Bazı şeyler rayından çıkalı uzun zaman oldu; ama yine de değinmeden duramıyoruz.
Tacizin envai çeşidinin yaşandığı bir dünyayı bize dayatmaya kalkışanlar gün geliyor, taciz üzerinden bizi karalamaya çalışıyorlar.
16 yaşında bir kızın evlilik dışı ilişkilerine ve yaşamına gıpta ile bakanlar 17 yaşındaki bir kızın meşru dairedeki evliliğine “istismar” deme rezilliğini gösterebiliyorlar.
Dedik ya rayından çıkmış bazı şeyler ve kişiler…
Kimi gazeteci, kimi siyasetçi, kimi müzisyen…
Gökhan Özoğuz’un sosyal medya paylaşımı…
“Bir Tenik Üniversite Profesörü yorumu değil dimi bu ? Şaka!
Bu Mantık ve Felsefi yaklaşımındaki kişiler Türkiyede Üniversite Profesörü olamaz, olmamalıdır!
Bu Bitişin başlangıncıdır!
Bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olarak kabul etmiyorum ve hakkımı da helal etmiyorum!”
Bilmeyenler için söyleyeyim, Gökhan Özoğuz “sanatçı” olduğunu iddia edenlerden..
Olduğu gibi kopyaladım paylaşımı, hiç karışmadım.
Noktayı, virgülü bilmemek, kelimeyi telaffuz ettiği gibi yazmak, büyük harf nerede kullanılır konusunu önemsiz görmek; ama bir “Teknik Üniversite Profesörü”nü eleştirmek…
Aslında buna hiç cevap verilmez; ama…
Kin ve nefret yüklü bilinçsiz bir kitle, düzgün bir cümle bile kuramayan Gökhan Özoğuz üzerinden önemli eserler vermiş bir “Sosyoloji Profesörü”nü yargılamaya ve linç etmeye kalkışıyor ya işte buna dayanamıyor insan.
Bedri Gencer’in kimi görüşlerine biz de katılmıyoruz.
Evet, modernleşme alanında önemli eserler vermiş, iyi tercümelere imza atmış bir isim olan Bedri Gencer’in görüşlerine katılmayabilir ve yine “ilmi edep” dairesi içerisinde eleştirebilirsiniz.
Ama haddinizi de bilmeniz icap eder.
Türkiye’de sosyoloji dendiğinde herkesin saygı gösterdiği bir isim olan Profesör Şerif Mardin, Bedri Gencer’in “İslam’da Modernleşme 1839-1939” isimli çalışması için şunları söylüyor: “İslam’da Modernleşme, 1839-1939, hem keyfiyet, hem kemiyet itibariyle büyük bir eser. Eserin büyüklüğü, yazarın konuyu “evrensel” bir perspektiften incelemesinden kaynaklanıyor. Bundan kasıt, Doğu ve Batı’yı kuşatan, bütüncül, çok-katlı bir mukayeseli perspektiftir. İslam dünyasının modernleşmesi, temelde Batı’nın kültürel etkisinden kaynaklandığı için akültürasyon kaynağı Batıdaki dönüşüm kavranmaksızın Doğu dünyasının zorlandığı modernleşmenin de kavranamayacağı tabiidir. Bu yüzden Gencer, önce bizzat Batı’nın yaşadığı modernleşme tecrübesinin mukadderatını tespit ediyor.”
Bence işinin ehli sosyologlar Gökhan Özoğuz üzerinden “1920-2020: Modernleşmenin getirdiği nokta” isimli bir çalışma yapmalı ve entelektüel çöküşün fotoğrafını çekmeliler.
Çözüm ancak tahribat ve çöküşün boyutları anlaşıldıktan sonra ortaya konabilir.
***
Bu da bir tiyatrocudan, Genco Erkal’dan…
“Halkımızın yüzde yetmiş üçü hiç tiyatroya gitmemiş; dut pekmezinin insanları korona virüsünden koruduğuna inananlar yüzde kaçtır acaba?”
Gökhan Özoğuz’un tiyatrocu versiyonu!
Gökhan Özoğuz, arabeske vurup “hakkımı helal etmiyorum” diyor, Genco Erkal ise aşağılıyor.
Halkın yüzde yetmiş üçü tiyatroya gitmediği için çok şey kaçırıyor demek ki.
Eğer tiyatroya gitseydik “Dut pekmezi”nin bizi geri bırakan en önemli şeylerden olduğunu anlardık herhalde.
Tiyatrocu dediğin her bir naneyi biliyor olmalı.
Mesela Genco Erkal, bir tiyatrocudur; ama “Kanal İstanbul” için “cahil cesareti” diyecek kadar mimariye, jeolojiye, çevrebilimine vakıftır.
Bir dönem tiyatrocu Müjdat Gezen’in de ilahiyatçı Yaşar Nuri Öztürk ile beraber programlara çıktığını sanırım hatırlarsınız.
Genco Erkal, tiyatroculuğun verdiği özgüvenle insanların libidolarını değil “beyinlerinin olup olmadığını” tartışacak kadar da ileri gidebilir ve “dut pekmezi”nden uzak durarak modernleşmenin doruklarına tırmanma hayalini kuranlar tarafından takdir edilir.
Aziz Nesin, komedi tarzı kitaplar yazar ve halkın kahir ekseriyetinin “cahilliğiyle” alay ederdi. Ama bir tiyatrocu değildi ve özgüven eksikliği vardı. O yüzden de halkın sadece “yüzde altmışının” aptal olduğunu söyleyebilmişti.
Genco Erkal bunun yüzde 73 olduğunu ima etti.
Neticede geride dağ gibi bir yüzde 27 kaldığı için kimse sesini çıkarıp eleştirmedi bile.
Büyük tiyatrocuya bir şey söylemek seni hemen “dut pekmezi” koalisyonunun içine atabilir ve bundan sonra yılın 365 günü tiyatro izlesen de arınma imkânın olmayabilir.
Korku imparatorluğu bu olmalı.