Türkiye'nin Batı ile olan ilişkileri çok kötü bir dönemden geçiyor. Ve hemen şunu söyleyelim ki, bazılarının sandığı gibi bu süreç Türkiye'nin aleyhine değil lehinedir. Çünkü batı ile sorunsuz geçtiği sanılan bir asra yakın ilişkilerimizde kaybeden, zarar eden taraf hep biz olduk. Şimdi işler biraz değişti. Artık bu tek tarafın çıkarlarını korumaya endeksli çarpık ilişkilerin bu minval üzre devam edemiyeceğini cesaretle ifade eden siyasi bir irade var . Ne var ki batının, bu değişikliği ve bunun arkasında durmaya çabalayan onurlu iradeyi kabul etmeyeceği, bunu bir şekilde bertaraf etmek için planlarını sürdüreceği anlaşılıyor.
Batı, Mısır'da halkın özgür iradesine saygı duymadı. Seçimle gelen Cumhurbaşkanı Mursi'ye karşı askeri ihtilal yaptırıldı ve Mısır tekrar tutsak edildi. Türkiye'de de ülkesinin ve bölgesinin çıkarlarını savunan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı bir şekilde tasfiye etmek için değişik senaryoların icrası gündemde. Son günlerde artan terör saldırıları ve giderek gerginleşen Türk-Amerikan ilişkilerinin perde arkasında yatan gerginliğin gerçek nedeni de budur. Terör eylemlerinin arkasında duran güç şüphesiz batıdır.
Batı, yüz yıllardan beri genlerine sinmiş olan sömürgecilik refleksiyle olaya tepki veriyor. Tarihsel düşmanlık ve kültürel farklılıkların bilinç altlarında oluşturduğu nefret net bir şekilde dışlarına yansıyor. 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin psikolojilerinde oluşturduğu olumsuz etkilerden öyle kolay kurtulamayacakları anlaşılıyor.
Batı düşünce ve kültürü mütekebbirdir. Başkaları ile aynı hizada olmak onlar için zor bir şeydir. Güce taparcasına onu kutsayan bir anlayışın ürünüdür batı. Batının manevi değerlerden yoksun bu materyalist felsefesi insanlığa çok pahalıya mal oldu. Amerika kıtasının yerlileri bu menhus felsefenin kurbanı oldular. Afrika bu felsefe uğruna talan edildi. Gücü yegane değer olarak gören bu uygarlık insanlığa kan ve göz yaşından başka bir şey sunmadı. Daha güçlü, en güçlü ben olmalıyım hırsının doğurduğu birinci ve ikinci dünya savaşlarında altmış milyona yakın insan katledildi. Akif merhum bu uygarlık için ‘medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar' derken ne kadar da haklıydı.
Şimdi Türkiye ile batı arasında son günlerde tırmanan gergin ilişkilerin sebebine bakarken insanın aklına hemen o meşhur kurt ile kuzu hikayesi geliyor. Kurt, kendinden aşağıda bir yerde su içen kuzuya neden suyumu bulandırıyorsun demiş. Asıl maksat su değil, ama sudan bir bahaneyle kuzuyu yemektir. ABD başta olmak üzere batı dünyasının Türkiye ile yaşadığı sıkıntıların aslı da kurt-kuzu hikâyesinin ta kendisidir.
Batı, yüz yıl önce kendi çıkarları doğrultusunda paylaştığı bölgeyi şimdi yeniden dizayn etmeyi amaçlıyor. Yüz yıl önce bölgenin pervasızca parsellenmesine karşı durabilecek bir güç olmamıştı. Şimdi bu plan karşısında direnebilme potansiyeli taşıyan ülkeler tek tek etkisiz hale getirilmeye çalışılıyor. Arap dünyasının iki büyük ordusuna sahip ülkeleri Irak ve Suriye tahrip edildi. Sıranın kendisine geldiğini geç fark eden Türkiye direnmeye çalışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu direnişin simge ismi olmuş durumda. İşte ABD ve müttefikleri bu nedenle Erdoğan'ı hedefe koymuş bulunmaktadırlar. Kısaca mesele bundan ibarettir.
Şu an Türkiye'yi hedef alan çok cepheli bir terör saldırısı var. Bu saldırıların taşeronlarının isimlerinin değişik olması bizi şaşırtmasın. Hedef, plana karşı durmak isteyen Türkiye'yi dize getirmektir.
PKK iki yıla yakın devam etmiş barış sürecini suya attı ve savaşa döndü. Şehirlerimizi harabeye çeviren savaş sürecinde binlerce kürt gencin kanı aktı. FETÖ, devlette sahip olduğu bütün imkanları, tavizleri bir tarafa bırakıp askeri darbe teşebbüsü başlattı. Sonuç çok vahim oldu. On binlerce insan işinden gücünden oldu, mağduriyetler yaşandı. Ve hız kesmeden devam eden terör saldırılarında hayatlarını kaybeden yüzlerce masum insanımız... Bütün bunların ABD ve batı nezdinde hiçbir değeri yoktur. PKK ve FETÖ için de akan bu kanların bir değeri yok elbette. Burada karlı çıkan tek taraf Türkiye'nin diz çökmesini isteyen batı ve ABD'dir. Dolayısıyla PKK, FETÖ ve IŞİD batının amacına hizmet etmekten başka bir iş yapmıyorlar.
Erdoğan'ın hedefe konduğu bir süreçte onu desteklememek karşıdaki amansız düşmanın ekmeğine yağ sürmektir. Bu nedenle hatasıyla sevabıyla büyük şeytana karşı duran politikalar sonuna kadar desteklenmelidir. Zira ABD ve Batı'nın bölgemizdeki egemenliği son bulmayana kadar Müslümanların rahat etmesi mümkün olmayacaktır.