Sahnede yer almaya çalıştıkları günden beri hep mağdur edildiler bu günkü HÜDA PAR'ın omurgasını oluşturan tabanı. Hiçbir zaman sahnenin ana aktörü olamadılar ama hep “başrolü kapacak adam” muamelesi gördüler, ötelendiler hırpalandılar.
80-90'lı yıllarda PKK'nin hedef tahtasına koyduğu 3-5 sakallı sofik(sufi) dönemin derin devletinin de desteğiyle dünya kadar zulüm gördü. Nitel kapasitesiyle kıyaslanmayacak kadar nicel bir muameleye tabi tutuldu.
Henüz PKK ile cebelleşip sadece savunma refleksleri gösteriyorken bu 3-5 sufi, başlarına “28 Şubat Kıyameti” koptu. Bu sufiler için kıyamete kadar sürecek olan 28 Şubat soğuğu, kim ne derse desin en çok onları üşüttü. Halen 28 Şubattan kalma yüzlerce mağduru var cezaevinde.
Peki kim, niye toplumun ıslahı ve iflahı dışında gayesi olmayan bu 3-5 sufiyi bu kadar önemseyip hedef tahtasına koysun anlamış değilim.
Tabi 80, 90, 2000 ve2010'lu yılların tamamında FETÖ gelişip güçlendiği oranda bu sofilere zulmetti. Onların da en büyük mağduru oldular. Bir tek emniyet mensubu, bir tek hakimi, savcısı yokken; bakanı, müsteşarı yokken; devletin her tarafını istila eden bu müstemleke kafalı FETÖ bu 3-5 sufiden ne istemiş olabilir ki? Nedir seçimdeki başarı kemiyetine rağmen tabanı ile başkasını bu kadar korkutan bu güç? Hani kılıçlarını çekip sahneye atılmış olsalardı anlardım da…
2000 ve 2010'lu yıllarda bu camianın dernek ve parti binaları PKK tarafından dört yüzden fazla silahlı, bombalı, molotoflu, bıçaklı, satırlı saldırıya uğradı Ak Parti iktidarında. Yine bu dönemde Parti ve STK'larına dönük kurulan kumpaslar sonucu onlarca baskın, gözaltı, yakalama gerçekleşti. Onlarca dava açılıp yüzlerce yıl ceza aldı bu 3-5 sufi. Ak Parti hükümetleri döneminde yine onlarca parti ve dernek üye ve yöneticileri PKK-FETÖ işbirliğiyle öldürüldü. Oysa PKK'nin partisi bölgede %60 oy alıyorken; bunlar da %5'i bulamazken neydi bu sahne gerisinde duran oyuncunun taşıdığı potansiyel çok merak ediyorum. 28 Şubat sonrası esen bahar meltemleri hiç bunlara uğramadığı halde, yine de halk ve hak için her fedakarlığa hazır olduklarını ortaya koymaktan geri durmadılar.
Çok safça mı?
Bilmem!
Partileştikten sonra da çok kritik seçimlerde bir siyasi partinin karşılığını almadan yapmayacağı çok fedakar işler yaptılar. Toplumun maslahatı icabı gah seçime girmediler, gah ümmetin başarısı için pozisyon aldılar. Ancak öteki muamelesi görmekten kurtulamadılar. Ak Parti Hükümetleri döneminin en büyük askeri kalkışması olan 27 Nisan e-Muhtırası'nın ana malzemesi oldu ilahi okuyan küçük çocukları. Halbuki kendi yağında kavrulma çabasıydı bu ana aktörlerin kafa tuttuğu sufiler. Ana aktörlerin bu tutumu birçok kardeş cemaat ve cemiyetin onlardan selamı sabahı kesmesine sebep olduysa da onlar ısrarla kardeşlik şarkısını söylemeye devam ettiler.
Çok mu saftılar?
Bilmem!
Onları bölgeden silmenin planı olan Ak Parti hükümeti dönemindeki PKK-FETÖ işbirliği olan 6-8 Ekim kalkışmasının tek mağduruydu Yasin ve arkadaşları. 90'lı yıllarda Hizbullahçı diye katlettiklerini şimdi İŞİD'çi yaftasıyla katlediyorlardı. Bu yaman çelişkiye rağmen Yine de PKK siyasetçilerine ve FETÖ'nün “ibadet” katmanına dönük davalara en gür itiraz bunlardan çıktı.
Çok mu safça?
Bilmem!
15 Temmuz gecesinde özellikle doğuda darbeye karşı sahne alan en cesur unsur iken şimdilerde mülakatlarda “sakıncalı piyade” muamelesi görüp elenen yine bunlar. Bunlar nasıl bir güç ki her zaman ve zeminin mağduru oluyorlar. Yine de EVET'i ipten almaktan imtina etmiyorlar.
Çok mu saflar?
Bilmem!
Nihayet zincirin son halkası olan HÜDA PAR'ın iki genel başkan yardımcısı ve Rehber TV Genel Yayın Yönetmeni, yargıtayın bozma kararına rağmen; davayı açan polis, emniyet müdürü, savcı ve hakimlerin FETÖ'den firari ya da tutuklu olmalarına karşın altı yıl ceza aldılar. Nedir bunlardan vehmedilen şey ki bu kadar hedef tahtasındadırlar.
Hak mı ediyorlar?
Çok mu saflar?
Bilmem!
Yürümekten daha masum bir hak arama yöntemi bilmiyorum ben.
Yürümeliler mi Diyarbakır'dan Ankara'ya?
Bilmem!
İzin verirler mi?