İhlas grubu ile Doğan medya grupları arasında kavga devam ediyor.
Ağır sözler söyleniyor, tehditler savuruluyor, arşivler karıştırılıp çelişkiler masaya konuyor.
Bazen suçlamalarda hakaret dili, belden aşağı vurma gibi şeyler de devreye giriyor.
Doğan grubunda birkaç yazar bu işi yürütürken özellikle Ahmet Hakan, “Asıl polemik sorumlusu” gibi bir görüntü veriyor.
İhlas grubunda da birkaç yazar var ve cephenin en önünde ise Cem Küçük duruyor.
Cem Küçük'te pek ölçü ve tedbir yok. Bir taraftan Doğan grubuna, bir taraftan Odatv'ye saldırırken “kripto” diye tanımladığı kimi Ak Partililer de arada bir darbelerden nasipleniyor.
Cumhurbaşkanı'nın “Kimse benim adıma racon kesmesin” sözünü hiç üzerine almıyor Cem Küçük ve racon kesmeye devam ediyor.
Bazen açıktan bazen de örtülü tehditlerle mesajlarını veriyor.
Birkaç gün önceki yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve MİT müsteşarı Hakan Fidan'ı savunma adına Doğan grubuna, Ahmet Taşgetiren'e ve Odatv'ye yüklendi.
Sanırım birçok kimse “İşte klasik Cem Küçük sözleri” demiştir; ama odatv ile ilgili şu cümle farklı düşünmemize neden oldu.
“Bu çete ülkemiz için Baader-Meinhoff çetesi kadar ciddi bir tehdit hâline gelmiştir.”
Sizi bilmem; ama ben “Ne alaka?” dedim bu cümleyi okurken.
Hemen sonra “dank” etti.
Baader-Menhoff Marksist ideolojide bir Alman silahlı örgütü idi.
Banka soyardı, suikast yapardı, kimi yerleri bombalardı. Öldürdüğü polis ve siyasetçiler vardı, emniyet binası ve Amerikan karargahı bombalamıştı.
Odatv'nin birileri ile karanlık bağlantılarından, ısırıcı ve rahatsız edici medya dilinden söz edebilirsiniz; ama militan bir örgüt yapılanmasına sahip olduğunu söyleyemezsiniz.
İşte “Ne alaka?”yı onun için söyledim.
Gelelim “dank” meselesine…
Cem Küçük, odatv'ye operasyon istiyorsa ve bu arada Baader-Meinhoff'tan söz ediyorsa bu operasyonun şekli ürkütücü olacaktır.
Çünkü Baader-Meinhoff üyelerinin neredeyse tümü infaz edilmiştir.
Bir kısmı yakalanıp yargılanabilecekken infaz edilmiştir.
Demek istediğimi anladınız mı?
***
Cem Küçük'ten devam edelim…
Nagehan Alçı'nın FETÖ'den tutuklu kimi gazetecilerin serbest bırakılması gerektiğine dair yazısına tepki gösterdi Cem Küçük.
FETÖ'cülere merhamet edilmemesi gerektiğini, hiçbir pişmanlık ve özürün işe yaramayacağını söyledi Küçük. Nazlı Ilıcak ve Kadri Gürsel'in serbest bırakılması gerektiğini yazan Alçı'yı şu cümlelerle uyardı:
"Cellatlarına âşık mı oluyorsun? Yaptığın şey liberalizm değil saçmalık, akılsızlık" dedim. Bana hâlâ telefonda Nazlı Ilıcak ve Kadri Gürsel'in tahliyesini savunup, beni de ikna etmeye gayret ediyordu.
Ben kendisine eğer FETÖ darbesi başarılı olsaydı kendisinin de kocasının da öldürüleceğini, ikizlerinin öksüz ve ortada kalacağını anlattım.”
Neyse ki, duruşmada Nazlı Ilıcak, Nagehan Alçı hakkında konuşmuş da Nagehan Alçı yaptığı hatanın farkına varmış.
Tabii Cem Küçük, haklı çıkmanın gururuyla “tecrübe” dolu tespit ve değerlendirmelerine devam ediyor.
Ve herkesin ne isteyip ne istememesi gerektiği yönünde sınırlar çiziyor, isimler belirliyor.
“15 Temmuz başarılı olsa hepsi yüksek konumlarda olacaktı, şimdi ise cezaevinde sürünerek ölecekler tıpkı Pinochet gibi. Hak ettikleri budur. Büyük kumar oynadılar ve kaybettiler. Elbette Murat Sabuncu, Gökmen Ulu, Mediha Olgun gibilerin tahliyesini hep beraber isteyelim; ama Mehmet Baransu, Kadri Gürsel, Mehmet Altan, Hidayet Karaca, Akın Atalay, Nazlı Ilıcak, Mustafa Ünal, Şahin Alpay, Gültekin Avcı, Ali Bulaç, Mümtazer Türköne gibi hainlerin tahliyesine Türk milleti asla ve asla izin vermeyecektir.”
“Büyük Türk muharriri” Cem Küçük, “Türk milletinin” yukarıdaki isimlerin tahliyesine asla izin vermeyeceğini söylüyor; ama o da ne?
“Yüce Türk milleti” adına karar veren bir hakim, yukarıdaki isimlerden Kadri Gürsel'in tahliyesine karar veriyor.
Bu arada kafam karıştı.
“Türk milleti tahliyeye asla izin vermez” diyen Cem Küçük mü, yoksa Kadri Gürsel'i tahliye eden hakim mi?...
“Türk milletinin temsilcisi” anlamında bunlardan hangisi asıl, hangisi çakma?