızı beraber katlettiler.
Bu gün tüm insani erdemler ve uluslararası savaş hukuku ayaklar altına alınarak ölçüsüz bir vahşet icra edilmektedir. Musul ve Rakka'da "IŞİD var diye", her türlü vahşet aklanmaktadır. Savaş ve insanlık suçları pervasızca işlenmektedir. Musul'da ve Rakka'da insanlık ölmektedir. Hakim olan siyasi gücün niteliği ne olursa olsun, bir yerleşim birimindeki siviller tarafsız olarak kabul edilir. Savaşın bir ahlakı ve hukuku vardır. Lakin icra edilen vahşete ve ahlaksızlığa baktığınızda, ortada bir savaştan ziyade insanlığı katletme operasyonu olduğu görülecektir. IŞİD'ın Rakka ve Musul'daki varlığı, masum çocukların tonlarca molozların altına gömülmesinin ve bombalarla paramparça olmasının mazereti olamaz. Bu vahşete seyirci kalan herkes sorumludur.
İnsanlığın katledildiği yerde bütün insanlığın ayağa kalkması gerekir. Terörle mücadele adı altında beldelerimiz harap edilip insanlarımız kıyımdan geçiriliyor. Terör koalisyonunun terör saldırıları, tüm Müslümanları tehdit etmektedir. Herhangi bir İslam beldesi uyduruk bir gerekçe ile böyle bir kırıma maruz kalabilir. Bu gün işlenen vahşete karşı itiraz seslerini yükseltmeyenler, yarın aynı muameleye maruz kalmaları durumunda ağlayan kimseleri olmaz. Eğer bu gün insanlığın itiraz sesi yükselmeyecek olursa, bu kıyımın boyutları daha da büyüyecektir.
Küresel çapta bir devletler terörü koalisyonunun insanlığın tabutuna son çiviyi çakma gayreti söz konusudur. Ve en büyük terör, devlet imkânlarını kullanarak yeryüzünü yaşanmaz hale getirmektir. Yeryüzünü fitne ve fesada boğmaktan ve insanlığı kıyımdan geçirmekten daha büyük terör olabilir mi?