Biliyorum, hemen soracaksınız biz derken kimi kastettiğimi, daha sonra da “ne varsa bizde var” derken var olanın ne olduğunu.
Biz derken geçmişimizin ve geleceğimizin orta yerinde duran bizi kast ediyorum.
İşte ne varsa bu “biz”de var diyorum.
Çünkü biz şu anda yaşamakta olanlarız, bizden öncekilerimiz artık mezardadırlar, gitmişlerdir, sonrakilerimiz ise henüz gelmemiştir, gelmiş olanlar varsa da henüz söz söyleme ve bir şeyler yapma durumunda değiller.
İşte bu anlamda ne varsa bizde var, ne yapılacaksa biz yapacağız.
Son zamanlarda hepimizin bildiği, belki de her gün tekrarladığı şu dua ayetleri iyice dikkati çekiyor;
“Rabbic’alnî muqiymessalâti... Rabbim, beni ve soyumdan gelecekleri namazı ayakta tutanlardan eyle, dualarımızı kabul buyur. Rabbim beni, anamı ve babamı hesabın görüleceği o gün mağfiret eyle”(14/40,41)
Rabbimizin bize öğrettiği bu duaya bir bakar mısınız; duayı yapacak olan bizleriz yani şu anda yaşamakta olanlar. Öncelikle kendimiz için bir şeyler istiyoruz hem de istenmesi gereken en önemli şey ne ise onu istiyoruz.
Sonra evlatlarımız, torunlarımız, soyumuzdan gelecek olanlar için istiyoruz.
Ve başta ana babamız olmak üzere geçmişlerimizin bağışlanmasını diliyoruz. Özellikle vefat eden geçmişlerimiz artık bir şeyler yapma durumunda değiller. Bizim de onlar için mağfiret talep etmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok. Fakat böyle demekle bunu küçümsemiyoruz, elbette mağfiret talep etmek işe yarıyor olmalı ki Rabbimiz bize öğretiyor.
Soyumuzdan gelecekler için yapmamız istenen dua değişiyor, onların namazı iqame edenler olması için yalvarıp dua ediyoruz, tabii sadece yalvarma değil aynı zamanda bir şeyler yapıyoruz.
Yani varlık âleminin merkezinde oturan insandır, insan ise geçmişiyle ve geleceğiyle bir insandır, bundan dolayı hem geçmişine karşı hem geleceğine karşı yükümlülükleri vardır.
Biliyor musunuz, eğitim öğretim yılının başlaması sebebiyle annelerin babaların evlatlar üzerindeki çırpınışlarına hepimiz şahit oluyoruz. Çünkü biz yaşıyoruz, biz işin merkezindeyiz, ne varsa bizde vardır.