Nankörlüğün her türlüsü kötüdür

Hasan YILMAZ

Bizleri yaratan Canab-ı hak, çoğu zaman bizleri çeşitli şekilde çeşitli vesilelerle dener ve sınar. Bizler bu imtihan sürecinde dost doğru olup herşeyin ondan geldiğine ‘'iman'' edersek gereken ibadetlerimizi yapıp sabır edersek imtihan sonucu farklılaşır.

Bunu geniş düşündüğümüzde şöyle diyebiliriz. Allah (CC), insanlığın varlığıyla beraber her insanı imtihana tabi-i tutmuştur. Çoğu zaman insanların hep biz mi? Sorusuna gelince bunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki sadece biz değil herkes bu imtihan sürecinden geçiyor ve geçmiştir.

Bu konuda insanlar hep kendi dertlerine odaklandığı için sadece kendisinin imtihan edildiğini sanır. Oysa ki bütün peygamberler, bütün alimler, bütün salihler, bütün insanlık, imtihan sürecinden geçti ve geçecek. Kimi bu imtihan sürecinde sabır ve sukunet içinde olduğu için bizlerin dikkatini çekmemiş olabilir.

Bu konuda bizleri yaratan kudret, nerede olursak olalım hangi şartlarda yaşarsak yaşayalım bizden sabır ve suküneti istiyor. Bunu da kendi kelamında şöyle izah ediyor. "Öyleyse siz beni zikredin ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin." diye bizleri güzel bir şekilde uyarır.

İnsanlar bu ilahi mesajı dikkate aldığında psikolojilerinde bir rahatlık söz konusu olduğu gibi imtihanları da kolaylaşır. Fakat bu mesaj dikkate alınmayıp kendilerine göre bir mantık geliştirildiğinde bir nankörlük başlıyor. Bu nankörlükle beraber bir uzaklaşma bir sorumsuzluk diyebiliriz.

Emanetten uzaklaşan böylesi insanları Allah şöyle izah ediyor. Şüphesiz ki biz emâneti göklere, yere ve dağlara sunduk, onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korkup titrediler; insan onu yüklendi ; şüphesiz ki o, çok zâlim ve çok câhildir.

Yani insan kendi sorumluluğunu kendi imtihanının gereğini yerine getirdiğinde şerefli bir mahlukat oluyor, emanetine sahip çıkmadığı zaman zalimleşebiliyor, cahilleşebiliyor. Bu vasıflara sahip insanların profiline baktığımızda bir nankörlük belirtisinin olduğunu da rahatlıkla görebiliriz.

Burdan dersler çıkararak şöyle düşünebiliriz. Rabbini bilen kendini bilir, sosyal çevreye duyarlı ve paylaşımcı olur. Rabbinden de uzaklaşanlara gelince genelde egoist, toplumsal faydayı düşünmeyen, her şeyde kendine bir çıkar yolu elde etmeye çalışan, nankörlük yaparak kendine faydalı olacağını düşünen insanlar gelir akla. Bu insanların topluma verdiği zararı kimsenin vermediğini veremeyeceğini güzel bir hikayeyle özetleyelim.

Çölde devesi üzerinde giden bir bedevi susuzluktan ölmek üzere olan birine rastlar. Devesinden hemen iner ve yerde kızgın kumlar üzerinde yatan adama su verir, büyük bir şefkatle, terlemiş alnını siler, kim olduğunu sorar. Su içen adam yavaş yavaş kendine gelir.

O esnada daha beş dakika önce susuzluktan ölmek üzere olan adam kendine merhamet elini uzatan bedeviyi birden itekler ve adamın devesine biner ve oradan uzaklaşmaya çalışır. Bedevi yere düşer ve devesini kaçıran adamın arkasından ‘'Lütfen yabancı gittiğin yerde bu olayı anlatma'' der. Deveyi kaçıran adam şaşırır, bu adam arkamdan bağırıp çağırmıyor neden olayı anlatmamamı istiyor acaba diye düşünüp deveyi durdurur.'' Neden anlatmayayım?'' der. Kızgın kumların üzerinde doğrulan bedevi ‘'Eğer gittiğin yerde bu olayı anlatırsan artık çölde biri susuzluktan ölse bile kimse ona asla su vermez.'' der.

Selam ve dua ile...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.