Bismillah…
Eğitim sistemi; bir toplumun refahı, bir ülkenin kalkınması ve bir devletin bekası adına birinci öncelikli mesele olduğu için;
Eğitim sistemimiz nasıl olmalı?
Hangi kaynaklara dayanmalı?
Misyonu ve vizyonu ne olmalı?
Sorularına cevap bulma ve pratik olarak uygulamaya geçirme, can alıcı bir önem arz etmektedir.
Ülkemizde, cumhuriyetin kurulumundan sonra uzun bir süre eğitim alanında yapılan girişimler, batılılaşma adı altında ideolojik ve ekonomik temelli; milli ve manevi değerlerimizi yok sayan ve köküne kibrit suyu döken; taklitçi bir mantalite üzerine kurulu idi.
Bu yaklaşım, eskisi gibi militarist yoğunlukta olmasa da halen ciddi etkileri devam etmektedir.
Çünkü; şu an uygulamada olan birçok yasal ve anayasal hükümler, askeri darbeler neticesinde alınmış militarist kararlardır.
Aynı zamanda eğitimle ilgili düzenlemeler, sürekli politik ve ekonomik unsurları önceleyen ve tamamına yakını eğitimle ilgisi olmayan bürokrat ve siyasetçilerin hegemonyası altında yapılmıştır.
Bu sebeple, eğitim sistemi ile ilgili yasal düzenlemeler oluşturulurken, tarihe damgasını vuran kültür ve medeniyetimizin beslendiği milli ve manevi değer yargılarımız gözetilerek ve çağın gerekleri göz önünde bulundurularak; vahyin rehberliğinde aklın geliştirildiği; iradenin güçlendirildiği; güzel ahlak sahibi; iyi ve olgun insan yetiştirmeyi amaç edinen; yeni nesli hayata ve geleceğe hazırlayan bir anlayışla; eğitimin tüm kademeleri eğitimci uzmanlar ve akademisyenler tarafından tanzim edilmelidir.
Eğitim alanında söz konusu çalışmaları yapmak aslında bizim için zor değildir.
Çünkü; tarih sayfalarında gezinti yaptığımızda, altın harflerle yazılı olan İslam kültür ve medeniyetimizin muhtevasının buna müsait olduğunu müşahede etmekteyiz.
İslam’ın, insanı eğitme modelini ilk olarak, ilk insan olan Hz. Adem(as)’in yaratılmasının hemen öncesi ve başlangıcında teori ile birlikte pratik düzlemde hayata geçirdiğini görmekteyiz.
Biz buradan, eğitimin en önemli amacının doğru bilgiye ulaştıktan sonra bu bilgi ile müspet davranışlar sergilenmesi gerektiği şuuruna varmaktayız.
Toplumsal değerlere ve ülkenin kalkınmasına kaynaklık eden bilginin, dünyevi çıkar ve ideolojik amaçlar doğrultusunda tevil edilerek bir araç haline getirilmesi sonucu yozlaşmasının, insanlık namına ne denli can yakıcı hüsranları ve mahrumiyetleri getireceğini açıkça görmekteyiz.
Ülkemizde, Fransız eğitim sisteminin kabul edildiği 1867’den bu yana batıyı taklit etme esareti üzerine bina edilen uygulamalar neticesinde yozlaşan eğitim alanındaki terimler, tanımlar, bilgi kaynakları ve rol model örneklemelerin kültür ve medeniyetimize uygun bir şekilde güncellenmesi elzemdir.
Burada kastettiğim güncelleme, mekânda ve araçlarda değil; zamanın gereklilikleri doğrultusunda hayata bakış açımız ve değer yargılarımız çerçevesinde yeniden yapılandırılmasıdır.
İslam’ın insanoğluna sunduğu eğitim ve öğretimin temelinde şu vardır:
Allah(cc), kâinat ve içindeki her şeyi insanoğlunun ihtiyaçları için var etmiş ve onun hizmetine sunmuştur. İnsan zerre miktarınca yaptığı her şeyin karşılığını dünya ve ahirette muhakkak görür.
Yani, eğitim sistemimizin asıl amacı;
İnsanların yegâne rabbi, maliki ve ilahı olan Allah(cc)’ı tanıyıp gereği gibi kulluk etmek;
İnsanın sahip olduğu ilgi ve yetenekleri ortaya çıkarıp fıtratına uygun olarak gelişimini sağlayarak topluma faydalı bir birey olacak şekilde yetiştirmek;
Allah(cc)’ın insanoğluna bahşettiği her türlü zenginlikleri bilimsel çalışmalarla keşfedip ekolojik düzeni bozmadan insanlığın istifadesine sunmak olmalıdır.
Eğitim sistemimiz, hayatın tamamını kuşatan bir formatta olmalıdır. Düalist yaklaşımı esas almalıdır. Yani hem dünyasını ve hem de ahiretini; hem beden ve hem de ruh sağlığını önemsemelidir. Toplumu bir taraftan pozitif bilimler ile maddi yönden kalkındırırken; diğer taraftan da İslami ilimler ile manevi yönden donatmalıdır. Ancak; böyle bir eğitim sistemiyle can, mal, din, akıl ve nesil emniyeti sağlanmış olur.
Kur’an-ı Kerim’de, “Onlar salih kimselerdi.” diye anılan peygamberler; aynı zamanda terzi, demirci, saatçi, marangoz, doktor, bahçıvan, balıkçı, dokumacı, fırıncı gibi mesleklerin piri olan şahsiyetlerdi.
Tıp, Matematik, Astronomi, Fizik, Kimya, Coğrafya, Tarih, Felsefe gibi alanlarda çığır açan Cabir b. Hayyan, Harezmi, İbn Heysem, Piri Reis, Birûnî, Evliya Çelebi, Farabi, İbni Sina, El Cezeri, Gazali, Ömer Hayyam gibi her biri dünyaca ünlü nice bilim adamları aynı zamanda bir İslam âlimi ve güzel ahlak timsali zatlardı.
Fuat Sezgin hocanın dediği gibi;
“Batı Medeniyeti İslam Medeniyetinden doğmuştur. Bunları insanımıza anlatmak batılılara anlatmaktan daha zordur.”
Allah(cc)’a emanet olunuz.