Kimdir bütün sermayesi kin, kargaşa, tuzak ve kaos olup üstüne üstlük Atıf Hocaların, Şeyh Saitlerin, Mustafa Suphilerin, Seyyit Rızaların, Adnan Mendereslerin, Deniz Gezmişlerin, Metin Yüksellerin ve Dursun Önkuzuların kanına doymayanlar?
Bazıları var ki, ne insanlıktan nasiplerini almışlardır ve ne de insanın onuruna yaraşır bir işleri olmuştur. Ne bir iyilik yaparken görürsünüz onları ve ne de iyilikle anıldıklarına şahit olursunuz. Onlar nerede ise, orada fitne var, fesat var, dehşet var, vahşet var ve insanlığın zararına hazırlanan tuzaklar var. Ne yazık ki, bunlar dünyanın her yerinde, her toplumun içinde ve her zaman olagelmişlerdir. Eğer bu kötüler her zaman emellerine ulaşamamışlarsa, toplumun sağduyulu olmasından ve insanların onlara itibar etmeyecek kadar erdem sahibi olmalarındandır.
Başlığı ve akabindeki cümleleri okurken, eminim sizin de zihninizde ve gözlerinizin önünde bizim toplumda bu tarife denk düşenler şekilleniverdi hemen…
Kim mi bunlar? Ben örneğin, Doğu Perinçek diye başlayayım, siz Yalçın Küçük diye devam ediniz.
Siz de okumuş veya izlemişsinizdir, Perinçek yeniden şehit Şeyh Said’e ve şehit Seyyit Rıza’ya dil uzattı. Onlardan da öte kendince Alevileri, Kürtleri ve kısaca hak ve adaletten yana olan ve hakkın yerini bulmasını isteyen herkesi tahrik ediyor. Aslında bu tahrikten de öte ve düpedüz tahkirdir.
Yaşça bizden büyük olanlar daha iyi bilirler, ama ben de radyo, gazete ve TV ile tanışalıdan beri Perinçek’i bilirim. Fakat bana eğer, “Doğu Perinçek’i nasıl bilirsin” diye sorarsanız, cemaatin hep bir ağızdan mevta için söylediği “iyi biliriz” gibi bir cevap çıkmaz benden. Türkiye’yi baştan sona dolaşınız, adını insanlıkla yâd edenini göremezsiniz.
Yalnız birkaç özelliği var ki, bunları burada anmadan ve biraz da üzerinde durmadan geçersem, haksızlık etmiş olurum kendisine: Bunlar da çok yüzlülüğü, kine, kana, kaosa ve kargaşa çıkarmaya doymayan kişiliğidir. Çok yüzlülükten kastım ikiyüzlülük değil, her biri ayrı dünyaların insanları olanlarla bazen ölümüne dost ve bazen ölümüne düşman görünmesidir.
Diyeceğim, bakmayın şimdi siz Perinçek’in Atatürkçülüğü bayraklaştırdığına ve ordu-asker seviciliğine… Daha dün Bekaa Vadisi’nde ve Öcalan’a gül uzatan da kendisi değil miydi? Yani Perinçek’in sevdiğini söylediği askerlere saldıracak militanları eğiten Öcalan’dan söz ediyorum. Bir ara da Ahmet Kaya’ya yanaştı, ama Kaya faka basmadı. Yine hatırlayacaksınız, geçenlerde kendisine göre haddizatında bir Mürteci olan Cübbeli Ahmet Hoca ile ortak özelliklerinin olduğunu keşfetti. Şimdilerde ise Beştepe’nin yakınına kurmuş karargâhını… Çıkardığı envaiçeşit seslerle, yaptığı atraksiyonlarla ve bazen de namlunun ucunu göstermek suretiyle Erdoğan’ın dikkatlerini üstüne celp etmeye çalışıyor. Yani daha düne kadar ihanetle itham ettiği ve yargılamakla tehdit ettiği Erdoğan kendisine bir kerecik nazar etsin istiyor.
Perinçek ve şürekâsının hiç hazzetmedikleri şey, toplumsal barıştır. Bunun için hep kargaşa, çatışma ve kaos olsun isterler. Hatırlayınız, Erdoğan’ın Kürt Sorununu çözmesine ramak kalmıştı ki, uyku girmedi bunların gözlerine. Perinçek Erdoğan’ı hain ilan ederken, Hasan Cemal soluğu Kandil’de aldı, silah bırakmasınlar diye. Yalçın Küçük ise, Apo’ya “kardeşim” derken dağdakilere selam çakarken, aslında lisanıhâliyle tetikten parmaklarını çekmemelerini salık veriyordu. Hatta hızını alamayan Küçük, HDP’yi nasıl Atatürkçü bir çizgiye getirdiklerini anlattı TV kanallarında. Öte yandan Kürtlerin mağduriyetini Kürtleri dinlerinden koparmanın aracına dönüştüren İsmail Beşikçi’nin de onca eserlerinin içinde insanlığa ve kardeşliğe dair kayda değer bir şey yoktur demek yanlış değil.
“Dersim’e yönelik harekâtın Atatürk’ün başkanlığında toplanan hükümetin bir kararı olduğunu” belirten Perinçek, Atatürk’ün zamanında meydana gelen olayları araştırmak isteyenlere ateş püskürüyor. Dahası darağacını, günümüzün karşılığı olarak ise, namlunun ucunu gösteriyor. Neden Atatürk döneminin olayları gün yüzüne çıkarılmasın ister bir insan? Bizce ya Atatürk’ü bir tanrı gibi görüyordur ve yaptığı şeylerin asla tartışma ve eleştiri konusu yapılamayacağını söylüyordur veya gerçeklerin açığa çıkmasından korkuyordur.
Sadece Atatürk döneminin değil, Darbelerin arkasındaki güçlerin ve dahi Adnan Mendereslerin, Deniz Gezmişlerin, Metin Yüksellerin, Dursun Önkuzuların ve bu ülkenin daha nice bin insanının da neden ve hangi karanlık güçler tarafından idam edildikleri ve öldürüldükleri açığa çıksın istemezler.
Ama Perinçek’lerin korkuları yersiz değil, çünkü onlar da biliyorlar ki, her türlü zorbalıklarına ve entrikalarına rağmen Türk Milleti er ya da geç gerçekleri öğrenecek ve zalimleri bir kez daha mahkûm edecektir. Ama onlar gibi kin, düşmanlık ve nefretle değil, kendisine yakışan erdemle; adaletle…