Stratejik açıdan;
Körfezler, boğazlar, petrol-gazenerji yataklarına sahip olan veya bunların nakil hatlarına ev sahipliği yapan ülkeler, ham madde ve ucuz işgücü potansiyeli taşıyan bölgeler, jeostratejik açıdan önem arz eden devletler küresel sömürü düzeninin vazgeçilmez hedeflerindendir.
İşleri güçleri çalmak olan hırsızlar girebilecekleri evler konusunda nasıl ki mahallelerde ilkin “stratejik araştırmalar” yaparak işe koyuluyorlarsa, küresel haydutlar da aynı mantıkla “stratejik planlar” hazırlar, senaryolar oluşturur ve harekete geçerler.
Yukarıda sıraladığımız stratejik yerler bağlamında uzun yıllardır çatışma ve bunalımların pençesinde kıvranan kimi noktalara odaklanmak, küresel düzenin haydutluk becerilerine ışık tutmaya yeterdir.
Mesela petrol sevkiyatında kilit rol oynayan Basra Körfezi etrafında uzun yıllardır devam eden çatışmalar, çalkantılar, etkinlik kurma çabaları. Mesela petrol menbaı sayılan Ortadoğu genelinde hiç dinmeyen çatışmalar.
Mesela Bab'ül Mendeb Boğazı'nın stratejik önemi ve boğazın iki tarafında yer alan Yemen ve Somali'nin düşürüldüğü haller.
Mesela stratejik konumu nedeniyle Mısır'da yaşananlar.
Mesela benzer konumu nedeniyle
Türkiye'de yaşanan hegemonya savaşları.
Ve…
Mesela Bengal Körfezi, bu körfeze kıyısı olan Bangladeş ve Myanmar'da yaşananlar.
Coğrafyalar ayrı olsa da, nüfuz etme gerekçeleri farklı olsa da çatışmacı müdahaleciliğin buluştuğu bir nokta var: Mantık birliği!
Müdahale edilen yerler farklı, ama müdahalecilerin mantığı aynı!
Hatta başlangıç için ilk kurgular da aynı.
Müdahaleye konu olan yerlerin şöyle bir ortak özelliği var;
İç barışını sağlayamamış, toplumsal kesimler arasındaki ayırımcılığı bertaraf edememiş, elini atarsan hemen kanayacak kadar hassas olan toplumsal yaralar var ve bu yaraları kaşıyıp toplumsal patlamalara yol açmanın önünde hiçbir engel bulunmamakta. Kimi yerde dinsel, kimi yerde mezhepsel, kimi yerde ırkçı fay hatları hakim ve mevcut yönetimler her nedense bu fay hatlarını kapatmak yerine diri tutmak için var güçleriyle uğraş verirler. İşte bu durum, hırsızların hedefindeki evin kapı ve pencerelerini açık bırakmak gibi bir durum oluşturmakta. Burada hırsızı anlamak mümkün
Akıllara ilk gelen ihtimal, Henry Kissinger'in şu sözü oluyor:
“Biz ABD olarak, aramızdaki vatan hainlerini hemen öldürürüz! Dünyanın diğer bir çok ülkesindeki vatan hainlerini ise kahramana dönüştürerek, ülkelerinde önemli bir yere getiririz”
Gündemin sıcak konusu Myanmar ve Arakan bölgesinde Müslümanlara yaşatılan trajediler.
Burada Budistlerin Müslümanlara yönelik katliam ve tehcir kampanyaları yeni değil ve 1900'lü yıllara kadar uzanan bir geçmişi var. Burada sorunun temel sebebini küresel haydutlara bağlamak zorlama bir yorum olabilir. Ama küresel konumlama yarışında Myanmar'ı da içine alan Güney Asya bölgesine demirlemenin ana hedef haline gelmiş olması, buralarda diriliğinden hiç bir şey kaybetmemiş katliam heveslerinin yeniden tetiklenmesinde önemli rol oynamaktadır.
Myanmar, uzun süre demir yumrukla yönetilen bir ülke. Bu ülkede Müslümanların vatandaşlık hakları bile yok. Müslümanlara yönelik en belirgin politikaları ise toplu sürgün!
Demir yumruk döneminde ülke Batı ile zıt, Çin etkisinde olan bir ülke. Derken tıpkı Kissinger'in tarifine uygun bir “siyasi muhalif” peydahladılar. Batı başkentlerinde parlattılar, Nobel denen bela ile ödüllendirdiler. Sonra şaibeli bir seçim ve ülkenin başına Ang San Su Çi'yi geçirdiler.
1955'ten beri diplomatik ilişkisi bulunmayan ABD ve İngilizler, üst düzey heyetlerce ziyaret akınına uğradı. Birinci başkanlık dönemi henüz bitmeden “Arap Baharı” ile Ortadoğu'yu ateşe veren Obama, ikinci başkanlık döneminin ilk dış seyahatini(2012) Myanmar'a gerçekleştirdi. Bu gelişme, bu dönemde açıklanan ABD'nin 2020 askeri güç kaydırmaları planıyla birlikte yürütülüyordu.
Myanmar'da pek dillendirilmeyen katliam furyası nedense 2012 yılında yeniden hortlamaya başladı. Devam eden süreçte Keşmir'de idam furyaları baş gösterdi. Çin'e diş bilemeye başladılar, donanma unsurları buralara kaydırıldı.
Şu sıralar yine Myanmar yine katliamlar!
Ortadoğu'da son zamanların tüm fırıldakları IŞİD üzerinden gerekçelendirildiği gibi, şu sıralar Güney Asya'da da Kuzey Kore ve oluşturduğu “Büyük tehdit” gündeme taşınıyor. Askeri üsler artırılıyor, savaş unsurları bölgeye sevk ediliyor. Uçak filoları, nükleer denizaltılar, savaş gemileri … Yapılan değerlendirmeler şöyle; Ortadoğu önem sıralamasında ikinci sıraya düştü. Birinci sıraya yükselen bölge Asya Pasifik bölgesi.
Ortadoğu için nasıl ki her evrede farklı vahşetler, işgaller, katliamlar, iç savaşlar denedilerse, bundan böyle Asya Pasifik bölgesi de aynı senaryolara gebedir, benzer bir kaderi yaşayacaktır.
Myanmar katliamcılarına gelince;
Yeniden tetiklenen katliam ve sürgün furyası var. İlginç olan ise ilk dalga haberleri bir çok dehşetengiz sahte görüntülerle beraber servis eden yine Batı medyası oldu. Bellidir ki bir infial oluşturma hevesleri var.
Oluşturabilecekleri muhtemel infial dalgasının diğer Müslümanlara nasıl fatura edileceğiyle ilgili bazı tahminler yok değil.
Ama infial uyandırma çabasının bir sonraki aşamasının “kurtarıcılık” namına doğrudan müdahaleyi beraberinde getireceği ihtimali çok yüksek.
Bu durumda şu an katliam için teşvik edilen “Cici Budistlerin” bir anda “İnsanlığa karşı suç işleme” ithamıyla karşı karşıya kalmaları büyük olasılık.
Bir ülkeye yerleşmek adına bir diktatör yönetimi harcamanın zor olmadığının çok sayıda deneyimleri var dünyada.