İnsanların en çok peşinden koştuğu şeylerden biri mutluluktur. Toplumun bakış açısına baktığımızda malla, mülkle, parayla mutlu olabileceğimiz düşünülmektedir. Her şeyi maddiyata indirgeme fikri, sekülerizmi ön plana çıkarmıştır. Seküler bakışın çizdiği çerçeve de bu yönde. Bu felsefeye pragmatizm diyoruz. Bu akımı savunan düşünürlerin temel felsefesi: “Çıkara dayanmayan bir anlayış faydasızdır.”
Bizdeki duruma baktığımızda eskiden para pula bakılmaz değerlere bakılırdı, bu kriterler dikkate alınarak insanlara bir değer verilirdi. Özellikle kız istemelerde paraya, pula, yakışıklılığa bakılmaz, karaktere bakılırdı. Eğer damat iyiyse ahlaki değerleri benimseyip bir yaşantı sergiliyorsa kız tarafı da bu güzel hasletlerinden dolayı kendisine yardım eder, evliliğini kolaylaştırırlardı. Hatta bazı aileler senden bir şey istemiyoruz ne alabiliyorsan onu al kendini zorlama derlerdi.
Öyle bir incelik vardı ki kaynana tarafı yemeklerde damadı çağırır, fazla masrafı olmasın diye sürekli damadı kollayıp gözetirlerdi. Bu fedakârlığa karşı enişte de kaynana tarafına her türlü iyiliği yapar, sadık bir evlat görüntüsü çizerdi. Geçmişte davranışlar ve muhabbetler böyle iken bugün bırakın enişte sevmeyi artık evlatlar sevilmiyor, eve gelmeleri istenmiyor. Gittikçe değerlerimizi yitiriyoruz…
Eskiden değerler böyleyken, günümüzde birçok akımın ve dizilerin etkisiyle değerlerimiz erozyona uğradı. Bırakın enişteleri, evlatlar ebeveynleri unutmaya başladı. Sadece taziyelerde birbirimizi görmeye başladık, ne acı bir tablo…
Değerlerimizin göz ardı edilmesini ve sitemlerimizin durumunu öğrencilerin sürekli ideal hedeflerden bahsedip çalışamamalarına benzetiyorum. Hepimiz çok iyi biliriz ki öğrenciler sürekli ders çalışmaktan bahseder fakat derslere gereken ilgiyi göstermez. Bizler de öğrenciler gibi hep değer ve ahlaktan bahseder, bu konuda gereken adımları atmaz örneklik teşkil etmeyiz. Hep evrensel ahlakı dile getirir bireysel bir ahlakı arzularız. Bireysel ahlaka sahip olduktan sonra ben kendime bakarım başkasının hayatı beni ilgilendirmez sözleri bunun en güzel örneği. Buğday ekip arpa beklemek durumumuzu çok daha iyi açıklıyor.
Madem toplumsal sorunları eğitim sorunlarına benzetiyoruz, o zaman çözümlerimizin de benzer olduğunu söylememiz de bir beis olmaz. Eğitim üzerinden bir açılım yaparsak Sokrates bu tür sorunlara ironi yaparak çözmeye çalışmıştır. Nasıl mı? “Bildiğim bir şey varsa hiçbir şey bilmediğimdir, hiçbir şey bilmediğimden çok şey öğrenebilirim.” Demiştir.
Demek ki mutlu bir yaşam için insanın bütün maddi imkânlarını sıfır görmesi gerekir. Bütün malımız, mülkümüz, evlatlarımız, ticaretimiz bizi asıl mutluluktan alıkoymaması lazım. Her zaman kendimizi sıfır görüp yaratana muhtaçlık hissi inanın ki asıl mutluluğa götüren bir bakış açısıdır. Çünkü sonuçta her insanın malı mülkü kendisinin değildir. Emanetleri verip korumasını isteyen kudret karşısına çıktığımızda gerçekten görevimizi yerine getirebilmişsek ne mutlu bize. Bundan daha güzel mutluluk olabilir mi? Bir insanın yapay emanetine sahip çıktığımızda bu kadar mutlu olabilirken kim bilir, hakiki emanete sahip çıkıp asıl sahibinin karşısına çıkmak insanı ne kadar mutlu eder; varın hep birlikte düşünelim.
Selam ve dua ile…