Seçim sonrası yaşanılan gelişmeler sonucu CHP içinde kazan kaynamaya başladı. Peki farklı bir sonuç bekleniyor muydu? Elbette hayır! Sayın İnce'nin % 22'den %30 küsura çıtayı yükseltmesi CHP seçmeni için ümit oldu. Dolayısıyla taban seçim kazanılmasa da çıtanın yükseltilmesiyle avunuyor görünüyor.
Bu yaklaşım sonraki seçim için bir ümit pompalarken “Değişim ve Dönüşüm” adı altında isyan/kalkışma hareketine dönüştü. Parti içi bu isyan, CHP Parti Meclis Üyesi Gaye Usluer'in ifadesiyle üç sayfalık bir metinde dile getirildi. Neticede “Tüm yetkileri eline alan tek adam rejimine karşıyız! Cesaretimizi halkın değişim talebinden alıyoruz. Partimizi Değişim ve Umut Kurultayı'na çağırıyoruz.” sözleriyle yankı buldu.
CHP her seçim sonrası bu tür sancıları yaşıyor. Her kurultayda Genel Başkan'a karşı şiddetli bir şekilde karşı koyan adaylar ortaya çıkıyor. Taban da millet de artık buna alışmış görünüyor. Mevzu bahis gelişmeler bu olunca savunma mekanizması olarak CHP içinde diğer partilerden farklı bir şekilde demokrasinin işlediğini diğer partilerde ise diktatörlüğün yani tek adama dayalı bir monarşinin olduğu dile getiriliyor.
Aslında bunu tevil etmenin bir anlamı yok. Türkiye'de parti başkanları, il başkanları, kurumsal başkanlar şayet bu anlayışla demokratik olsalardı, hepsi CHP'ye dönüşeceklerdi. Öyleyse Başkan sıfatına haiz olan kimsenin kendisini kabul ettirme özelliğinin, karizmasının olmasını tek adamlığa devşirmemek, farklı okumalarda bulunmak gerek.
Gördüğümüz manzara ise Kılıçdaroğlu'nun iktidara yönelttiği tüm ithamların partilileri tarafından kendisine yönelik dile getirilmesidir.
Öyleyse konuşurken itidalli konuşmalı, yarın konuşulanların aleyhimize olacak şekilde karşımıza çıkacağını düşünmeliyiz. Maalesef o pozisyonda olan kimseler için bu düşünce siyasi bilinçsizlikten çok siyasi körlük olarak hep karşımıza çıkıp duruyor.
Ecevit'in İnönü'ye, Baykal'ın Ecevit'e, Kılıçdaroğlu'nun Baykal'a karşı yaptığını demokratik(!) mücadeleyi şimdi de İnce, Kılıçdaroğlu'na karşı yapıyor. Yarın sayın İnce başa geçerse birkaç yıl sonra başka biri de ona karşı aynı demokratik ayarı(!) yapar mı bilemiyoruz; ama ihtimal dışı değil. Çünkü bu kalkışmalar/demokratik mücadeleler(!), CHP'de yazılı olmayan partisel bir kural haline gelmiş bulunuyor.
Peki, şu an bu demokratik mücadele(!) süreci ne aşamada derseniz, önceki günün parti içi ilk kalkışma günü olması itibarıyla 353 delege, noter imzalı kurultay talebinde bulundu. Şayet 15 gün içinde bu talep 650 delegeye ulaşırsa Kurultay olacak, değilse Kılıçdaroğlu kurtuldu demektir.
Seçim sonrası yazdığım bir yazıda da dediğim gibi Kılıçdaroğlu bu sürece karşı ne kadar dayanır bilinmez; fakat koltuğu bırakmaz. İnce ise “ağzımdan Kurultay sözü çıkmaz” söyleminin esiri olarak susuyor görünse de sinesine sığmayan bir arzu ve istekle göğsü körük gibi bir iniyor bir çıkıyor. Yerine gönüllü sözcüleri ha bire açıklama üstüne açıklama yapıyorlar.
Gidişat, Kurultay'a gebe görünse de alttan alta Bizans oyunları oynanıyor. Kılıçdaroğlu delege sayısının 650'ye ulaşmaması İnce ise ulaşması için didinecek. Görünen ise kurultayın olmaması durumunda kazanın daha çook kaynayacağıdır.