Bu ülkede neden düşünce üretilemiyor?
Neden üniversitelerinin dünyada bir itibarı yok?
Neden farklı ülkelerde okutulacak saygın akademisyenleri, yazarları ve eserleri yok?
Kemalizm güya, memleketi çağdaş/muasır bir seviyeye çıkaracak diye dikte(a) edildi.
Şeriat, hilafet, medrese, alim, tekke, şeyh, mürid, Kur'an alfabesi, sarık, peçe, hicri takvim vs. ülkeyi geri bırakıyordu.
Almanlar gibi felsefe ve teknoloji üretebilmek için almanî(laik) olmak gerekiyordu. Fransız ve İngiliz misali dünya devleti olmak için kendimiz değil onlar gibi civil(medenî) olmamız gerekiyordu. Böylece bizim de lokomotif, araba, uçak, sinema ve matbaa makinesi gibi nice cihaz ve aletleri üreten bir endüstrimiz olacaktı.
Bu zevata göre Osmanlı'nın son dönemindeki geri kalmışlık, batıyı tamamen değil kısmen ve özde değil sözde taklit etmekten kaynaklanıyordu.
Dolayısıyla binlerce alimin asılması ve bin yıllık medeniyetin yıkılıp geçmişe gömülmesi pahasına batılı dostların(!) sadece fikirleri, tavsiyeleri değil sanattan siyasete bütün yaşam tarzları, kanunları, giyim kuşamları, ölçü ve takvimleri, alfabeleri, eğitim modelleri gibi bütün kabul ve kanaatleri tam/noksansız biçimde alındı, uygulandı.
Ama olmadı. Onlar gibi sanayileşemedik, zenginleşemedik, gelişemedik, modernleşemedik.
Dünyanın her tarafında takip edilen sanatımız, satılan otomobillerimiz, beklenen ürünlerimiz olmadı. Gelişmiş teknolojilerimiz, yüksek refah seviyemiz olmadı.
Mesela onlardan aldığımız Medenî Hukuk ile aile sorunlarını çözemediğimiz gibi boşanmalar ve diğer problemler kat kat arttı.
Kadını onların tarif ettiği gibi anladık; huzurumuz kaçtı.
Çocukları onların öğrettiği gibi eğittik; edebi, hürmeti, iffeti ve itaati sorunlu, başarısız tuhaf bir nesil çıktı, endişemiz arttı.
Onlardan aldığımız hukuk sistemiyle yargı problemlerini azaltamadığımız gibi adaletsizlik her organı adeta kangrene dönüştürdü.
Sonra bu konuyu çok dert edinenler olayın sebeplerini araştırdılar ve buldular: Bir türlü çağdaş/uygar olamayışımızın nedeni ülkenin cumhurbaşkanının Mozart dinlemeyişi veya bira içmeyişi idi.
Yine bir türlü ilerlemeyişimizin nedeni ulu önderin hayatının topluma bedava ve noksan öğretilmesiydi.
Daha fazlası yapılmalıydı. Onun ağaç sevgisinden, iyi komşuluğuna kadar bir seri bilgi neşredilmeli ve yakında “mecburi okutulacaklar” listesine eklenmeliydi.
Hem böyle birinin hayatı kitap olacaksa en az 2500 liradan satılmalıydı ki zihinlere ekilen kıymete denk gelsin.
Evet, geri kalışımızın temel nedeni böylece çözülecek. Şimdi çocuklarımız okullarda daha iyi öğrenecekler, değerini daha iyi bilecekler ki biz de uzaya çıkalım.
Aslında protokollerdeki saygı duruşları da, çelenkler de ucuz olmamalı.
Ha gayret çağdaşlığa az kaldı.