Şu anda Türkiye’de, cezaevlerinde dokuz bini aşan siyasi tutuklu ve hükümlü var. Buna arananları da eklersek yirmibini geçiyor. Cezasını bir şekilde çekip serbest kalanları da düşündüğümüzde milyonlardan bahsetmiş oluyoruz. Bir çok araştırmacıya göre, dünyada bu kadar siyasi hükümlüsü, tutuklusu, firarisi ve takip edileni olan başka bir ülke yok.
Dünyada en fazla darbe yapılan ülkelerin de başında gelen Türkiye’de, doksan yılda yirmi civarında af veya ceza indirimi getirilmiş. Ve bu afların en kapsamlıları darbeciler tarafından çıkarılmış. Bu aflarla halkın devletine olan öfkesini bastırmakla yetinmemişler, aynı zamanda işledikleri cürümleri de unutturmuşlar.
Dünyada en fazla darbe yapılan ülkelerin de başında gelen Türkiye’de, doksan yılda yirmi civarında af veya ceza indirimi getirilmiş. Ve bu afların en kapsamlıları darbeciler tarafından çıkarılmış. Bu aflarla halkın devletine olan öfkesini bastırmakla yetinmemişler, aynı zamanda işledikleri cürümleri de unutturmuşlar.
Türkiye’de siyasi suç isnadı için gerekçe bulmak hala çok basit; Atatürk’ün manevi şahsiyetine, ilkelerine, heykellerine, inkılaplarına hakaret, irticacı, kürtçü, aşırı sağcı, aşırı solcu veya aşırı dinci filan örgüte üyelik, yıkıcı ve bölücü faaliyet, vs. Üstelik delil de gerekmiyor, kolluktaki sıradan bir memurun kanaati yetiyor.
Hiçbir gücün kendisine yönelen tehditi ıskalaması aklen mümkün değildir. Bu doğru, ancak her farklılığı, her reddi, her aykırılığı, her muhalefeti ve her itirazı tehdit olarak algılayıp takip ve tacizle, fişlemeyle, dinlemeyle korkutmaya, susturmaya ve bastırıp cezalandırmaya çalışmak da akla ve bünyeye zarardır.
Hani aşırı melankolik tipler vardır. Mikropların tehlikesine karşı kapı kolunu peçeteyle tutarlar, mesela hac gibi kalabalıklara karıştıklarında ağızlarını maske ile kapatırlar, gribe karşı aşı olurlar, aşırı titizlikleri yüzünden hem kendilerine hem çevrelerine dünyayı dar ederler. Yani tam bir ruh hastalığı hali.
Osmanlı’nın son zamanları için, batılı güçler ‘Hasta adam’ tabirini kullanmışlar ve herkes bu ölecek adamın mirasına göz dikmişti. Hasta adam öldü veya öldürüldü. Ancak yeni cumhuriyet de dini ve ahlaki değerlerini, tarihini ve halkını inkar etme hastalığıyla doğdu. Kardeşlerini reddetti, komşularını düşman ilan etti. Camiden, cemaatten, hocadan, ezandan, sakaldan, sarıktan, örtünmeden, Kuran’dan, Arap’dan, Arapça’dan, Kürt’ten, Kürtçe’den, Alevi’den, yürüyenden, gizlenenden neredeyse herkesten ve her şeyden korkan, kaygılanan ciddi bir hastalıkla devlet yönetmeye kalktı.
Kurucusunun bir aşireti, ailesi ve çocuğu olmadığı için mevcut Arap rejimlerine dönüşemedi ama her taraftaki büstleri, heykelleri, anıtları, andı ve hitabesi ile bu açık kapatılmaya çalışıldı. Bugün gelinen noktada mezkur paranoya ile, cansız nesnelerle ve son kullanma tarihi çoktan geçmiş fikirlerle veya ilkelerle koca bir toplumun idare edilemeyeceğinin herkes farkında.
Dolayısıyla eften püften hediyeler dağıtır gibi paketçiklerle bu hastalık iyileşmez. Eğer son referandumu boşuna yapmadıysanız, onun gereği olarak Kemalist rejimi değil, çoğunluğu Müslüman olan halkı dikkate alarak inançlarını esas alan bir net paket ortaya çıkarın. Bu paketle korkularınızı yendiğinizi gösterin ve siyasi tutuklu ve hükümlüleri serbest bırakın.
Siyasiler için en kapsamlı son affı Özal çıkarmıştı. Özal kadar cesaretiniz yoksa Rahşan Ecevit kadar cesur olun.
Korkmayın, devlet bu aflarla yıkılsaydı ilk kurulduğu zaman yıkılırdı. Çünkü ilk onbeş yılında beş defa af çıkartıldı hiçbir şey olmadı. Kaldı ki bunu yapmadığınız sürece çözüm dediğiniz sürecin sonunda, ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda’ nakaratını tek başına söylersiniz.
O yüzden ne lafı ne de paketi eğip bükmeye gerek yok.