Neden “evet” demek gerekir?

Mustafa KARAKAŞ

HÜDA PAR referandumda “evet” kararı verdi.

Elbette bu karar tabanın hissiyatına dayanıyor.

Kamuoyunda bu karar çok konuşulacaktır. “Süper ve yerinde bir karar” diyenler de olacaktır, “çok kötü bir karar” diyenler de…

Şüphesiz bu kararı veren istişare heyeti, Türkiye'nin yakın döneminde yaşanan siyasal hileleri de bilme tecrübesindedir.

Türkiye'nin yakın dönemi incelendiğinde sağ/muhafazakâr/dindar kutbun neden evet demesi gerektiği daha net anlaşılacaktır.

İki örnekle yakın döneme ışık tutalım…

1977 seçimlerinde Bülent Ecevit liderliğinde CHP birinci parti oldu, ancak tek başına hükümet kuramadı. Hükümeti Süleyman Demirel, Merhum Necmeddin Erbakan ve MHP kurdu. Milliyetçi cephe hükümeti de denilen bu koalisyon bir süre sonra çatırdamaya başladı.

Çatırdamanın sebebini anlatmaya gerek yok… CHP, Türkiye siyasal hayatında bir ilki gerçekleştirmiş ve bir futbol terimi olan “transfer” sözcüğünü siyasete sokmuştu.

Devam edelim…CHP iktidar olmak istiyor ama vekil sayısı buna yetmiyordu. Mecliste başka da sol parti yok..

İşte bu dönemde siyasi ahlaka hiç de uygun olmayan bir olay yaşandı. Bülent Ecevit Süleyman Demirel'in Adalet Partisinden istifa eden 12 milletvekiline kancayı taktı. Florya'daki Güneş Motel'de yapılan görüşmeler sonrasında CHP'ye destek veren 11 sağcı milletvekilinin 10'u bakan yapıldı

Evet, evet bakan olmak için partilerinden istifa etmişlerdi ve CHP azınlık hükümeti kurulabilmişti.

Bu bir… Gelelim ikinci örneğe

Refah partisi 1995 seçimlerinde birinci parti olmuştu ama iktidar ortağı edilmemeli idi. Zoraki DYP-ANAVATAN evliliği uzun sürmedi. Sonrasında REFAHYOL koalisyonu olarak da adlandırılan Refah Partisi ve DYP koalisyonu İstanbul sermayesinin tüm engellemelerine rağmen kuruldu. Bu koalisyonla beraber DYP'ye öyle bir diyet ödettirildi ki…

Yıllarca sağın yükselen değeri rolü oynayan Süleyman Demirel, Tansu Çillerin DYP'sini parçalamak için hamle üzerine hamle yaptı. Koalisyon görüşmeleri sırasında DYP'den istifalar başladı ve rakip parti ANAVATAN'a gittiler. DYP'li bazı vekiller kendilerini iktidara taşıyan(ki 2 yıl Erbakan 2 yıl Çiller başbakan olacaktı) koalisyona “red” oyu verdiler.

7 Ocak 1997'de Hüsamettin Cindoruk "Demokrat Türkiye Partisi'ni" kurdu. Artık Doğru Yol Partisi bitirilecekti çünkü Çiller “onlara boyun eğmemiş ve Erbakan'a “Evet” demişti.” Nisan ayında DYP'li bakanlar birer birer istifa etmeye başladı. Bir yanda 28 Şubatçı askerler brifing veriyor; bir yandan Süleyman Demirel kendi partisi olan DYP'nin içini boşaltıyor, bir yandan da yargı vesayetinin simge ismi Vural Savaş Refah Partisine kapatma davası açıyordu. Yani koalisyonun iki ortağı da bedel üstüne bedel ödüyordu.

Görevi devretmesine bir yıldan fazla bir zaman kaldığı halde 21 Haziran 1997'de merhum Erbakan görevini Çiller'e devretme hamlesinde bulundu, amacı koalisyonun ömrünü uzatmaktı ancak Demirel, hükümeti kurma görevini Mesut Yılmaz'a verdi ve 27 Haziran 1997'de ANAP, DSP ve DYP'den ayrılan milletvekillerinin kurduğu DTP koalisyon için anlaştılar.

Erbakan post-modern bir şekilde devrilmiş oldu…

En başa dönelim

HÜDA PAR yöneticileri şerh düşerek “evet” dediler; çünkü onlar da yukarıda yazdığımız siyasal fırıldakları iyi biliyorlardır.

Diyeceksiniz ki başkanlık sisteminde bu fırıldaklar olmayacak mı? Elbette olacaktır bu fırıldaklar artık seçim sonrasında değil; öncesinde olacaktır. Seçmen bir fırıldak gördüğünde oyunu başka bir partiye verebilecektir. Ama parlamenter sistemde adamlar seçmenle uğraşmak yerine direk “vekil transfer ediyordu.”

Vekil transferlerinin olmadığı bir Türkiye umuduyla!

Elbette “evet”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.