Türkiye ile NATO ilişkileri tarihindeki en kritik süreçlerden birini yaşıyor.
Son olayın bardağı taşırıp taşırmadığını yakında göreceğiz.
Olay Norveç'teki NATO tatbikatıyla ilgili…
Norveç'te bulunan NATO Merkezi'nde 08-17 Kasım 2017 tarihleri arasında TRIDENT JAVELIN adlı bir tatbikat gerçekleştirildi. Tatbikatın son safhasında, ‘Karşıt Kuvvet' ülke liderleri fotoğrafları arasına Atatürk'ün resminin yerleştirildiği, tatbikat içerikli sosyal medya çevrimi içinde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan adına sahte hesap açılarak “Karşıt Kuvvet liderini destekleyici” ifadelere yer verildiği fark edildi.
Türkiye sert tepki gösterdi; ama bu arada NATO'nun tam olarak ne yapmak istediği üzerinde durulmadı.
Aslında yaşanan olayın, NATO kaynaklı mı, Amerika kaynaklı mı olduğu da anlaşılamadı.
Yaşananların birkaç gündür konuşulan Türkiye'nin Amerika'ya verdiği “Nota” ile ilişkisi de pek sorgulanmadı.
Türkiye tarafından hiç olmadığı kadar öfkeli açıklamalar birbirini takip ederken, fiili hiçbir adımın atılmaması dikkatlerden kaçmıyor.
Son günlerde Amerika'nın F-35'leri vermeme ihtimaline tepki olarak Malatya'daki radar üssünün kapatılacağına dair haberlerin spekülatif yönünün olup olmadığı zamanla ortaya çıkacak.
Ortada anlaşılması zor bir ilişki var.
Kore'de, Afganistan'da, Lübnan'da, Somali'de Amerika istedi diye NATO gücüne katkı sağlayan Türkiye, buna karşılık NATO'dan hiçbir destek almadan ilişkilerini devam ettiriyor.
Tehditlere ve ambargolara rağmen…
Gerçi kimi dönemlerde Türkiye'den fiili anlamda ciddi karşılıklar da söz konusu olmuş; ama bunlar Türkiye siyasetinde ve ordusunda bir gelenek haline gelmemiştir.
Örneğin 1974 Kıbrıs harekâtı…
1974 Kıbrıs harekâtından kısa bir süre sonra Amerika, Türkiye'ye silah ambargosu uygulamaya başladı. Ambargodan 5 ay sonra 25 Temmuz 1975'te Türkiye, Amerika'ya bir nota verdi ve 1969 tarihli Türkiye-Amerika Savunma İşbirliği Anlaşması'nı (Defence Cooperation Agreement) askıya aldığını ve tüm Amerikan üs ve tesislerinin TSK'nın "kontrol ve gözetimi" altına girdiğini açıkladı.
Amerika 3 yılın sonunda ambargoyu bitirdiğinde yeni bir anlaşma ile üsler yeniden kullanıma açıldı.
Amerika'nın MİT'i kontrol altına alma ve TSK'ya yerleşmeye başlama tarihleri olarak hep 70'li yılların gösterildiğini bir tarafa not ederek “birilerinin çocukları” tarafından gerçekleştirilmiş olan 12 Eylül askeri darbesine bir daha dikkatle bakın.
Gelelim günümüze…
Amerika, FETÖ ve PKK'ye destek vererek oyunu açık oynamaya başladı.
NATO'daki tek belirleyici güç olarak Norveç'teki tatbikatın da bir Amerikan hamlesi olduğu ortada.
Ortada askeri ve siyasi bir operasyon var ve bu operasyon bazen bir sinir harbine dönüşüyor.
15 Temmuz darbe girişimiyle ele geçirilemeyen yönetime karşı ardı ardına hamleler devreye sokuluyor.
Türkiye'nin İran ile askeri alanda görüşmeler yapması, belli aralıklarla “Şangay İşbirliği Örgütü”nün gündeme getirilmesi, S-400 füze savunma sistemi anlaşmaları, Amerika'yı rahatsız etmektedir. Amerika'nın da Türkiye'yi ve bölgeyi daha fazla rahatsız etmek için adımlar attığı gözden kaçırılmamalıdır.
Türkiye'de NATO'nun sorgulanır olması aslında Amerika için bir sıkıntı oluşturmuyor. Kıbrıs ambargosuna karşılık olarak Amerikan üslerini kapatan dönemin hükümetinin tavrını her şeye rağmen mevcut hükümette göremeyen Amerika, tahrik edici adımlarını fazlalaştırıyor.
Amerika, Türkiye'nin NATO'dan çıkmasını istiyor; ama talebin Türkiye'den gelmesi için tahrik ediyor. Aynen AB'nin uyguladığı taktik gibi…
Mevcut şartlarda NATO'dan çıkmış bir Türkiye'nin Amerikan saldırılarına açık hale geleceği ortada. Bölgede yeni bir çatışma ortamı oluşturmak son derece kolaydır. Bunun için de pekâlâ Kıbrıs ya da Ege adaları sorunu kullanılabilir. Çıkarlarını her şeyin önüne almış olan ve Ukrayna ile Karabağ konusunda Türkiye ile güven sorunu yaşayan Rusya'nın, Körfez'de ciddi bir tehditle karşı karşıya olan İran'ın ve bu tip durumlarda her zaman çekimser kalan Çin'in, Türkiye'nin yanında olacağını düşünmek çok da mantıklı olmayacaktır.
Sözün özü şu:
Amerika, Türkiye'nin NATO'dan çıkmasını ve bu şekilde açık bir NATO müdahalesi karşısında yalnız kalmasını istiyor.
AB ile de ilişkileri iyi olmayan Türkiye'nin diplomatik tüm yolları kullanarak Körfez'de yeni bir savaşın önüne geçmesi gerekir. Aksi takdirde istikrarsızlığın her yeri sardığı bir bölgede kendisi de savunmasız kalacaktır.