NE EKERSEN ONU BİÇERSİN!

Yusuf ARİFOĞLU

İyisiyle kötüsüyle, hayrıyla şerriyle, hastalığıyla sıhhatiyle, mutluluğuyla üzüntüsüyle, kavgasıyla muhabbetiyle ömürden 365 sayfa daha zaman tünelinde akıp gitti.

Geçen her zaman dilimi için konuşurken, yazarken elbette sadra şifa şeyleri belirtmek, pembe tablolar çizmek, mavi gök mavi deniz temaşası içinde olmak hepimizin arzusudur. Şükrü ve sabrıyla, musibeti ve nimetiyle bir imtihan yurdu bunu mümkün kılmamaktadır.

Zaman tarlasına kötüler, kötülükler, zulümler, hastalıklar ve ahlaksızlık ekildiği gibi iyiler, iyilikler, merhamet, sıhhat ve iffet de ekilmektedir. Herkesin ekeceğini ahirette biçeceği bir tarla olan dünya hayatı ve geçen zaman için söylenecek en güzel ve doğru söz:

“Ne ekersen onu biçersin!”

Korona, depremler, İslam düşmanlığı, ABD seçimleri, sarı yelekliler, işgaller, protestolar, isyanlar, dibe vuran ekonomiler…

Teknoloji, internet ve yapay zekâyı hayata endeksleme çabaları, bilim ve teknolojide yaşanan baş döndürücü gelişmeler ve İslam Âleminin bu gelişmelerden yeterince istifade edememesi…

Yüksek enflasyon, işsizlik, sol-Kemalist ideolojinin pervasızlığı, 6284 sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesiyle köküne kibrit suyu dökülen aile, iyilik hareketleri STK’ları bitirme yasası, Yusufilerin hala zindanda oluşu, zinanın serbest genç evliliğin hapisle özdeşleşmesi…

Selef 2020’nin halefi 2021’e devrettiği tablonun sadece bir kısmı…

Bu tabloya bakınca şahsımız, toplumumuz, ümmet ve insanlık için ne görüyoruz?  

Kendi adımıza ve sorumluluğumuz altındakiler adına yüklendiğimiz hata, günah, vebal, zulüm ve nemelazımcılıklar için söylenecek bir sözümüz var mı?

2020’nin zaman ve insanlık defterine yazılmış “Açlık, sefalet, yoksulluk, zulüm, işkence ve ezilmişlik” karelerinde biz nerede durduk?

Mülk süresinde ‘kimin daha güzel amel işleyip işlemediğinin şahitliği’ olarak tanıtılan şu imtihan günlerinde şahitliğimiz ne ve kim adına oldu?

Kimler, bizim için nasıl bir şahitlikte bulundu?

İyilerden, adalet isteyenlerden, haksızlığa karşı çıkanlardan mı kötülerden, zulme rıza gösterenlerden, haksızlığa boyun eğenlerden mi görüldük?

‘Şehvet, ahlaksızlık, uyuşturucu ve saptırıcı fikirlerin’ ağına düşmüş gençler ve evlatlar kurtarabilme uğruna meydanda, medyada, siyasette ve sosyal hayatın her anında ve yerinde bir endişemiz, planımız, girişimimiz, çalışmamız, dahlimiz olacak mı?

Tüm bu sorular, geçmişle yüzleşme ve yarınlara daha bir onurlu, izzetli ve ne yapacağını bilir halde yürüme/yaşama adına önemlidir.

Ömürden su misali geçen zamanı hak ve adaletle ikame etme umudu varken hırs, hased, ırkçılık, nifak ve vicdansızlıkla tüketme bahtsızlığına düşmemek lazımdır.

Bilelim ki Ahiret mizanında; göz, el ve ayaklar ya lehte ya aleyhte şahitlik edecek. Mahşer alanı, kimimiz için ya rıza Cenneti ya da azap Cehennemi olacaktır.

Hesabımız, gardımız ve eldemiz tercihlerimize bakar ve tercihlere göre sonuç verir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.