Bazı insanlar var ki evleri yansa kül olsa: “Dünya malıdır, gider de gelir de.” der metanetle sabreder. Kimilerini de görürsün ki üzülmeye öyle meyal ki elinden parası düşse, parayı alana kadar bin bir laf söyler. Ötekini tüm dünya üzerine gelse hayattan bezdiremez, berikisini bütün hekimler, feylesoflar gelse rahatlatamaz. Çünkü ötekinin mizacı böyleyken berikinin de mizacı böyle. Mizaç yani kemikleşmiş yapı.
Mizacımız, huyumuz, karakterimiz… Mermerden heykeller gibi sağlam olan bu granit “ben”i biz mi yonttuk ya da doğum ebesi bizi annemizin kucağına bırakırken bunu, biz de kucağımızda hazır mı bulduk. “Huyum kurusun, ne yaparsın huyum böyle işte!” dediğimiz huyu, huy mu edindik yoksa miras mı edindik.
İrsiyet, genetik, soya çekim... Ah, keşke irsiyet hücreleri sadece boyumuzun ne kadarlığı ya da başımızın şeklinin nasıllığına ilişkin bilgiler taşısa! Heyecanlarımız, öfkelerimiz, ruhsal direncimiz gibi saadetimizi etkileyecek bir sürü temel taşlar da oradan bize taşınarak kişilik binamız kurulur. Tabi, başka faktörler de vardır ancak kişiliğinin temel taşı onun genetiğidir.
Çocukluk dönemini de mizaç oluşumu noktasında doğumdan önceki dönem sayamaz mıyız peki. Zira annemizin karnındayken genlerden gelen tesirlere ne kadar açıksak çocuklukta da anne babamızdan gelen tesirlere o kadar açığız. Ebeveynlerimizin stresleri, tripleri ya da tersinden onların olaylara karşı sakinlikleri, rahatlıkları da irsiyet kadar bize miras kalmıyor mu? Bir de mizacımızın irsiyet dışında kalan cüz'i kısmının yüzde yetmişinin de 0-6 yaşları arasında oluştuğunu katın bütün bunlara. Şimdi tekrar sormak lazım saadetimiz ya da şekavetimiz doğuştan mı geliyor yoksa sonradan mı biz onu oluşturuyoruz.
Bence “Said olan annesinin karnında saiddir, şaki olan da annesinin karnında şakidir.” mealindeki hadisi de bu şekilde okumak lazım. Bu hadis çocuğumuzun geleceği ile ilgili çok önemli uyarılar yapıyor, tehlike çanlarını çalıyor. Mesela "Ey anne babalar!" diyor, "Sakın gergin hallerinizin, çocuğunuzun stresli bir şekilde hayata teslim etmek anlamına geldiğini unutmayınız. Rahat olunuz, mütevekkil olunuz… Ta ki çocuğunuz da hayata gülümsesin; bir sorunla karşılaştığında habbeyi kubbe yapmasın ve bu da geçer yahu" diyebilsin.
Doğum öncesi ve sonrası davranışlarınız sakın çocukta bazı ukdelere, komplekslere sebep olmasın. Vay bu ukdelerle, bu düğümlenmiş sorunlarla hayata atılmış çocuğun haline!
Unutmayalım ki evlatlarımızı hayata karşı mütevekkil ve mütebessim bir şekilde bırakabilmek, onlara çokça mal bırakmaktan çok daha büyük bir mirastır