Akciğer zarı hastalığı hakkında önemli bilgiler veren Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Göğüs Cerrahisi Bölümü’nden Op. Dr. Ahmet Bülent Kargı, nefes darlığı ve göğüs ağrılarının hastalık belirtisi olduğunu belirterek, bu durumda mutlaka doktora gidilmesi gerektiğini belirtti.
Göğüs hastalıklarından ‘Plörezi’ hakkında açıklamada bulunan Op. Dr. Ahmet Bülent Kargı, her iki akciğerin dış yüzeyini ve göğüs kafesinin içini kaplayan zarın plevra olduğunu belirterek, “Aslında akciğerde su toplanmaz. Akciğerlerle göğüs kafesi arasında potansiyel bir boşluk mevcuttur. Akciğerle göğüs kafesi arasında toplanır. Normalde burada sürtünmeyi azaltmak için yaklaşık 20 mililitre sıvı vardır, bu sıvının herhangi bir sebeple artmasıyla plörezi oluşur.” dedi.
“İlaçlar da sıvı biriktirebilir”
Plörezinin halk arasında korkutucu bir şöhretinin olduğunu ve su alınmasının tehlikeli olduğu ön yargısının devam ettiğini belirten Op. Dr. Kargı, “Her sıvı, tekrar etmez. Bu, tüberküloz çağlarından kalan bir şehir efsanesidir. Plörezi; akciğer zarı, akciğer ve akciğer dışı birçok hastalığa bağlı olarak ortaya çıkabilir. Akciğer zarının virüs, bakteri ve tüberküloz iltihabından sıvı toplanabilir. Akciğer iltihabı olan zatürreeden sonra da sıvı toplanır ki en sık görülen sebep de budur aslında.” dedi.
“İki çeşit tümör vardır”
Bütün vücudu etkileyen ailevi Akdeniz Ateşi, kalp, böbrek yetmezliği, tiroit bezinin az çalışması, vücutta protein azalmasında da burada sıvı toplayabileceğini anlatan Op. Dr. Kargı; çarpma, düşme gibi travmalardan sonra da burada kan şeklinde sıvı toplanabilir diye de ekledi. Akciğer zarlarının da iyi ve kötü huylu tümörleri olabileceğini söyleyen Kargı, “Plevra tümörü genelde asbest denilen bazı bölgelerde beyaz toprak içinde bulunan maddeye uzun süre maruz kalmakla olur.” ifadelerini kullandı.
“İyi huylu tümör, tesadüfen tespit edilir”
Mezotelyoma denilen kötü huylu akciğer zarı kanserinin 6 ay ila 2 yıl içerisinde hasta kaybına yol açabilen tehlikeli bir hastalık olduğunun altını çizen Kargı, açıklamalarına şöyle devam etti: “Son yıllarda yeni tedavilerle bu süre arttırılmaya başlanmıştır. Akciğer ya da başka organ kanserleri, nadir de olsa akciğer zarına yayılımıyla da sıvı toplanabilir. İyi huylu olan zar tümörleri ise genelde tesadüfen teşhis edilir ve nispeten basit bir ameliyatla tedavi edilebilir.”
“Ağrı ve nefes darlığı şiddetli görülebilir”
Hastalığın teşhis edilmesinde kişinin ayrıntılı hikâyesinin alınmasının ve titiz bir muayenenin çok etkili olduğunu vurgulayan Kargı, “Hastalar genellikle nefes darlığı, halsizlik, iştahsızlık ve göğüs ağrısıyla hekime başvurur. Hastalık ne kadar ilerlerse ağrı ve nefes darlığı o kadar şiddetli görülür. Hastalık; röntgen, ultrason ve bilgisayarlı tomografi gibi radyolojik yöntemlerle teşhis edilebilmektedir. Ancak hastalığın tespitinde tomografi hem akciğerin hem de sıvının durumunu detaylı gösterdiği için teşhiste çok daha yardımcı olmaktadır.” dedi.
“Hem teşhis hem de tedavi yapılabilir”
Sıvının görünümü ve biyokimyasal tetkikin de yol göstermede etkili olduğunu belirten Op. Dr. Kargı, son olarak şunları söyledi: “Torasentez, biriken sıvıdan enjektörle sıvı alma işlemidir. Bu yolla sıvının biyokimyası görülebilir. Diğer bir yöntem kapalı plevra biyopsisi, plevra zarından örnek almaktır. Açık plevra biyopsisi ve torakoskopi ise göğüs duvarından açılan küçük deliklerden kamerayla girilerek biyopsi alınmasıdır. Sıvı teşhisinde en etkili yöntem budur. Bu sırada sıvı da boşaltılmış yani hem teşhis hem de tedavi yapılmış olur.” (İLKHA)