Üç yıl önce MAK Danışmanlık tarafından “Türkiye’de Toplumun Dine ve Dini Değerlere Bakışı Araştırması” yapılmıştı. Sonuçlar hepimizi hayrete düşürecek kadar ürkütücü bir o kadar da düşündürücüydü. O zaman ortaya çıkan sonuçlar üzerine uzun uzun tartışılmış ve konuşulmuştu.
Yapılan bu araştırmayı tekrar hatırlamanızı istiyorum. Çünkü toplumumuzun şimdiki durumu üç yıl önceye göre daha kötüdür.
Araştırma; 30 Büyükşehir, 23 İl ve 154 ilçede 5 bin 400 kişi ile yüz yüze yapılmıştı.
Sonuçların bir kısmı şöyle: Türkiye’de insanların; yüzde 14’ü Allah’a, yüzde 24’ü Kur’an-ı Kerim’e, yüzde 25’i meleklere, yüzde 37’i Peygamber Efendimiz (sav)’e inanmıyor.
Yüzde 85’i cennete gideceği kesin olsa bile şu an cennete gitmek için ölmeyi düşünmüyor ve yüzde 43’ü hiç camiye gitmemiş.
Yüzde 55’i Ramazan ayı orucu tutmuyor, yüzde 78’i Namaz kılmıyor ve yüzde 35’i Gusül abdesti almıyor veya bilmiyor.
Hakikaten bu sonuçlar dehşet vericidir. Çünkü bu cevapları verenler bizim çocuklarımız, bizim kardeşlerimiz ve bizim toplumumuzdur. Dolayısıyla bu sosyolojik değişimin muhasebesini iyi yapmalıyız.
Unutmamalıyız ki; bu dehşet verici tabloda hepimizin payı var ve bundan dolayı yevm-i mahşerde hesaba çekileceğiz.
Peki, Nasıl bu hale geldik?
Malumunuz Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Kemalist zihniyet; İslam ve İslami değerlere karşı topyekûn savaş açma temeli üzerine devleti bina etti. Tüm çabaları Müslüman halkımızı inanç ve tarihinden kopararak köhnemiş batı zihniyetine entegre etmekti. Bunu da yaptıkları ustaca hamlelerle büyük ölçüde başardılar.
Menderes ve Erbakan hoca dönemlerinde bazı müspet adımlar atılmış olsa da, askeri darbenin gadrine uğramaları nedeniyle sonuç değişmemiş ve hazırlanan sosyal proje devem etmiştir.
Fakat 2002 yılında AK Parti’nin iktidara gelmesiyle tekrar İslami endişe sahibi geniş kitlelerde ciddi bir heyecan oluştu. Süreç içinde Erdoğan’ın bazı cesur çıkışları ve siyasi aktör olarak AK Parti’nin somut bir takım gelişmelere imza atması umutları artırdı.
Ancak madalyonun diğer yüzü hep göz ardı edildi. Şöyle ki; İslami hassasiyetlerimiz törpüleniyor, kavramların içi boşaltılıyor ve anlamsızlaştırılıyor. Ama herkes siyasi iktidarın hamlelerine kilitlenmiş ve “küresel sisteme bağlılık” mesajlarına rağmen “vardır bir bildikleri” deyip beklemeye devam ediliyor. Şimdi bir bakıyoruz ciddi bir kimlik sorunuyla karşı karşıya kalmışız.
Bir kaç somut örnek vermek gerekirse;
Müslüman kadının sembolü ve gururu olan “Tesettür” sıradanlaştırıldı ve modanın bir çeşidi haline dönüştü.
“İslami yaşam modeli” yerini “İslam motifli laik yaşam modeline bıraktı.” Artık hem dindarlık vurgusu yapan hem de laiklikten taviz vermeyen ve bu topraklarda İslam’ın şiarlarını kazımak isteyen şahsiyetleri sahiplenen bir anlayış oluştu.
“Ümmet” vurgusu “yerli-milli” vurgusuna dönüştü... Bunun gibi eğitim başta olmak üzere sosyal hayatın birçok alanında da durum aynıdır.
Bu gidişatın önlemi alınmazsa toplum olarak çok daha vahim durumlara düşeriz bilginiz olsun.